Ana içeriğe atla

Bir Toptancı Yaklaşım

Ücretli bir matematik öğretmenim vardı. Hangi sınıfta ders işlerse sınıfın gürültüsü tüm koridoru kaplardı. Odama yakın bir sınıf vardı ki o öğretmenin dersi bitince derin bir oh çekerdim. Birkaç defa öğretmenin olmadığı zamanlarda o sınıfa girerek öğrencilere uyarı ve nasihat ettim. Bir daha yaramazlık yapmayacaklarına dair defalarca söz aldım. Sınıfın bu durumunu görüşmek üzere birkaç defa öğretmenle görüştüm: Öğretmenim, sanırım bu sınıf biraz yaramaz. Yanlış anlamayın ama çok merhametli oluşunuzdan olsa gerek. Biraz tatlı-sert olmak lazım. Sizden istediğim, dersi kaynatmayı alışkanlık hale getiren birkaç öğrencinin ismini yazıp bana vermeniz. Ben de sınıfta o çocuklara bir gözdağı vereyim. Sizden çekinmeyen belki benden çekinebilir. Bir de bu yolu deneyelim dedim. Bu şekilde anlaştık. 

Bir hafta sonra öğretmen yaramaz öğrenci isimlerini getirip önüme koyunca şaşırdım. Çünkü 19 mevcutlu sınıfın hemen hemen hepsinin ismi vardı listede. Öğretmene, tamam hoca hanım, o sınıfa dersiniz olduğu zaman gelirim dedim ama öğretmenden liste istediğime de pişman oldum. Nereden bilebilirdim tüm sınıfın isminin geleceğini. Ama bu aşamada yapılacak başka bir şey yoktu. 

Öğretmenin o sınıfta dersi olduğu zaman yanıma da şeffaf bir cetvel alarak sınıfa girdim. Listeyi baştan sona okudum. İsmi okunmayanlar tahtaya çıksın dedim. Üç öğrenci çıktı tahtaya. 

Niyetim dövmek değil, sadece gözlerini korkutmak. Sıradan aç elini diyerek açtığı elinin altına sol elimi koydum. Cetvelli sağ elimi hızlıca kaldırıp yavaşça indirdim Bu daha başlangıç. Bu hareketinize devam ederseniz böyle kurtulamazsınız dedim. Hoca hanım iyi dersler deyip çıkarken öğretmen, “Hocam, bu tahtadakilere de vurunuz. Bunların isimlerini yazmadım ama bunlar da yaramazlık yapıyorlar" demez mi? Bugünlük bu kadar yeter. Dersi kaynamaya devam ederlerse onlara iki kat ceza vereceğim deyip sınıftan ayrıldım. Öğretmene de teneffüste bir görüşelim dedim. 

Ders bitimi öğretmen odama geldi. Hocam, bu işte bir anormallik yok mu dedim. Nasıl yani dedi. Dersi kaynatan bir, iki, üç çocuk olsa eh, bu çocuklarda bir sorun var derdim. Ama sınıfın tamamı problem olunca burada bir problem yok mu dedim. Yani suç bende mi o zaman dedi. Estağfurullah, suç sizde demiyorum ama anladığım kadarıyla sizin bu yumuşaklığınızı öğrenciler kullanıyor. Bir anne şefkati içerisinde merhametli olmanız güzel ama gerektiğinde sert olmayı da bilmek lazım. Daha işin başındasınız. Öğretmenlik uzun bir maratondur. Böyle giderse bu maratonda çok zorlanırsınız dedim. Görüşmeyi sonlandırdık. 

Bu öğretmen daha sonradan nüfus yoğunluğu fazla olan bir ilimize atandı. Mevcut sayısı az olan yerlerde zorlanan bu öğretmenimiz, kalabalık sınıflarda nasıl ders işliyor, merak etmiyor değilim.

Öğrenci yaramazlık yapmaz mı? Öğrenci olup da yapmayanımız var mı? Yeter ki öğretmenden kaynaklanan bir boşluk bulsun. Bazen öğretmenden kaynaklanmayan bazı sınıflar olur. Öğretmen işi baştan nasıl sıkı tutarsa tutsun ders işlemekte zorlanır. Çünkü hedefi olmayan öğrencilere ders işlemek, onları sınıfta sakin tutmak gerçekten zor.

Aslında her dersi kaynatan her sınıfta birkaç öğrenciyi geçmez. Bu olayı anlatmamın sebebi, sınıfın yaramaz oluşundan ziyade öğretmenin tüm sınıfa toptancı yaklaşımıdır. Bu da daha önce listeye eklemediği öğrencileri de eklemesinden anlaşılmaktadır. Bu şekil toptancı yaklaşım sadece bu öğretmende değil, toplumun her kesiminde maalesef çok yaygındır. Şimdilerde eskisi gibi olmasa da bir zamanlar askerde bir vukuat olduğu zaman vukuatın failleri ortaya çıkmış olsa bile komutanlar erata en hafifiyle hafta sonu çarşıya çıkma yasağı koyar.

