Ana içeriğe atla

Teaffüf sahibi biriydi o *

Normal şartlarda doğum-ölüm günlerini ve yıl dönümlerini takip eden biri değilim. Kendi doğumumu da takip etmem. Bankalar, firmalar, GSM operatörleri "Doğum günün kutlu olsun, nice yıllara" şeklinde mesaj göndermese belki de kendi doğumumdan haberim bile olmayacak. Zaten olsa da benim için bir şey ifade etmiyor. Bir yaş daha yaşlandığım aklıma gelir. Hazırında moralim bozulur.

Doğum ve ölüm yıl dönümlerini takip etmesem de bazı doğum ve ölümlerden haberim olmuyor anlamı çıkmasın. Bugünlerde bir iki yazımda Mehmet Akif ERSOY'un şiirlerinden alıntı yaptım. Nedir bendeki bugünlerde Akif ilgisi derken şairimizin 27/12/1936 tarihinde vefat ettiği aklıma geldi. Bazı insanlar öldüğü gün unutulur, iyi ki öldü gitti denir. Fakat benim ve milletimizin nezdinde Akif'in ayrı bir yeri var. İz bırakanlardan. Aramızdan gideli 80 yıl olsa da atasözü ve vecizeye benzer mısra ve beytleri vasıtasıyla hiç aramızdan gitmedi. Sosyal olaylar başta olmak üzere hemen hemen her konuda ağzından kaleme dökülenler hep aklımızın ve dağarcığımızın bir köşesinde terennüm eder durur. Ondan şiir okuduğumuz zaman "Mübarek! Bu günü kastederek yazmış" diye çıkıyor ağzımızdan. Bizden bir şairdi. Zaten o yüzden biz ona Milli Şairimiz diyoruz. Hiç anmayan pazartesi ve cuma günleri onun yazdığı ve millete armağan ettiği "İstiklal Marşı" ile hatırlıyor onu. Nasıl unutulur ki o? İçimizden biri. Müslümanları, İslam'ı ve cennet vatanı dert edinmiş. Şiir yazacağım diye kelime oyunu falan yapmamış. Tam bir söz üstadı. Kelimelere anlam yükleyen biri.

Safahatı eşsiz bir eser. Her evin köşesinde yer alır. Kur'an-ı Kerim'den sonra kitaplığımızı onun eseri süsler. Ekseriyetimiz onun 10 kıta olarak yazdığı 'Marş'ı ezbere bilir. Her okuduğumuzda bizi ayrı bir dünyalara götürür, farklı duyguların oluşmasına ve milli duygularımızın ön plana çıkmasına vesile olur. Arka arkasına okuduğumuz zaman kabak tadı veren bir şiir değil onun söyleyip yazdıkları. Samimiyet ve içtenliğin zirvesini görürüz onun şiirlerinde. Dertli bir insandır vesselam. Başka şeyleri dert edindiği kadar kendini dert olarak görmemiş. Milleti ve ilayı kelimetullah için yaşamış, onların dertleriyle dertlenmiş biri olarak karşımıza çıkıyor. Hiç maddi çıkar peşinde koşmamış. “Servet edineyim, beyler gibi yaşayayım, çoluk-çocuğuma servet bırakayım” diye bir hesabı olmamış hiçbir zaman. Paraya çok ihtiyacı olduğu zaman yazdığı Marş için kendisine gönderilen para ödülünü bile kabul etmeyecek kadar onurlu ve haysiyet timsali biridir. Bakara süresi 273.ayet mealinde Allah: “(Yapacağınız hayırlar,) kendilerini Allah yoluna adamış, bu sebeple yeryüzünde kazanç için dolaşamayan fakirler için olsun. Bilmeyen kimseler, iffetlerinden dolayı onları zengin zanneder. Sen onları simalarından tanırsın. Çünkü onlar yüzsüzlük ederek istemezler. Yaptığınız her hayrı muhakkak Allah bilir.” buyurmaktadır. Mealin orijinalinde teaffüf kelimesi geçer. “İffetli, ahlak dışı şeylerden kaçınma ve istemekten  uzak durma” gibi anlamlara gelir. Bu ayeti noktası, virgülüne hayatında yaşayan biri olarak meclise giderken bile bir dostunun pardösüsünü emanet  alıp gidecek kadar teaffüf sahibi biri. O günün şartlarında çok değerli bir ödül olan 500 lirayı elinin tersiyle iten biridir.

