Ana içeriğe atla

Yurdum İnsanı Bir Başka

Çuvalla patates almak için bir markete gittim. Soğan var çuvalla. Patatesi kiloyla veriyoruz. Seç, doldur dedi. Poşetlere doldurmaya başladım. Niyetim 30 kilo almak. Beş poşet doldurdum. Bir poşet kaç kilo  geliyor diye tartıya götürdüm. 5 kilo dedi. Bir poşet daha doldurayım derken tartıdaki görevli, "Dükkana mı alıyorsun bunları" dedi. Eve alıyorum deyince, "Kardeşim, bu fiyata kışlık patates alınır mı? Yazık! Daha kışlık patatesin zamanı var dedi. Ne yapayım bunları dedim. Bence yerine geri boşaltabilirsin dedi. Dediği gibi yaptım.  Şimdilik yetecek kadar bir poşeti bırakarak geri kalanı tezgaha boşalttım. Görevliye teşekkür ederek ayrıldım. 

*

Bir iki hafta sonra bir başka marketin önünde durdum. Yine patatese bakacağım. Patates çuvallarının bulunduğu yere gittim. Fiyat etiketini göremedim. İçeriye girerek manav reyonundaki görevliye fiyatını sordum. Çuvalla vermiyoruz. Ama istersen tartıp verebilirim. Araban var mı dedi. Karşıya koydum dedim. Problem değil. Yalnız bu çuvallar geleli fazla olmadı. Gördüğün gibi patatesler yeşillenmeye başladı. Buradan çuvalla alacağına, madem araban varmış. Şuradan Kızılay Hastanesinin oraya git. Onun yanında Çomaklı, Boruktolu patatesleri satılır. O patateslerde yeşillenme de olmaz. Yine de sen bilirsin dedi. Teşekkür edip ayrıldım. 

*

Karatay Terminaline yakın bir markete girdim. Bu sefer patates almayacağım. Zaten burada manav reyonu yok. Tahinimi hep bu marketten alırım. Mütevazı bir market burası. İki kardeş çalıştırıyor. Üç kilo kepekli tahin istedim. Elemanı tartıp getirinceye kadar hal hatır lafladık. Ödemeyi yapacağımda utana sıkıla "Tahine iyi zam geldi" dedi. Ne kadar oldu dedim. 37 lira oldu dedi. Önceki aldığıma göre 5 lira gelmiş. Diğer ürünlere gelen zammın yanına varılmıyor. Keşke hepsine de bu kadar zam gelseydi dedim. Vedalaşıp ayrıldım. 

*

Size yurdum insanından üç kesit. İlk iki anekdotum market çalışanları ile. Çalıştıkları yeri korumadan ziyade tüketiciyi koruyorlar.  Başkasının ücretli elemanı olmalarına rağmen vatandaştan yana oluyorlar. Aman bana ne? Yüksek fiyata alırsa alsın demiyorlar. Zira çalışan olsalar da kendileri de aynı zamanda birer tüketici. Onlar da evlerine ekmek götüreceklerinde hesap kitap yapıyorlar. 

Marketlerden kavun karpuz alacağımda önce manav reyonunda çalışanlara kavun karpuz nasıl derim. Çünkü bir öğle yemeğinde kavun ya da karpuz yemişlerdir. Sağ olsunlar, ne ise onu söylerler. İyi, çok iyi ya da şu çeşitten al derler. Bazen seçiverir misin bile derim. Üşenmeden dışarıya kadar gelip sanki evlerine alıyormuş gibi özene bezene istediğim kadar seçiverirler. 

Tahin almak için gittiğim son market sahipleri ise birkaç ayda bir uğramama rağmen beni tanır. O yoğunluğa rağmen ilgi ve alakasını esirgemez. Çayımız var. İkram edebiliriz derler. Vaktim varsa içeri de müsait ise zaman zaman çaylarını içtiğim olur. Bakkaldan büyük, marketlerden küçük, süper market ayarında bir yer olan bu alışveriş merkezinin müşterileri de belli insanlar olmalı. Çünkü alışverişe gelen herkesi tanıyorlar. Gelen gözü kapalı alışveriş yaptığına göre demek ki herkese güven vermişler. Fiyatını sormadığım tahine gelen zammı bir mahcubiyet edası içerisinde söylediklerine göre gelen zamlardan da hoşnut değiller. Bu bile marketler çok kazık, vatandaşı kazıklıyorlar. Bunlarda Allah korkusu kalmamış diyenlerin sözlerini boşa çıkartıyor. Çünkü marketler aracı kurum gibi. Aldıkları ürüne karlarını koyup satıyorlar. 