Hasılı, toptancı yaklaşımdan ziyade suçun bireyselliğini göz önünde bulundurmak, biri yüzünden diğerlerine suçlu muamelesi yapmamak, kurunun yanında yaşı da yakmamak lazım.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hutbelerde Okunan "Fîmâ kâl ev kemâ kâl" Kısmı

Cuma ve bayram namazlarına gidenlerimiz bilir. Hatip hutbeye çıkınca arada Türkçe hutbe olmak üzere başta ve sonda Arapça hutbe irat eder. Hatip ilk yani giriş kısmında içinde Allah'a hamd, peygamberimiz salavat ve kelimeyi şehadet getirir. Ardından "Ey Allah'ın kulları! Allah'tan korkun ve ona itaat edin. Şüphesiz Allah müttekiler ve işini iyi yapanları sever" der Arapça olarak. Sonra okunacak Türkçe kısma/metne temel olmak üzere Kur'an'dan ilgili bir ayet okur. Ayeti "Allah doğru söylemiştir" demek suretiyle tastikler. Akabinde bir hadis okur. Hadisi de "Rasulullah doğru söylemiştir" diyerek bitirir. Buraya kadar sorun yok. Esas sorun buradan sonra başlıyor. Sen sanırsın ki bundan sonra imam, Türkçe metni okumaya geçecek. Bizim imam, "Ve netaka habîbullâh, fîmâ kâl ev kemâ kâl" okumaya devam ediyor. Yani Allah'ın sevgili kulu bu konuda şöyle veya şunun gibi demiştir." diyor. Böyle okuyan birinden aynı konuda

Kıvrak Eğitim

— -Oğlum, niye erken geldin okuldan? — Bugün kıvrak eğitim yaptık. - — Ö ğretmenler hızlı hızlı mı ders işlediler? — Hayır, baba. Kıvrak o değil. Bir günde işlenecek dersin yarısını işlemek demektir. — Niye yarısını işliyorsunuz ki? Önemli bir durum mu var? — Öğretmenler toplantısı varmış. — Niye şimdi toplanıyorlar ki? — Çalışma  programında bugünmüş. — Oğlum daha iki gün oldu okul açılalı. Başlamışken biraz devam edilseydi de daha sonra yapsalardı, bu dediğin kıvrak eğitimi. Herkes mi böyle yapacak bugün? — Hayır, sadece ikili öğretim yapan okullar. Ama iyi oldu. Yedi saat ders işleyecektik, böylece üç ders işlendi. — -Bu toplantıyı başka zaman yapsalar olmaz mıydı? Mesela siz 15 tatili yaparken öğretmenler o yaptığı şeyi yapsalardı olmaz mıydı? — Baba, tatil o zaman. Tatilde toplantı yapılır mı? — İyi de yavrum! Size tatil. Öğretmenlere değil ki. Haydi, öğretmenler de sizin gibi yoruldular diyelim. Bir hafta tatil yapsınlar, ikinci hafta siz tatile devam eder

Kırgınlık ve dargınlık

Türkçemiz zengin dillerdendir. Bakmayın siz iki-üç yüz kelimeyle konuştuğumuza. Okuyup kelime hazinemizi geliştirmediğimizden işin kolayına kaçıyoruz. Tembelliğimizin cezasını güzel Türkçemiz çekiyor vesselam. İnce ve derin kelimelerimizin sayısı hiç az değildir. Kırgınlık ve dargınlık bunlardan biridir. Aralarında nüanslar vardır. Arasındaki farkı görmek için sözlüğe bakma ihtiyacı da hissetmeyiz. Çoğu zaman birbirinin yerine kullanırız. Siyak ve sibaktan anlarız neyi kastettiğini. Kırgın, "Bir kimseye gücenmiş, gönlü kırılmış olan" demektir. Dargın ise, "Darılmış olan, küskün" demektir. Gördüğümüz gibi iki kelime farklı anlamlara gelmektedir. Kırgınlıkta dargınlığın aksine küsme yoktur, incinme vardır. İnsan kime kırgın olur? Sevdiğine. Kırgın gibi olduğuna, geri durduğuna, mesafeli olduğuna bakmayın siz. Gözü her yerde o dostunu arar. Başına bir şey geldi mi hemen imdadına koşar. Çünkü bunlar ölümüne dosttur. Dargınlıkta ise küslük vardır. Herhangi bir yerde