Sayın Ali Erbaş, "İnsanlar
bilinçli olarak dinden uzaklaştırılıyor. Tarihte görülmediği kadar sosyal medya
ve iletişim kanalları ile gençlerimize, çocuklarımıza sürekli dinsizlik
aşılanıyor. Uyarıcılık görevimizi yapmamız lazım" demiş kanaat
önderleriyle bir araya geldiği Şanlıurfa'da. Aynı kişi, birkaç yıl öncesinde
ülkede deist sayısı artıyor dendiğinde yok öyle bir şey, abartılıyor demişti.
Şimdi ne değişti de insanların dinden uzaklaştırıldığından dem vuruyor? Elinde
bilimsel bir veri mi var, konjektör gereği mi böyle diyor yoksa bir gözlemi mi
var?
Gelelim tezine. Sayın Başkan’ın
"İnsanlar dinden uzaklaştırıldığı" tezine katılmıyorum. Çünkü kim, ne
şekilde propaganda yaparsa yapsın, istersen dini öcü göstersin, bir insan
dinden soğumaz ve uzaklaşmaz. Böyle bir şey varsa da oranı yüksek değildir.
Şu bir gerçek ki dinden soğuma gerçeği
var. İsterdim ki DİB Başkanı, bunun sebeplerini uzmanlarıyla bir güzel
irdelesin ve dinden kaçışın çözüm yollarını bulmaya çalışsın. Ama görüyorum ki
Beyefendi, "uzaklaştırılıyor" diyerek suçu başkalarına özellikle
sosyal medya ve iletişim kanallarında dinsizlik aşılanıyor diyerek soruna
bahane buluyor ve gerekçe üretiyor. Merak ediyorum, sosyal medyada ve iletişim
kanallarında bu "aşılama" olmasa dinsizlik ya da dine mesafe koyma
artmayacak mı?
Bana göre dinden soğumanın en önemli
sebepleri arasında; etkili, yetkili ve sorumlu, dindar, mütedeyyin ve İslamcı, dini
anlatan, dinle özdeşleşmiş, dini görev yapan, dini ve dini değerleri hoyratça
kullanan ve dini tekeline almış kişilerin; (istisnaları tenzih ediyorum.)
-güzel örnek olmaması,
-çağı okuyamaması,
-insan psikolojisini bilmemesi,
-kullandıkları din dili, (buyurgan,
hakaretamiz, sert, kırıcı, suçlayıcı, kaba vs.)
-söz ve eylem uyumsuzluğu, (Ele verir
telkini, kendi yutar salkımı misali)
-hiç olmadığı kadar siyaset yapması, sanki
bir partinin basın sözcüsü gibi davranması, siyasetle aralarına mesafe
koymaması...)
-birçok etkili, yetkili ve sorumlu makamlarda
bu kişilerin olması ve çoğunluğunun kötü bir imaj vermesi,
-ellerindeki yetki ile mağduriyetler
oluşturması,
-çevresinden hiç olmadığı kadar güven
problemi yaşaması vs.
Günümüzde dindar, mütedeyyin, İslamcılar
ve din görevlileri hiç olmadığı kadar makam ve mevki gibi bir imtihanla
sınandı. Zira bu kesim, dünün sınanmamış dürüstleri idi. (Ki sınanmayan herkes
dürüsttür bu ülkede.) Bugün kahir ekseriyeti makam ve mevki ile test edildi ve
bu dürüstlük sınavını geçememişlerdir. Burada daha önce bir yazımda yazı konusu
edindiğim bir araştırma (MAK Danışmanlık AŞ.) sonucuna burada tekrar yer vermek
isterim: “Özal zamanında bir araştırma firması şöyle bir soru soruyor:
'Karı-koca olarak acilen bir yere gitmek zorunda kalsanız, çocuklarınızı
aşağıdaki meslek gruplarından hangisine öncelikli olarak emanet edersiniz?'
Seçeneklerde aşağı yukarı tüm meslek gruplarına yer verilmiş. ‘Din
görevlilerine teslim ederiz’ seçeneği, birinci sırada tercih edilmiş. Aynı
soruyu hiç değiştirmeden bu sene biz sorduk. İlk on sırada din görevlileri
olmadığı gibi din ve dindarlıkla özdeşleşen bir meslek grubu da tercih
edilmemiş”. (bknz: https://anadoludabugun.com.tr/yazarlar/barbaros-ulu/din-gorevlileri-itibar-mi-kaybediyor-6718)
Kanaat önderleriyle yaptığı toplantıda “kendilerini
peygamberlerin varisleri” olarak gören DİB Başkanı, mademki böyle bir
hassasiyeti gündeme getirdi. İsterdim ki bu araştırma sonucunu bu toplantıda
bir güzel masaya yatırsın. Çünkü araştırma din görevlilerini ilgilendiriyor.
Orada sormalıydı: 90’lı yıllarda güvenilirlikte ilk sırada olan din görevlileri,
30 yıl sonrasında bugün niçin ilk 10’nda yok? Oradaki hazirundan eteklerindeki
taşı dökmelerini isteyebilirdi. Hatta bu konuda bir komisyon kurarak bu konuyu
enine boyuna bir güzel inceletebilirdi. Gördüğüm kadarıyla bu araştırma es
geçilmiş. Gerçekten bu sonuç orada da gündeme gelmeyecek de nerede gündeme
gelecek?
Burada din görevlilerinin itibar
kaybetmesine dair verdiğim örnekler için “öyle bir şey yok da. Diyelim ki böyle
bir şey var. Para kirli olmasına rağmen insanlar paradan niye nefret etmiyor ve
uzaklaşmıyor da dinden uzaklaşıyor” şeklinde bir gerekçe sunanlar olacaktır.
Böyleleri kusura bakmasın ama milletin bu tür bayat bahanelere ve kıyasa karnı
toktur. Bu tür konuları değerlendirirken insan psikolojisini hesaba katmak
lazım. Çünkü bu toplumun kahir ekseriyetinin, parçadan bütüne giderek genelleme
gibi bir özelliği var. (Askerde Kayserili bir çavuştan dayak yiyen birinin tüm
Kayserililerden nefret etmesi gibi. Fazla örneğe gerek yok bence.)
Hasılı, ister dinden uzaklaşma veya dinden
uzaklaştırma var diyelim. Dinden uzaklaşmanın olduğu bir gerçek ama sorunu
çözmek için bu uzaklaşma/uzaklaştırmanın sebep ve nedenlerini tespit edip
çözüme giden yollar bulmamız lazım. Umarım meramımı anlatabilmişimdir.
*10/11/2021 tarihinde Barbaros ULU adıyla Anadolu'da Bugün gazetesinde yayımlanmıştır.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder