Ana içeriğe atla

Oyum Kime? *

Siyasilerin söz ve eylem çelişkileri, u dönüşleri, kendi süfli emelleri uğruna kendileri bedel ödemeden ülkeye ve millete ödettikleri bedeller, sonu hep karakış olan sundukları yalancı baharlar, kendi aralarında yaptıkları kayıkçı kavgaları, kullandıkları dil, ülke kaynaklarını mirasyedi evlat gibi hoyratça kullanmaları ve daha nice yaptıkları ve yapamadıkları, ister istemez beni siyasetten soğuttu. Bundan sonra sandığa gider, herhangi bir partiye oy verir miyim bilmiyorum. Ancak şu vaatlerde bulunan bir siyasi parti ve lideri olursa, bilin ki oyum onadır. Biri derse ki iktidarımda;

—Emanet, ehliyet ve liyakat hak getire. En önemli, gözde ve para akan yerlere yapacağım atamalarda, ailemin selameti açısından aile fotoğrafına öncelik vereceğim. Damadım varsa ilk önce damadımı, kızımı, oğlumu, yeğenimi, kalırsa bana oy veren partililerimi önemli makamlara getireceğim. Onlara gül gibi imkanlar sunacağım. Yani tepeden tırnağa kadrolaşacağım. Çünkü seçimle gelmek demek budur.

—Enflasyonla mücadele eder gibi görünmeyeceğim. Piyasayı kendi haline bırakacağım. Vatandaş bugün aldığını yarın aynı fiyattan alamayacak. Tek yapacağım, her ayın üçünde, TÜİK'in açıklayacağı enflasyon rakamlarına müdahale etmek olacaktır. Direnen görevli olursa, bir af talebinde bulunmadan onu görevden alacağım. 

—Ülkede bilgim dışında kuş uçmayacak, yaprak kıpırdamayacak. 

—Her türlü iyi, güzel şeyler şahsımın, kötü şeyler muhalefet ve dış güçlerin eseri olacaktır. 

—Diplomasi, miblomasi gibi bu dilden anlamam. İstediğim devletle ilişkileri iyi tutar, istediğim ile bozuşurum. Kime ne? İster bozuşurum ister dost olurum. Gerekirse bozduğum ilişkileri bir ara düzeltmeye çalışırım.

—Memur, işçi vs. bordro mahkumları ile yapacağım toplu sözleşmelerde “Onları enflasyona ezdirmeyeceğim ya da ezdirmedik” gibi beylik ve boyumdan büyük laflar etmeyeceğim. Onları enflasyona ezdireceğim. Olmayalardı memur. Ben mi zorladım onları memur olun diye. Bu demek değildir ki istedikleri hiçbir şeyi yerine getirmeyeceğim. Yıllardır istedikleri 3600’ü onlara vereceğim. Ama bu, bekledikleri 3600 olmayacak. Hepsi 3600 lira maaş alacak. Beğenmeyen için istifa haklarına saygı duyacağım. Aman nere giden, dur demeyeceğim. Çünkü hiçbiri benim gibi bulunmaz Hint kumaşı değildir. Beğenmeyen ayrılacak. Yerlerine bekleşenlerden atama yapacağım. Devrimde hiç olmadığı kadar istifa ve bir o kadar alım olacaktır. Her aldığımı da bir müddet test edinceye kadar geçici göreve alacağım. İktidarımda kimsenin yeri garanti olmayacak. Başı ayak, ayağı baş yaparım. Çünkü başkasını bilmem ama ben sandıktan çıktım.

—İhaleler için şeffaf olacağım, en uygun teklifi veren alır gibi reel hayatta karşılığı olmayan sözler söylemeyeceğim. İhaleyi istediğim kişi veya firmaya vereceğim. Kime ne, değil mi?

—Vatandaş her şeyi benden duyacak. Bunun için iletişim kanallarını çok iyi kullanacağım. Günüm prime time saatlerinde tüm kanallar benim konuşmamı canlı olarak verecek. Böylece insanımız, şahsıma olan özlemini ekranlardan gidermiş olacak. Kendim hep göz önünde gündeme dair konuşacağım, milletin de gözü mahkum beni dinleyeceği için TV’lerin tartışma programlarına vekil, bakan gibi aktif bir partili göndermeyeceğim. Zira ben yeterim hepsine. İlla TV programlarına partimi savunacak biri çıkacaksa, beslediğim gazetecilerin çıkmasına izin vereceğim. Bir de geçmişte vekil yapıp ıskartaya çıkardıklarıma, “eğer hala vekil olmak istiyorsanız, gidin, beni savunun” diyeceğim. Benimle uğraşan gazeteci ve TV çıkarsa, onlara elimi oynatmayacağım. Çünkü patronları eşek değil ya gereğini yapacaklardır vs. şeklinde söz veren ve oy isteyen yani bilinçaltındakini açıkça söyleyen, gizli ajandası olmayan hangi siyasi olursa oyum onadır.

