Ana içeriğe atla

Sokağın kardan mı kapandı? Al sana yol-yöntem...***

Kar yağmaz, bir yağsa dedik. Hele şükür yağdı. Üstelik istemediğimiz kadar. Şimdi başka bir sorunumuz var. Sorun ne diyebilirsiniz. Sanal aleme bir göz atarsanız sorunun farkına varırsınız. Haydi siz sanal aleme bakmadan ben yazayım. Zaten yazmazsam çatlayacağım.

Kar yağdı yağmasına. İyi de bu karı kim temizleyecek şimdi? Çoğu yollar, özellikle ara sokaklar kapalı. Vatandaş arabasına binecek. Yolun açılması gerekiyor. Hemen herkes bu işi belediyenin yapmasını bekliyor haklı olarak. Ama belediyeden çıt yok. Mevcut kepçe, greyderler nereye gitti, hangi talihlinin yolunu açmaya gitti kim bilir? İyi niyetinizi bozmadan olayı böyle düşünün. Geçen seneden beri kullanılmayan bu araçlara ihtiyaç olunca belki çalışmadı vs. sorunlar da olabilir. Yıllardır doğru dürüst kar yağmayınca belediyeler bu görevin kendilerine ait olduğunu unutmuş olabilir. Zaten belki de bu yüzden kendilerine yeni iş alanları buldular. Kimi kelebek yetiştiriyor, kimi de gül. Yetiştirdikleri güllerle gül gibi geçinip gidiyorlar. Madem ki belediyeler kendilerine vazifesi olmayan iş buldular. Bize düşen onların rahatını bozmamak. O zaman bu karı kim temizleyecek derseniz bu iş sizin göreviniz. Nasıl görevimiz derseniz?

Bir defa belediye size balık yemeyi değil, balık tutmayı öğretiyor. Yani evinizin önünü ve sokağınızı siz temizleyeceksiniz. Belediye haklı bu konuda. Çok da hazır yiyici olmamak lazım. Parmağın varsa kendi başını kaşıyacaksın.

Balık yemeyi değil balık tutmayı öğreten bir belediye örneği vereyim de konu daha iyi anlaşılsın. 2000'li yıllarda yine böyle çok karın yağdığı, yolların kapalı olduğu, araçların sokaklardan çıkamadığı bir anda arabasını çıkarmak isteyen biri belediye başkanını arar, yolu bir açıverin diye. Başkan herkese ibret olacak tarihi cevabını yapıştırır: "Evinde kürek yok mu? Açıver" diye.

İşte ben belediye başkanı diye buna derim. “Tamam efendim, hemen kepçeyi gönderiyorum” diyen mıymıntı başkanları sevmem. Bu cevap karşısında ne yapacaksın? Evinde küreğin varsa yolunu kendin açacaksın, küreğin yoksa komşudan isteyeceksin, onda da yoksa –kötü komşu mal sahibi yapar diyerek- hırdavatçıya gidip önce kürek alacaksın. Yolunu açacaksın. Böylece antrenman yapmış olacaksın. Kimseye muhtaç olunmaması gerektiğini öğreneceksin. Seni kar temizler ve yol açarken gören komşuların da çıkıp onlar da yardım etseler zaten yol açılmış, belediyeye de ihtiyaç duymamış olursun. Kar temizlerken bir taraftan kürek sallayacaksın, diğer taraftan da dudakların oynayacak. Böylece dua etmiş de olacaksın yetkililere. 