Allah hepsinden razı olsun. 

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hutbelerde Okunan "Fîmâ kâl ev kemâ kâl" Kısmı

Cuma ve bayram namazlarına gidenlerimiz bilir. Hatip hutbeye çıkınca arada Türkçe hutbe olmak üzere başta ve sonda Arapça hutbe irat eder. Hatip ilk yani giriş kısmında içinde Allah'a hamd, peygamberimiz salavat ve kelimeyi şehadet getirir. Ardından "Ey Allah'ın kulları! Allah'tan korkun ve ona itaat edin. Şüphesiz Allah müttekiler ve işini iyi yapanları sever" der Arapça olarak. Sonra okunacak Türkçe kısma/metne temel olmak üzere Kur'an'dan ilgili bir ayet okur. Ayeti "Allah doğru söylemiştir" demek suretiyle tastikler. Akabinde bir hadis okur. Hadisi de "Rasulullah doğru söylemiştir" diyerek bitirir. Buraya kadar sorun yok. Esas sorun buradan sonra başlıyor. Sen sanırsın ki bundan sonra imam, Türkçe metni okumaya geçecek. Bizim imam, "Ve netaka habîbullâh, fîmâ kâl ev kemâ kâl" okumaya devam ediyor. Yani Allah'ın sevgili kulu bu konuda şöyle veya şunun gibi demiştir." diyor. Böyle okuyan birinden aynı konuda

Kıvrak Eğitim

— -Oğlum, niye erken geldin okuldan? — Bugün kıvrak eğitim yaptık. - — Ö ğretmenler hızlı hızlı mı ders işlediler? — Hayır, baba. Kıvrak o değil. Bir günde işlenecek dersin yarısını işlemek demektir. — Niye yarısını işliyorsunuz ki? Önemli bir durum mu var? — Öğretmenler toplantısı varmış. — Niye şimdi toplanıyorlar ki? — Çalışma  programında bugünmüş. — Oğlum daha iki gün oldu okul açılalı. Başlamışken biraz devam edilseydi de daha sonra yapsalardı, bu dediğin kıvrak eğitimi. Herkes mi böyle yapacak bugün? — Hayır, sadece ikili öğretim yapan okullar. Ama iyi oldu. Yedi saat ders işleyecektik, böylece üç ders işlendi. — -Bu toplantıyı başka zaman yapsalar olmaz mıydı? Mesela siz 15 tatili yaparken öğretmenler o yaptığı şeyi yapsalardı olmaz mıydı? — Baba, tatil o zaman. Tatilde toplantı yapılır mı? — İyi de yavrum! Size tatil. Öğretmenlere değil ki. Haydi, öğretmenler de sizin gibi yoruldular diyelim. Bir hafta tatil yapsınlar, ikinci hafta siz tatile devam eder

Kırgınlık ve dargınlık

Türkçemiz zengin dillerdendir. Bakmayın siz iki-üç yüz kelimeyle konuştuğumuza. Okuyup kelime hazinemizi geliştirmediğimizden işin kolayına kaçıyoruz. Tembelliğimizin cezasını güzel Türkçemiz çekiyor vesselam. İnce ve derin kelimelerimizin sayısı hiç az değildir. Kırgınlık ve dargınlık bunlardan biridir. Aralarında nüanslar vardır. Arasındaki farkı görmek için sözlüğe bakma ihtiyacı da hissetmeyiz. Çoğu zaman birbirinin yerine kullanırız. Siyak ve sibaktan anlarız neyi kastettiğini. Kırgın, "Bir kimseye gücenmiş, gönlü kırılmış olan" demektir. Dargın ise, "Darılmış olan, küskün" demektir. Gördüğümüz gibi iki kelime farklı anlamlara gelmektedir. Kırgınlıkta dargınlığın aksine küsme yoktur, incinme vardır. İnsan kime kırgın olur? Sevdiğine. Kırgın gibi olduğuna, geri durduğuna, mesafeli olduğuna bakmayın siz. Gözü her yerde o dostunu arar. Başına bir şey geldi mi hemen imdadına koşar. Çünkü bunlar ölümüne dosttur. Dargınlıkta ise küslük vardır. Herhangi bir yerde