Ana içeriğe atla

Resmi araçla kazaya sebebiyet vermek

Bizde her şeyin kuralı vardır. Ösym'nin merkezi sınavla ilgili koyduğu kuralların dışındaki kuralları genelde görmezden geliriz. Çiğnemekten de zevk alırız. 

Trafik kuralları da bu kural tanımazlığımızdan nasibini almaktadır. Kural bilmeme gibi bir sorunumuz yoktur. Kuralları en alası ile biliriz. Sorun uygulamada. Yangından mal kaçırır gibi araç kullanırız. Hep bir yere yetişeceğiz aceleciliğimiz vardır. İşimizi son ana kadar bekletir, sonra harekete geçeriz. Yetişmek için de Allah ne verdiyse basarız. Çoğu zaman da işimize, randevumuza zamanında varamayız. Mazeretimiz hazır: "Trafik yoğundu."

Trafik kural tanımazlığımızdan kazaya sebebiyet vermekten kıl payı kurtuluruz çoğu zaman. Yeri gelir, kırmızı ışık ihlali yaparız. Sarı ışık zaten bizim hakkımız. Tepe tepe kullanırız.  Yeri gelir kaldırıma çıkar, oradan geçmeye çalışırız. Olmadı, sağa, sola girme imkanı varsa oraya dalarız. Hiç mümkınatı yoksa şerit ihlali yapıp ters istikamete süreriz aracımızı. Karşı trafiği engelleyeceğimizi bile bile. Arka boş ise geri geri gideriz. Hiç bir seçenek yoksa önün tıkalı olduğunu bile bile acı acı kornaya basarız. El ve dil zaten hep hareket halinde. Stres zaten tavan yapar bu esnada.  Yani diğer alanlarda göstermediğimiz zekamızın tamamını burada kullanırız. 

Kural tanımazlığımız bir gün gelir, duvara toslar. Çünkü kaç defa tıpkı çekirge gibi sıçrarız. Bir, iki derken kazaya sebebiyet veririz. İşimize gidemediğimiz gibi trafiği de tamamen kapatırız. Ya yandakine sürteriz, ya önümüzdekine vururuz, ya da arkadaki gelir, bize vurur. Bereket kazaya karışanlar kaza fotoğrafını çekerek araçlarını uygun bir yere çekerek tutanak düzenleyebiliyorlar, trafik polisinin gelmesine gerek olmadan. Ya kazaya karıştığın araç resmi bir araç, hele de belediyeye ait bir toplu taşıma aracı ise işte şimdi yandın demektir. Sivil aracın sahibi tutanak tutalım dese de, aracın masrafını tamamen ben çekeyim dese de resmi şoför mutlaka polisi çağırır, onu bekler, aracını da uygun bir yere çekmez. Araçtaki yolcuları indirir. Trafiği tıkıyorum demeden istirahate çekilir. 

Bugün ve iki hafta önce toplu taşıma aracının kazaya sebebiyet vermesi nedeniyle menzilime bir türlü varamadım. Yolculuğum hep yarım kaldı. Arkadan gelmesini beklediğin araç nice sonra geldiğinde araç tıklım tıklım dolu olduğundan zaten binemedim. Bu durumda ya gitmekten vazgeçeceksin, ya da tabana kuvvet deyip yürüyeceksin. 

O yüzden sen sen ol, sakın kaza yapma, kurallara uy. Yok yapacağım, başa gelen çekilir diyorsan bari belediye otobüsüne vurma. Vurursan hayatta duymadığın pişmanlığı duyarsın. Trafiği felç ettiğin de işin cabası. Yok benim işim yok, zaten işe de gidemedim diyorsan, o zaman sana iyi beklemeler...  02.12.2016

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hutbelerde Okunan "Fîmâ kâl ev kemâ kâl" Kısmı