Ölümünün ardından 80 yılı geride bırakan ve bizlere İstiklal Marşı ve Safahat gibi ölmez eserler hediye eden Milli Şairimiz Mehmet Akif ERSOY, -yaşadığı dönemde kıymet ve değer verilmese de- bizim için ölmez ve unutulmaz bir şairdir. Şiirleriyle hep yaşayacak aramızda. Allah ona rahmetiyle merhamet etsin. Onun gibi teaffüf sahibi olmayı nasip etsin. 25/12/2016
* 28/12/2016 tarihinde Anadolu'da Bugün gazetesinde yayımlanmıştır.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hutbelerde Okunan "Fîmâ kâl ev kemâ kâl" Kısmı

Cuma ve bayram namazlarına gidenlerimiz bilir. Hatip hutbeye çıkınca arada Türkçe hutbe olmak üzere başta ve sonda Arapça hutbe irat eder. Hatip ilk yani giriş kısmında içinde Allah'a hamd, peygamberimiz salavat ve kelimeyi şehadet getirir. Ardından "Ey Allah'ın kulları! Allah'tan korkun ve ona itaat edin. Şüphesiz Allah müttekiler ve işini iyi yapanları sever" der Arapça olarak. Sonra okunacak Türkçe kısma/metne temel olmak üzere Kur'an'dan ilgili bir ayet okur. Ayeti "Allah doğru söylemiştir" demek suretiyle tastikler. Akabinde bir hadis okur. Hadisi de "Rasulullah doğru söylemiştir" diyerek bitirir. Buraya kadar sorun yok. Esas sorun buradan sonra başlıyor. Sen sanırsın ki bundan sonra imam, Türkçe metni okumaya geçecek. Bizim imam, "Ve netaka habîbullâh, fîmâ kâl ev kemâ kâl" okumaya devam ediyor. Yani Allah'ın sevgili kulu bu konuda şöyle veya şunun gibi demiştir." diyor. Böyle okuyan birinden aynı konuda

Kıvrak Eğitim

— -Oğlum, niye erken geldin okuldan? — Bugün kıvrak eğitim yaptık. - — Ö ğretmenler hızlı hızlı mı ders işlediler? — Hayır, baba. Kıvrak o değil. Bir günde işlenecek dersin yarısını işlemek demektir. — Niye yarısını işliyorsunuz ki? Önemli bir durum mu var? — Öğretmenler toplantısı varmış. — Niye şimdi toplanıyorlar ki? — Çalışma  programında bugünmüş. — Oğlum daha iki gün oldu okul açılalı. Başlamışken biraz devam edilseydi de daha sonra yapsalardı, bu dediğin kıvrak eğitimi. Herkes mi böyle yapacak bugün? — Hayır, sadece ikili öğretim yapan okullar. Ama iyi oldu. Yedi saat ders işleyecektik, böylece üç ders işlendi. — -Bu toplantıyı başka zaman yapsalar olmaz mıydı? Mesela siz 15 tatili yaparken öğretmenler o yaptığı şeyi yapsalardı olmaz mıydı? — Baba, tatil o zaman. Tatilde toplantı yapılır mı? — İyi de yavrum! Size tatil. Öğretmenlere değil ki. Haydi, öğretmenler de sizin gibi yoruldular diyelim. Bir hafta tatil yapsınlar, ikinci hafta siz tatile devam eder

Kırgınlık ve dargınlık

Türkçemiz zengin dillerdendir. Bakmayın siz iki-üç yüz kelimeyle konuştuğumuza. Okuyup kelime hazinemizi geliştirmediğimizden işin kolayına kaçıyoruz. Tembelliğimizin cezasını güzel Türkçemiz çekiyor vesselam. İnce ve derin kelimelerimizin sayısı hiç az değildir. Kırgınlık ve dargınlık bunlardan biridir. Aralarında nüanslar vardır. Arasındaki farkı görmek için sözlüğe bakma ihtiyacı da hissetmeyiz. Çoğu zaman birbirinin yerine kullanırız. Siyak ve sibaktan anlarız neyi kastettiğini. Kırgın, "Bir kimseye gücenmiş, gönlü kırılmış olan" demektir. Dargın ise, "Darılmış olan, küskün" demektir. Gördüğümüz gibi iki kelime farklı anlamlara gelmektedir. Kırgınlıkta dargınlığın aksine küsme yoktur, incinme vardır. İnsan kime kırgın olur? Sevdiğine. Kırgın gibi olduğuna, geri durduğuna, mesafeli olduğuna bakmayın siz. Gözü her yerde o dostunu arar. Başına bir şey geldi mi hemen imdadına koşar. Çünkü bunlar ölümüne dosttur. Dargınlıkta ise küslük vardır. Herhangi bir yerde