Ana içeriğe atla

Karlar Değerlendirilemez mi

Son yıllarda yağmayan kar yağdı. Konya şehir merkezinde 30 cm, ilçelerde 40-50, köylerde 50-60 cm, yüksek yerlerde daha fazla karımız oldu. Keremine şükür! Doldurdu her yerimizi. Bembeyaz oldu sağımız, solumuz, çatımız ve yerlerimiz. 

Salı gecesi yağmaya başlayan kar, çarşamba günü yerleri doldurmuştu. Gördüğümüz göreceğimiz bu derken perşembe ve cuma günleri aralıklarla yağdı. Kara doyduk denir ya, öyle bir şey.

Bir daha kar yüzü görür müyüz,  yağarsa ne zaman yağar, hangi kış yağar Rabbim bilir. Geçen sene olmayan kıştan sonra da baharın ve yazın yağmayan yağmurlar dolayısıyla içme sularımız çekilmişti iyice. Birçok yerde yağmur dualarına çıkılmıştı.

İçimizdeki masumların hürmetine yağdı da yağdı. Yağan karın ardından, buzlanma ve don olayı da meydana gelmedi. Kaldırımlarımız hala karla kaplı, birçok sokağa girilmiyor kardan. Açılan yolların kenarları boy boy kar yığını. Dağlara yağan karlar eriyince barajlara iner. Tarlalara yağan karı toprak eme eme mahsüllere fayda sağlayacak. Her yeri beton, yerleşim yeri  ve kaldırım  olan şehir merkezindeki karlara gelince, bu karlar eridikçe oluşan karlar rögarlardan kanalizasyonlara akıp gidecek. Yani heba olup gidecek. Pis suya karışacak olan bu rahmet dediğimiz sulara yazık değil mi? Bu karları değerlendirmek lazım. Ama nasıl? Ne yapılır, nasıl yapılır bilmem ama bu karlar toplanıp barajlara boşaltılabilir. Tepelerden gelen kar suyu ile barajlar zaten dolar denebilir. Kamyonlara doldurulup tarlalara, açık alanlara boşaltılabilir. Hatta meskun mahal dışında, uygun yerlere çukurlar açılıp karlar içine doldurulabilir. Bu tür yerlerin etrafı tel ile çevrilebilir. Buralarda eriyen karların, yerin altında su katmanları oluşturmasına katkı sağlanabilir.

İnanın eriyince lağıma karışacak olan bu nimetin mutlaka değerlendirilmesi gerekiyor. Etkili ve yetkili kişilere duyurulur. Belki yakın zamanda bu karları çok ararız. Ama o zaman iş içten geçmiş olur. Benden söylemesi. 25.12.2016

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hutbelerde Okunan "Fîmâ kâl ev kemâ kâl" Kısmı

Cuma ve bayram namazlarına gidenlerimiz bilir. Hatip hutbeye çıkınca arada Türkçe hutbe olmak üzere başta ve sonda Arapça hutbe irat eder. Hatip ilk yani giriş kısmında içinde Allah'a hamd, peygamberimiz salavat ve kelimeyi şehadet getirir. Ardından "Ey Allah'ın kulları! Allah'tan korkun ve ona itaat edin. Şüphesiz Allah müttekiler ve işini iyi yapanları sever" der Arapça olarak. Sonra okunacak Türkçe kısma/metne temel olmak üzere Kur'an'dan ilgili bir ayet okur. Ayeti "Allah doğru söylemiştir" demek suretiyle tastikler. Akabinde bir hadis okur. Hadisi de "Rasulullah doğru söylemiştir" diyerek bitirir. Buraya kadar sorun yok. Esas sorun buradan sonra başlıyor. Sen sanırsın ki bundan sonra imam, Türkçe metni okumaya geçecek. Bizim imam, "Ve netaka habîbullâh, fîmâ kâl ev kemâ kâl" okumaya devam ediyor. Yani Allah'ın sevgili kulu bu konuda şöyle veya şunun gibi demiştir." diyor. Böyle okuyan birinden aynı konuda

Kıvrak Eğitim

— -Oğlum, niye erken geldin okuldan? — Bugün kıvrak eğitim yaptık. - — Ö ğretmenler hızlı hızlı mı ders işlediler? — Hayır, baba. Kıvrak o değil. Bir günde işlenecek dersin yarısını işlemek demektir. — Niye yarısını işliyorsunuz ki? Önemli bir durum mu var? — Öğretmenler toplantısı varmış. — Niye şimdi toplanıyorlar ki? — Çalışma  programında bugünmüş. — Oğlum daha iki gün oldu okul açılalı. Başlamışken biraz devam edilseydi de daha sonra yapsalardı, bu dediğin kıvrak eğitimi. Herkes mi böyle yapacak bugün? — Hayır, sadece ikili öğretim yapan okullar. Ama iyi oldu. Yedi saat ders işleyecektik, böylece üç ders işlendi. — -Bu toplantıyı başka zaman yapsalar olmaz mıydı? Mesela siz 15 tatili yaparken öğretmenler o yaptığı şeyi yapsalardı olmaz mıydı? — Baba, tatil o zaman. Tatilde toplantı yapılır mı? — İyi de yavrum! Size tatil. Öğretmenlere değil ki. Haydi, öğretmenler de sizin gibi yoruldular diyelim. Bir hafta tatil yapsınlar, ikinci hafta siz tatile devam eder

Kırgınlık ve dargınlık

Türkçemiz zengin dillerdendir. Bakmayın siz iki-üç yüz kelimeyle konuştuğumuza. Okuyup kelime hazinemizi geliştirmediğimizden işin kolayına kaçıyoruz. Tembelliğimizin cezasını güzel Türkçemiz çekiyor vesselam. İnce ve derin kelimelerimizin sayısı hiç az değildir. Kırgınlık ve dargınlık bunlardan biridir. Aralarında nüanslar vardır. Arasındaki farkı görmek için sözlüğe bakma ihtiyacı da hissetmeyiz. Çoğu zaman birbirinin yerine kullanırız. Siyak ve sibaktan anlarız neyi kastettiğini. Kırgın, "Bir kimseye gücenmiş, gönlü kırılmış olan" demektir. Dargın ise, "Darılmış olan, küskün" demektir. Gördüğümüz gibi iki kelime farklı anlamlara gelmektedir. Kırgınlıkta dargınlığın aksine küsme yoktur, incinme vardır. İnsan kime kırgın olur? Sevdiğine. Kırgın gibi olduğuna, geri durduğuna, mesafeli olduğuna bakmayın siz. Gözü her yerde o dostunu arar. Başına bir şey geldi mi hemen imdadına koşar. Çünkü bunlar ölümüne dosttur. Dargınlıkta ise küslük vardır. Herhangi bir yerde