Ana içeriğe atla

Bazılarının rahmet hevesi

İnsanoğlu çok acelecidir. İster ki derdi hiç olmasın, olursa da hemen geçsin. İsteği hemen olacak. Asla mazeret kabul etmez. Suçu da hiç kendinde bulmaz.

Bu geçici hayatın külfetine  değil, nimetine taliptir. Her şeyi ister. Rahmeti de. İstediği rahmet hevesini alıncaya kadardır. Ayağına takılıp işini aksatmaya başlayınca vaveylayı basar. Karı bekler. Yağınca önce şükreder. Ardından kartopu oynar, üzerine kardan adam yapar. Az sonra "Nerede bu belediye, nerede bu yetkililer" demeye başlar. Eleştirilmeye gelmez ama eleştiriden geri kalmaz. Aşırı bahanecidir, üç vardiya çalışan bir fabrikanın seri üretimi gibi durmadan mazeret üretir. Bu tiplere ağzınla kuş tutsan asla kendini ve hizmeti beğendiremezsin.

Yerin ve göğün karla kaplı olduğu, kışın çetin geçtiği, biri kalkmadan ardı arkasına diğerlerinin yağdığı bir ortamda da sürdürür eleştirisini. Mübarek sanki iş yapmasın hep eleştirsin diye yaratılmış. Bir çok ülkeden daha büyük Konya'ya yağan karı aynı anda dünyanın hiçbir devletinin kaldırabilmesi mümkün değildir. İstediği kadar aracı ve personeli olsun. Aracını sokağından çıkaramadıysa, kara saplanmışsa, kaymışsa, yolda mahsur kalmışsa belediyenin çekeceği var. Bu tipin kar sevinci, Anadolu ile özdeşleşmiş kazak erkek tipi gibidir. Çocuk ister, çocuğu doğar. Dünyalar onun olur. Çocuk sakin iken kucağına alır, sever. Ağlamaya başladı mı hemen çocuğu annesine verir. Çünkü çocuğun bakımı, onu susturması anneye aittir. O hiç rahatsız olmadan sadece çocuğu sevecek. Başka da bir görevi yok sanır.

Hasılı zahmetsiz rahmettir onun istediği. Böylelerine ne denir? Nankör mü denir, empati yoksunu mu denir, sabırsız, egoist mi denir bilmem. Ben bu tipi tanımladım. Söyleyeceğimi dedim. Ne deneceğinin adını da siz koyun. 31.12.2016

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hutbelerde Okunan "Fîmâ kâl ev kemâ kâl" Kısmı

Cuma ve bayram namazlarına gidenlerimiz bilir. Hatip hutbeye çıkınca arada Türkçe hutbe olmak üzere başta ve sonda Arapça hutbe irat eder. Hatip ilk yani giriş kısmında içinde Allah'a hamd, peygamberimiz salavat ve kelimeyi şehadet getirir. Ardından "Ey Allah'ın kulları! Allah'tan korkun ve ona itaat edin. Şüphesiz Allah müttekiler ve işini iyi yapanları sever" der Arapça olarak. Sonra okunacak Türkçe kısma/metne temel olmak üzere Kur'an'dan ilgili bir ayet okur. Ayeti "Allah doğru söylemiştir" demek suretiyle tastikler. Akabinde bir hadis okur. Hadisi de "Rasulullah doğru söylemiştir" diyerek bitirir. Buraya kadar sorun yok. Esas sorun buradan sonra başlıyor. Sen sanırsın ki bundan sonra imam, Türkçe metni okumaya geçecek. Bizim imam, "Ve netaka habîbullâh, fîmâ kâl ev kemâ kâl" okumaya devam ediyor. Yani Allah'ın sevgili kulu bu konuda şöyle veya şunun gibi demiştir." diyor. Böyle okuyan birinden aynı konuda

Kıvrak Eğitim

— -Oğlum, niye erken geldin okuldan? — Bugün kıvrak eğitim yaptık. - — Ö ğretmenler hızlı hızlı mı ders işlediler? — Hayır, baba. Kıvrak o değil. Bir günde işlenecek dersin yarısını işlemek demektir. — Niye yarısını işliyorsunuz ki? Önemli bir durum mu var? — Öğretmenler toplantısı varmış. — Niye şimdi toplanıyorlar ki? — Çalışma  programında bugünmüş. — Oğlum daha iki gün oldu okul açılalı. Başlamışken biraz devam edilseydi de daha sonra yapsalardı, bu dediğin kıvrak eğitimi. Herkes mi böyle yapacak bugün? — Hayır, sadece ikili öğretim yapan okullar. Ama iyi oldu. Yedi saat ders işleyecektik, böylece üç ders işlendi. — -Bu toplantıyı başka zaman yapsalar olmaz mıydı? Mesela siz 15 tatili yaparken öğretmenler o yaptığı şeyi yapsalardı olmaz mıydı? — Baba, tatil o zaman. Tatilde toplantı yapılır mı? — İyi de yavrum! Size tatil. Öğretmenlere değil ki. Haydi, öğretmenler de sizin gibi yoruldular diyelim. Bir hafta tatil yapsınlar, ikinci hafta siz tatile devam eder

Kırgınlık ve dargınlık

Türkçemiz zengin dillerdendir. Bakmayın siz iki-üç yüz kelimeyle konuştuğumuza. Okuyup kelime hazinemizi geliştirmediğimizden işin kolayına kaçıyoruz. Tembelliğimizin cezasını güzel Türkçemiz çekiyor vesselam. İnce ve derin kelimelerimizin sayısı hiç az değildir. Kırgınlık ve dargınlık bunlardan biridir. Aralarında nüanslar vardır. Arasındaki farkı görmek için sözlüğe bakma ihtiyacı da hissetmeyiz. Çoğu zaman birbirinin yerine kullanırız. Siyak ve sibaktan anlarız neyi kastettiğini. Kırgın, "Bir kimseye gücenmiş, gönlü kırılmış olan" demektir. Dargın ise, "Darılmış olan, küskün" demektir. Gördüğümüz gibi iki kelime farklı anlamlara gelmektedir. Kırgınlıkta dargınlığın aksine küsme yoktur, incinme vardır. İnsan kime kırgın olur? Sevdiğine. Kırgın gibi olduğuna, geri durduğuna, mesafeli olduğuna bakmayın siz. Gözü her yerde o dostunu arar. Başına bir şey geldi mi hemen imdadına koşar. Çünkü bunlar ölümüne dosttur. Dargınlıkta ise küslük vardır. Herhangi bir yerde