Cuma ve bayram namazlarına gidenlerimiz bilir. Hatip hutbeye çıkınca arada Türkçe hutbe olmak üzere başta ve sonda Arapça hutbe irat eder. Hatip ilk yani giriş kısmında içinde Allah'a hamd, peygamberimiz salavat ve kelimeyi şehadet getirir. Ardından "Ey Allah'ın kulları! Allah'tan korkun ve ona itaat edin. Şüphesiz Allah müttekiler ve işini iyi yapanları sever" der Arapça olarak. Sonra okunacak Türkçe kısma/metne temel olmak üzere Kur'an'dan ilgili bir ayet okur. Ayeti "Allah doğru söylemiştir" demek suretiyle tastikler. Akabinde bir hadis okur. Hadisi de "Rasulullah doğru söylemiştir" diyerek bitirir. Buraya kadar sorun yok. Esas sorun buradan sonra başlıyor. Sen sanırsın ki bundan sonra imam, Türkçe metni okumaya geçecek. Bizim imam, "Ve netaka habîbullâh, fîmâ kâl ev kemâ kâl" okumaya devam ediyor. Yani Allah'ın sevgili kulu bu konuda şöyle veya şunun gibi demiştir." diyor. Böyle okuyan birinden aynı konuda

Kıvrak Eğitim

— -Oğlum, niye erken geldin okuldan? — Bugün kıvrak eğitim yaptık. - — Ö ğretmenler hızlı hızlı mı ders işlediler? — Hayır, baba. Kıvrak o değil. Bir günde işlenecek dersin yarısını işlemek demektir. — Niye yarısını işliyorsunuz ki? Önemli bir durum mu var? — Öğretmenler toplantısı varmış. — Niye şimdi toplanıyorlar ki? — Çalışma  programında bugünmüş. — Oğlum daha iki gün oldu okul açılalı. Başlamışken biraz devam edilseydi de daha sonra yapsalardı, bu dediğin kıvrak eğitimi. Herkes mi böyle yapacak bugün? — Hayır, sadece ikili öğretim yapan okullar. Ama iyi oldu. Yedi saat ders işleyecektik, böylece üç ders işlendi. — -Bu toplantıyı başka zaman yapsalar olmaz mıydı? Mesela siz 15 tatili yaparken öğretmenler o yaptığı şeyi yapsalardı olmaz mıydı? — Baba, tatil o zaman. Tatilde toplantı yapılır mı? — İyi de yavrum! Size tatil. Öğretmenlere değil ki. Haydi, öğretmenler de sizin gibi yoruldular diyelim. Bir hafta tatil yapsınlar, ikinci hafta siz tatile devam eder

Kırgınlık ve dargınlık

Türkçemiz zengin dillerdendir. Bakmayın siz iki-üç yüz kelimeyle konuştuğumuza. Okuyup kelime hazinemizi geliştirmediğimizden işin kolayına kaçıyoruz. Tembelliğimizin cezasını güzel Türkçemiz çekiyor vesselam. İnce ve derin kelimelerimizin sayısı hiç az değildir. Kırgınlık ve dargınlık bunlardan biridir. Aralarında nüanslar vardır. Arasındaki farkı görmek için sözlüğe bakma ihtiyacı da hissetmeyiz. Çoğu zaman birbirinin yerine kullanırız. Siyak ve sibaktan anlarız neyi kastettiğini. Kırgın, "Bir kimseye gücenmiş, gönlü kırılmış olan" demektir. Dargın ise, "Darılmış olan, küskün" demektir. Gördüğümüz gibi iki kelime farklı anlamlara gelmektedir. Kırgınlıkta dargınlığın aksine küsme yoktur, incinme vardır. İnsan kime kırgın olur? Sevdiğine. Kırgın gibi olduğuna, geri durduğuna, mesafeli olduğuna bakmayın siz. Gözü her yerde o dostunu arar. Başına bir şey geldi mi hemen imdadına koşar. Çünkü bunlar ölümüne dosttur. Dargınlıkta ise küslük vardır. Herhangi bir yerde