*14/01/2022 tarihinde Barbaros ULU adıyla Anadolu'da Bugün gazetesinde yayımlanmıştır.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hutbelerde Okunan "Fîmâ kâl ev kemâ kâl" Kısmı

Cuma ve bayram namazlarına gidenlerimiz bilir. Hatip hutbeye çıkınca arada Türkçe hutbe olmak üzere başta ve sonda Arapça hutbe irat eder. Hatip ilk yani giriş kısmında içinde Allah'a hamd, peygamberimiz salavat ve kelimeyi şehadet getirir. Ardından "Ey Allah'ın kulları! Allah'tan korkun ve ona itaat edin. Şüphesiz Allah müttekiler ve işini iyi yapanları sever" der Arapça olarak. Sonra okunacak Türkçe kısma/metne temel olmak üzere Kur'an'dan ilgili bir ayet okur. Ayeti "Allah doğru söylemiştir" demek suretiyle tastikler. Akabinde bir hadis okur. Hadisi de "Rasulullah doğru söylemiştir" diyerek bitirir. Buraya kadar sorun yok. Esas sorun buradan sonra başlıyor. Sen sanırsın ki bundan sonra imam, Türkçe metni okumaya geçecek. Bizim imam, "Ve netaka habîbullâh, fîmâ kâl ev kemâ kâl" okumaya devam ediyor. Yani Allah'ın sevgili kulu bu konuda şöyle veya şunun gibi demiştir." diyor. Böyle okuyan birinden aynı konuda

Kıvrak Eğitim

— -Oğlum, niye erken geldin okuldan? — Bugün kıvrak eğitim yaptık. - — Ö ğretmenler hızlı hızlı mı ders işlediler? — Hayır, baba. Kıvrak o değil. Bir günde işlenecek dersin yarısını işlemek demektir. — Niye yarısını işliyorsunuz ki? Önemli bir durum mu var? — Öğretmenler toplantısı varmış. — Niye şimdi toplanıyorlar ki? — Çalışma  programında bugünmüş. — Oğlum daha iki gün oldu okul açılalı. Başlamışken biraz devam edilseydi de daha sonra yapsalardı, bu dediğin kıvrak eğitimi. Herkes mi böyle yapacak bugün? — Hayır, sadece ikili öğretim yapan okullar. Ama iyi oldu. Yedi saat ders işleyecektik, böylece üç ders işlendi. — -Bu toplantıyı başka zaman yapsalar olmaz mıydı? Mesela siz 15 tatili yaparken öğretmenler o yaptığı şeyi yapsalardı olmaz mıydı? — Baba, tatil o zaman. Tatilde toplantı yapılır mı? — İyi de yavrum! Size tatil. Öğretmenlere değil ki. Haydi, öğretmenler de sizin gibi yoruldular diyelim. Bir hafta tatil yapsınlar, ikinci hafta siz tatile devam eder

Kırgınlık ve dargınlık

Türkçemiz zengin dillerdendir. Bakmayın siz iki-üç yüz kelimeyle konuştuğumuza. Okuyup kelime hazinemizi geliştirmediğimizden işin kolayına kaçıyoruz. Tembelliğimizin cezasını güzel Türkçemiz çekiyor vesselam. İnce ve derin kelimelerimizin sayısı hiç az değildir. Kırgınlık ve dargınlık bunlardan biridir. Aralarında nüanslar vardır. Arasındaki farkı görmek için sözlüğe bakma ihtiyacı da hissetmeyiz. Çoğu zaman birbirinin yerine kullanırız. Siyak ve sibaktan anlarız neyi kastettiğini. Kırgın, "Bir kimseye gücenmiş, gönlü kırılmış olan" demektir. Dargın ise, "Darılmış olan, küskün" demektir. Gördüğümüz gibi iki kelime farklı anlamlara gelmektedir. Kırgınlıkta dargınlığın aksine küsme yoktur, incinme vardır. İnsan kime kırgın olur? Sevdiğine. Kırgın gibi olduğuna, geri durduğuna, mesafeli olduğuna bakmayın siz. Gözü her yerde o dostunu arar. Başına bir şey geldi mi hemen imdadına koşar. Çünkü bunlar ölümüne dosttur. Dargınlıkta ise küslük vardır. Herhangi bir yerde