Ana içeriğe atla

Kimse kıskanmasın! Konuşma şampiyonuyuz*

Zaman zaman  PISA sonuçlarından dert yanıyoruz. 72 ülke arasında 50.sıralardayız, daha da geriye gidiyoruz diye. Geri kaldığımız konu çok. Ama hakkını yemeyelim. Tüm ülkelere fark attığımız birinciliğimiz de var. Yıllardır kimseye, hiçbir ülkeye kaptırmadık. Açık ara öndeyiz.

Merak ediyorsanız şampiyonluğumuzu? Hemen söyleyeyim. Abbas GÜÇLÜ’nün 21/12/2016 tarihli Milliyet gazetesindeki “Ne oldu bize böyle?” başlıklı yazısındaki verdiği bilgilere göre konuşma şampiyonuyuz: “Türkiye, aylık 436 dakika mobil kullanım süresiyle, ortalama 257 dakika cep telefonu görüşmesinin yapıldığı Avrupa’da liderliğini bu yıl da kimseye kaptırmadı... Bazı Avrupa ülkeleriyle aylık mobil kullanım (MoU) süreleri kıyaslandığında, Türkiye’nin en fazla mobil görüşme yapan ülke olduğu görüldü...Türkiye’nin, 2015 üçüncü çeyreğinde 404 dakika olan MoU değeri, bu yılın üçüncü çeyreğinde yüzde 8 artışla 436 dakikaya yükseldi. Böylece Türkiye, cepten görüşmede en yakın takipçileri Fransaİsveç ve Norveç ile arayı iyice açarken, abone başına aylık 156 dakikalık görüşme yapan Almanya’yı üçe katladı...”

Hiçbir ülke bu konuda elimize su dökemez. İleri ülkeleri bile fersah fersah geçmişiz. Öyle PISA sonuçlarıyla öne geçip hava atmaya gelmez bu işler. Çağımız, teknoloji ve iletişim çağı. Asrın gereğini yapıyoruz. Yazıya göre Almanya’yı bile 3’e katlamışız. Kim yakalayabilir bizi? Biz aylarca konuşmadan yatsak yanımıza bile yaklaşamazlar. Görün bizi! Biz istedik mi oluyor bu işler. Biz “Hayvanlar koklaşa koklaşa, insanlar konuşa konuşa anlaşır” atasözünün gereğini yerine getiriyoruz. Biz adamı solladık mı böyle sollarız. Sonra konuşmayacaksanız, niye çıkardınız bu aleti, süs için mi icat ettiniz? Biz bir defa bu aleti çok yönlü kullanıyoruz. Yerine göre oyun oynarız, yerine göre mesaj çekeriz, yerine göre çaldırır kapatırız, yerine göre çalar saat olarak kullanırız. Olmadı whatsapp yolu ile yazışırız. Toplu mesaj gönderir, herkesi bilgilendiririz. Telefonu yanımızdan ayırmayız. Kah anamızdır, kah babamız, kah emziğimiz. Elimizdeki oyuncağımızdır. Az biz ondan ya da o bizden uzak dursa vücudumuzdan bir parça kopmuş gibi eksikliğini hissederiz. Hep anı yaşarız biz onunla. Gördüğümüz her kareyi ölümsüzleştirmek için fotoğrafını çekeriz. Sanal alemi de bunun vasıtasıyla çok iyi kullanırız. Gittiğimiz yerin neresi olduğunu biz bu zımbırtı vasıtasıyla dostlarımıza bildiririz. Ameliyat olacak olsak, ağrıdan kıvransak da ilk önce ameliyat öncesi bir foto, sonra çıktıktan sonra bir daha...çeker de çekeriz. Eskiden kendi kendimizi çekemiyorduk. Hele şükür ki, ‘selfie’ çıktı da en büyük derdimiz giderilmiş oldu. Gördüğünüz gibi şampiyonluğumuz sadece konuşmada değil. Buyurun, telefonla ilgili her alanda bizden ileri olanlarla yarışmaya hazırız. Biz bu konuda kendimize çok güveniyoruz.

Çok da şeffafız üstelik. Her an ve her halimizi dostlarımızla aynı anda paylaşırız. Gizlimiz-saklımız yok. Hiç bu kadar mahremiyete düşman olmamıştık. Şeffaflığın da zirvesindeyiz. Akşam nereye gittik, akşam kimlerle beraber olduk, ne yedik, ne içtik...hepsini paylaşırız. Kendimizi nasıl hissettiğimiz...hepsi meydandadır. Hele bir de takipçilerimizden beğen-yorum-paylaşım alırsak keyfimize diyecek yoktur.

Hasılı biz dünyadan fazla bir şey istemiyoruz. Verin bize elimize telefonu. Günlerce, aylarca, haftalarca kimseyi rahatsız etmeyiz. Her işimizi bu aletle hallederiz. Teşbihte hata olmasın, Musa’nın asası gibi bizdeki bu alet. Hani o asa ile Hz Musa, kah ağaçlardan yaprak çırpıyor, kah koyun otlatıyor, kah güvenlik için kullanıyordu. İşte o asa o kadar işine yaradı ki, sihirbazların sihrini bile -Allah’ın izniyle- asası ile halletti.

