Ana içeriğe atla

Kendisiyle kavgalı olanların kavgası dışarı vurur

Yaşadığı sıkıntılardan mıdır bilinmez bazı insanların anlaşılmaz tavır ve hareketleri insanların kendisinden uzaklaşmasına sebebiyet vermektedir. Bu tip insanlar derdini açıklamaz, içine kapanır, kendini ifade etmez, iletişime kapalıdır. Kimseye muhtaç olmadan kendi sorun ve meselesini halletmeye çalışır. Yüzü gülmez. Gülmeyen bu yüz etrafına  pozitif enerji de vermez.

Hep insanlardan kaçar. Derdini içine attığı için konuştuğu zaman muhatabını dövecek şekilde bağırarak konuşur. Karşı tarafı kırdığının farkında bile değildir. İnsanların içine girse de kalabalıklar içerisinde yalnızdır. Kendisini yalnızlığa iten bu tipler bir müddet sonra doğuştan gelen sosyal yönünü de kaybederler. Hayata hep düz kontak olarak bakmaya başlar. İçinde ne fırtınalar koptuğunu kimseler bilmediği için içindeki fırtına yüzüne, konuşmasına, hal ve hareketlerine vurur. Ne hayattan zevk alır, ne de aldırır. Kendisine bu geçici hayatı zindan ettiği gibi etrafına da zindan eder. İçindeki kavga vücudunun her bir yerine sanki bir hastalık gibi sirayet ettiği için ruhen çöken bu tipler kısa zamanda fiziken de çökerler.

Kimseyle paylaşma gereksinimi duymadığı için kendi içinde kendi kavgasını verdiğini sanır. Hep içine attığı için konuştuğu zaman adamı dövecek gibi konuşur. Sanırsın ki karşında patlamaya hazır bir bomba, bir barut var. Barut fıçısı mübarek! Böyleleri içindeki kendisiyle kavgasını sonuçlandırmadığı müddetçe bu kavga dışa vuracaktır hep. Çevreyle de kavgalı olacaktır. Yemeden, içmeden zevk almazlar. Çünkü yediği sinir, içtiği sinirdir artık. Kendilerinde var olan espri yeteneğini de kaybeder. Analitik düşünmemeye başlar.

Böyle tiplerin tedavisi yine kendisidir. Keşke bir farkına varabilse. Allah böylelerinin yardımcısı olsun. Ne kendisi kırılsın ne de etrafını kırsın. Varsa dertleri Rabbim dertlerine derman versin. İçindeki kavgayı dindirsin. Hayatın akışına kendisini bıraksın. 31/12/2016

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hutbelerde Okunan "Fîmâ kâl ev kemâ kâl" Kısmı

Cuma ve bayram namazlarına gidenlerimiz bilir. Hatip hutbeye çıkınca arada Türkçe hutbe olmak üzere başta ve sonda Arapça hutbe irat eder. Hatip ilk yani giriş kısmında içinde Allah'a hamd, peygamberimiz salavat ve kelimeyi şehadet getirir. Ardından "Ey Allah'ın kulları! Allah'tan korkun ve ona itaat edin. Şüphesiz Allah müttekiler ve işini iyi yapanları sever" der Arapça olarak. Sonra okunacak Türkçe kısma/metne temel olmak üzere Kur'an'dan ilgili bir ayet okur. Ayeti "Allah doğru söylemiştir" demek suretiyle tastikler. Akabinde bir hadis okur. Hadisi de "Rasulullah doğru söylemiştir" diyerek bitirir. Buraya kadar sorun yok. Esas sorun buradan sonra başlıyor. Sen sanırsın ki bundan sonra imam, Türkçe metni okumaya geçecek. Bizim imam, "Ve netaka habîbullâh, fîmâ kâl ev kemâ kâl" okumaya devam ediyor. Yani Allah'ın sevgili kulu bu konuda şöyle veya şunun gibi demiştir." diyor. Böyle okuyan birinden aynı konuda

Kıvrak Eğitim

— -Oğlum, niye erken geldin okuldan? — Bugün kıvrak eğitim yaptık. - — Ö ğretmenler hızlı hızlı mı ders işlediler? — Hayır, baba. Kıvrak o değil. Bir günde işlenecek dersin yarısını işlemek demektir. — Niye yarısını işliyorsunuz ki? Önemli bir durum mu var? — Öğretmenler toplantısı varmış. — Niye şimdi toplanıyorlar ki? — Çalışma  programında bugünmüş. — Oğlum daha iki gün oldu okul açılalı. Başlamışken biraz devam edilseydi de daha sonra yapsalardı, bu dediğin kıvrak eğitimi. Herkes mi böyle yapacak bugün? — Hayır, sadece ikili öğretim yapan okullar. Ama iyi oldu. Yedi saat ders işleyecektik, böylece üç ders işlendi. — -Bu toplantıyı başka zaman yapsalar olmaz mıydı? Mesela siz 15 tatili yaparken öğretmenler o yaptığı şeyi yapsalardı olmaz mıydı? — Baba, tatil o zaman. Tatilde toplantı yapılır mı? — İyi de yavrum! Size tatil. Öğretmenlere değil ki. Haydi, öğretmenler de sizin gibi yoruldular diyelim. Bir hafta tatil yapsınlar, ikinci hafta siz tatile devam eder

Kırgınlık ve dargınlık

Türkçemiz zengin dillerdendir. Bakmayın siz iki-üç yüz kelimeyle konuştuğumuza. Okuyup kelime hazinemizi geliştirmediğimizden işin kolayına kaçıyoruz. Tembelliğimizin cezasını güzel Türkçemiz çekiyor vesselam. İnce ve derin kelimelerimizin sayısı hiç az değildir. Kırgınlık ve dargınlık bunlardan biridir. Aralarında nüanslar vardır. Arasındaki farkı görmek için sözlüğe bakma ihtiyacı da hissetmeyiz. Çoğu zaman birbirinin yerine kullanırız. Siyak ve sibaktan anlarız neyi kastettiğini. Kırgın, "Bir kimseye gücenmiş, gönlü kırılmış olan" demektir. Dargın ise, "Darılmış olan, küskün" demektir. Gördüğümüz gibi iki kelime farklı anlamlara gelmektedir. Kırgınlıkta dargınlığın aksine küsme yoktur, incinme vardır. İnsan kime kırgın olur? Sevdiğine. Kırgın gibi olduğuna, geri durduğuna, mesafeli olduğuna bakmayın siz. Gözü her yerde o dostunu arar. Başına bir şey geldi mi hemen imdadına koşar. Çünkü bunlar ölümüne dosttur. Dargınlıkta ise küslük vardır. Herhangi bir yerde