Yok arkadaş ben çalışmam dersen o zaman lodosun esmesini bekleyeceksin. Bu rüzgar esince karı hızlı bir şekilde eritir. Bu yöntem daha masrafsız. Size gösterdiğim bu balık tutma işi kıyağımı da unutmayın. 23/12/2016

*** 23/12/2016 günü ladik.biz sayfasında yayımlanmıştır.


Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hutbelerde Okunan "Fîmâ kâl ev kemâ kâl" Kısmı

Cuma ve bayram namazlarına gidenlerimiz bilir. Hatip hutbeye çıkınca arada Türkçe hutbe olmak üzere başta ve sonda Arapça hutbe irat eder. Hatip ilk yani giriş kısmında içinde Allah'a hamd, peygamberimiz salavat ve kelimeyi şehadet getirir. Ardından "Ey Allah'ın kulları! Allah'tan korkun ve ona itaat edin. Şüphesiz Allah müttekiler ve işini iyi yapanları sever" der Arapça olarak. Sonra okunacak Türkçe kısma/metne temel olmak üzere Kur'an'dan ilgili bir ayet okur. Ayeti "Allah doğru söylemiştir" demek suretiyle tastikler. Akabinde bir hadis okur. Hadisi de "Rasulullah doğru söylemiştir" diyerek bitirir. Buraya kadar sorun yok. Esas sorun buradan sonra başlıyor. Sen sanırsın ki bundan sonra imam, Türkçe metni okumaya geçecek. Bizim imam, "Ve netaka habîbullâh, fîmâ kâl ev kemâ kâl" okumaya devam ediyor. Yani Allah'ın sevgili kulu bu konuda şöyle veya şunun gibi demiştir." diyor. Böyle okuyan birinden aynı konuda

Kıvrak Eğitim

— -Oğlum, niye erken geldin okuldan? — Bugün kıvrak eğitim yaptık. - — Ö ğretmenler hızlı hızlı mı ders işlediler? — Hayır, baba. Kıvrak o değil. Bir günde işlenecek dersin yarısını işlemek demektir. — Niye yarısını işliyorsunuz ki? Önemli bir durum mu var? — Öğretmenler toplantısı varmış. — Niye şimdi toplanıyorlar ki? — Çalışma  programında bugünmüş. — Oğlum daha iki gün oldu okul açılalı. Başlamışken biraz devam edilseydi de daha sonra yapsalardı, bu dediğin kıvrak eğitimi. Herkes mi böyle yapacak bugün? — Hayır, sadece ikili öğretim yapan okullar. Ama iyi oldu. Yedi saat ders işleyecektik, böylece üç ders işlendi. — -Bu toplantıyı başka zaman yapsalar olmaz mıydı? Mesela siz 15 tatili yaparken öğretmenler o yaptığı şeyi yapsalardı olmaz mıydı? — Baba, tatil o zaman. Tatilde toplantı yapılır mı? — İyi de yavrum! Size tatil. Öğretmenlere değil ki. Haydi, öğretmenler de sizin gibi yoruldular diyelim. Bir hafta tatil yapsınlar, ikinci hafta siz tatile devam eder

Kırgınlık ve dargınlık

Türkçemiz zengin dillerdendir. Bakmayın siz iki-üç yüz kelimeyle konuştuğumuza. Okuyup kelime hazinemizi geliştirmediğimizden işin kolayına kaçıyoruz. Tembelliğimizin cezasını güzel Türkçemiz çekiyor vesselam. İnce ve derin kelimelerimizin sayısı hiç az değildir. Kırgınlık ve dargınlık bunlardan biridir. Aralarında nüanslar vardır. Arasındaki farkı görmek için sözlüğe bakma ihtiyacı da hissetmeyiz. Çoğu zaman birbirinin yerine kullanırız. Siyak ve sibaktan anlarız neyi kastettiğini. Kırgın, "Bir kimseye gücenmiş, gönlü kırılmış olan" demektir. Dargın ise, "Darılmış olan, küskün" demektir. Gördüğümüz gibi iki kelime farklı anlamlara gelmektedir. Kırgınlıkta dargınlığın aksine küsme yoktur, incinme vardır. İnsan kime kırgın olur? Sevdiğine. Kırgın gibi olduğuna, geri durduğuna, mesafeli olduğuna bakmayın siz. Gözü her yerde o dostunu arar. Başına bir şey geldi mi hemen imdadına koşar. Çünkü bunlar ölümüne dosttur. Dargınlıkta ise küslük vardır. Herhangi bir yerde