Hasılı, ne kadar kıskansanız da, çatlayıp patlasanız da bizden asla bu konuşma şampiyonluğunu alamayacaksınız. PISA sizin olsun. Hatta dünya da sizin olsun. Verin bize telefonumuzu. Size iyi çalışmalar, bize ise bol konuşmalar... 23/12/2016

Not: Konuşmada bizi şampiyonluğa taşıyan görünmez kahramanlarımız vardır. Divan üyesi vekilimiz de bunlardan biri. Kendisinin katkısı yadsınamaz. Bir teşekkürü hak etti bizden. Bu yazıyı 23/12/2016 tarihinde kaleme almış, yoğun gündem dolayısıyla yayımlayamamıştım. Her şeyde bir hayır var. Zamanında yayımlansaydı sayın vekilimize katkısından dolayı teşekkür edemeyecektim.

* 01/02/2017 tarihinde Anadolu'da Bugün gazetesinde yayımlanmıştır.


Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hutbelerde Okunan "Fîmâ kâl ev kemâ kâl" Kısmı

Cuma ve bayram namazlarına gidenlerimiz bilir. Hatip hutbeye çıkınca arada Türkçe hutbe olmak üzere başta ve sonda Arapça hutbe irat eder. Hatip ilk yani giriş kısmında içinde Allah'a hamd, peygamberimiz salavat ve kelimeyi şehadet getirir. Ardından "Ey Allah'ın kulları! Allah'tan korkun ve ona itaat edin. Şüphesiz Allah müttekiler ve işini iyi yapanları sever" der Arapça olarak. Sonra okunacak Türkçe kısma/metne temel olmak üzere Kur'an'dan ilgili bir ayet okur. Ayeti "Allah doğru söylemiştir" demek suretiyle tastikler. Akabinde bir hadis okur. Hadisi de "Rasulullah doğru söylemiştir" diyerek bitirir. Buraya kadar sorun yok. Esas sorun buradan sonra başlıyor. Sen sanırsın ki bundan sonra imam, Türkçe metni okumaya geçecek. Bizim imam, "Ve netaka habîbullâh, fîmâ kâl ev kemâ kâl" okumaya devam ediyor. Yani Allah'ın sevgili kulu bu konuda şöyle veya şunun gibi demiştir." diyor. Böyle okuyan birinden aynı konuda

Kıvrak Eğitim

— -Oğlum, niye erken geldin okuldan? — Bugün kıvrak eğitim yaptık. - — Ö ğretmenler hızlı hızlı mı ders işlediler? — Hayır, baba. Kıvrak o değil. Bir günde işlenecek dersin yarısını işlemek demektir. — Niye yarısını işliyorsunuz ki? Önemli bir durum mu var? — Öğretmenler toplantısı varmış. — Niye şimdi toplanıyorlar ki? — Çalışma  programında bugünmüş. — Oğlum daha iki gün oldu okul açılalı. Başlamışken biraz devam edilseydi de daha sonra yapsalardı, bu dediğin kıvrak eğitimi. Herkes mi böyle yapacak bugün? — Hayır, sadece ikili öğretim yapan okullar. Ama iyi oldu. Yedi saat ders işleyecektik, böylece üç ders işlendi. — -Bu toplantıyı başka zaman yapsalar olmaz mıydı? Mesela siz 15 tatili yaparken öğretmenler o yaptığı şeyi yapsalardı olmaz mıydı? — Baba, tatil o zaman. Tatilde toplantı yapılır mı? — İyi de yavrum! Size tatil. Öğretmenlere değil ki. Haydi, öğretmenler de sizin gibi yoruldular diyelim. Bir hafta tatil yapsınlar, ikinci hafta siz tatile devam eder

Kırgınlık ve dargınlık

Türkçemiz zengin dillerdendir. Bakmayın siz iki-üç yüz kelimeyle konuştuğumuza. Okuyup kelime hazinemizi geliştirmediğimizden işin kolayına kaçıyoruz. Tembelliğimizin cezasını güzel Türkçemiz çekiyor vesselam. İnce ve derin kelimelerimizin sayısı hiç az değildir. Kırgınlık ve dargınlık bunlardan biridir. Aralarında nüanslar vardır. Arasındaki farkı görmek için sözlüğe bakma ihtiyacı da hissetmeyiz. Çoğu zaman birbirinin yerine kullanırız. Siyak ve sibaktan anlarız neyi kastettiğini. Kırgın, "Bir kimseye gücenmiş, gönlü kırılmış olan" demektir. Dargın ise, "Darılmış olan, küskün" demektir. Gördüğümüz gibi iki kelime farklı anlamlara gelmektedir. Kırgınlıkta dargınlığın aksine küsme yoktur, incinme vardır. İnsan kime kırgın olur? Sevdiğine. Kırgın gibi olduğuna, geri durduğuna, mesafeli olduğuna bakmayın siz. Gözü her yerde o dostunu arar. Başına bir şey geldi mi hemen imdadına koşar. Çünkü bunlar ölümüne dosttur. Dargınlıkta ise küslük vardır. Herhangi bir yerde