Ana içeriğe atla

Bana iyi okumalar!


Normal şartlarda bana iyi okumalar denmez. Sana iyi okumalar denir. Ama ne yaparsınız ki, solumda destelenmiş sınav kağıdını ben okuyacağım. Tamı tamına bir düzineden bir fazla sınıfın sınav kağıdı. Toplam 403 kağıt. Yani bir top fotokopi kağıdından 97 kağıt eksik.

Bu sınav kağıtları bu noktaya gelmeden önce öğrencinin sorumlu olduğu ders konuları yeniden gözden geçirildi. Hangi ünitenin hangi konusundan kaç soru sorulacağı, hangi kazanımların sorumlu olacağıyla ilgili önceden bir hazırlık yapıldı. Kayda geçirildi. Sorular hazırlandı. Bilgisayar ortamına geçirildi. Sayfa düzeni sağlandı. Bir sayfaya tamı tamına 34 soru sığdırıldı. Bilgisayar çıktısı alındı.

372 kağıda ilave olarak 31 adet farklı bir sınıf için hazırlanan sınav kağıdını çoğaltmak için evden koltuğumun altına bir top fotokopi kağıdı sıkıştırdım. İlk iki ders saati dersime girdikten sonra boş olan bir ders saatinde istenilen sayıya göre fotokopi çektim. Bir top fotokopi kağıdından arda kalan da yan tarafta görüldüğü gibidir.




Diğer boş dersimde çoğalttığım fotokopi kağıtlarını her bir sınıfın mevcudu kadar tasnif yaparak yan tarafta gördüğünüz gibi şeffaf poşetin içerisine istifledim. Şimdi sınav yapılacak kıvama geldi.

Bana iyi okumalar dedim ama daha okuma aşamasına gelemedim. Perşembe günü sınavları yaptıktan sonra bu sınav kağıtları için daha cevap anahtarı hazırlayacağım. Ardından tüm kağıtlar tek tek elden geçerek okunacak. Ne kadar sürede okunur Allah bilir? Ama en fazla iki hafta içerisinde okumak zorundasın. Bu kağıtlar okunduktan sonra e-okul ortamına her bir öğrencinin aldığı puan girilecek. 10 dakikada girdin girdin, giremez isen sistem seni atar, daha önce girdiğin notlar da kaydedilmez. Sil baştan tekrar gireceksin. İş bitti mi? Hayır. Sınava gelemeyen mazeretli veya mazeretsiz öğrencinin peşine düşüp "Yavrum gel seni sınav yapayım" diyeceksin. Yaptığın telafi sınava katılmayan öğrenci var ise -ki olmaz mı- o öğrenci/lere de sınav yapacaksın. Yaptığın sınavın sonuçlarını sınıf ortamında öğrencilere okuyacaksın. Öğrenci kağıdına bakmak isterse ona kağıdını gösterip kontrol etmesini sağlayacaksın.

Hele şükür, bitti diye aklından geçirmeye kalktığın anda okul idaresinin her sınavdan sonra sınıf ve soru analiz raporunu hazırlaman gerektiği aklına gelir. Sevincin kursağında kalır. Bir sınıfta kaç öğrenci, hangi sorulara cevap verememiş. Öğrencinin yanlış cevapladığı tüm soruları belirleyip konunun anlaşılıp anlaşılmadığını, anlaşılmadı ise alınacak tedbirleri içeren bir rapor hazırlayacaksın. Anlaşılmayan soru hangi ünitenin sorusu bunu da belirteceksin.

Soru hazırlama, fotokopi etme, e-okula girme, sınav ve soru analizi derdi bitti derken bir bakmışsın ki diğer sınavın tarihi gelmiş. Hiç nefes almadan diğer sınavın hazırlıklarına sil baştan başlıyorsun. Tabii bunları ne zaman yapacaksın? Ders dışında. Yani evde. Hani zaman zaman "Öğretmenler ne iş yapıyor, durmadan tatil yapıyorlar. Bazı günleri de boş, çoğu zaten yarım gün çalışıyor, çocuklara da bir şey vermiyorlar..." diye dert yanıp mangalda kül bırakmayan kişilere rastlarsınız. (Doğruluk payı olabilir bu tür eleştirilerin.) Uzaktan bir davulun sesi gür gelir mutlaka. Her mesleğin mutlaka avantaj ve dezavantajları vardır.

Şunun bilinmesi gerekir ki öğretmenlik göründüğü kadar kolay bir meslek değildir. Tüm mesele derse girip çıkmaktan ibaret sanılmasın. Öğretmenlik diğer meslek grupları gibi değildir. Mutlaka eve iş götürmek gerekiyor. Bir defa anlatacağın konuya hazırlanman ve dersle ilgili malzeme ve materyal getirmen gerekiyor. Derse hazırlanıp geldin, ders işlemeye hazır bir sınıf bulman gerekiyor. Uyuyanı uyandıracaksın, konuşanı susturacaksın, tekrar konuşursa tekrar susturacaksın, ayaktakini oturtacaksın. Öğrencinin derse odaklanması için her türlü maharetini gösterip sonra derse başlayacaksın. Çünkü içeride ders işlememek ve işletmemek üzere konuşlanmış, sayısı az, özgül ağırlığı fazla olan hedefsiz öğrenciler vardır. Eğer hakkıyla yapılırsa öğretmenlik zor zanaat gerçekten.

Çoğumuz öğretmenliği değerlendirirken Hababam Filmlerinde okul hizmetlisi olarak rol yapan Adile NAŞİT'in sınıfa girip öğretmenlik yapması olarak sanıyor. Mesele derste tamamen ayakta durmaktan; dilin, gözün çalışmasından ibaret değil. Ders esnasında zaman zaman polis-asker gibi olup sınıf güvenliğini sağlayacaksın, Dertli gibi olanı teneffüste ayrı bir yere çekip derdini dinleyeceksin, dersin ahengini bozanlarla ayrı ayrı görüşeceksin. "Öğretmenim, benim derste gözüm yok" diyene zorla da olsa ders anlatmak için didineceksin. Hasılı öğretmenlik zil ile başlayan, zil ile biten bir meslek değildir. Okula gelmeden önce yapacakların var, ders bittikten sonra da yapacakların var.

Bazı derslerde üzdüğümüz öğretmenlerimiz: "Çocuklar! İnşallah öğretmen olursunuz" derlerdi. Gerçekten haklılarmış. Hala ne var öğretmenlikte diyen varsa ne diyeyim. Hocamın duası sizin için de geçerli olsun: "İnşallah öğretmen olursunuz."

Ramazan! Boş ver sen şimdi dertlenmeyi. Perşembe sağ-salim sınavı yaparsan oyalanma! Bak  şu aşağıdaki  kağıtlar seni bekliyor. Haydi nöbete...

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hutbelerde Okunan "Fîmâ kâl ev kemâ kâl" Kısmı

Cuma ve bayram namazlarına gidenlerimiz bilir. Hatip hutbeye çıkınca arada Türkçe hutbe olmak üzere başta ve sonda Arapça hutbe irat eder. Hatip ilk yani giriş kısmında içinde Allah'a hamd, peygamberimiz salavat ve kelimeyi şehadet getirir. Ardından "Ey Allah'ın kulları! Allah'tan korkun ve ona itaat edin. Şüphesiz Allah müttekiler ve işini iyi yapanları sever" der Arapça olarak. Sonra okunacak Türkçe kısma/metne temel olmak üzere Kur'an'dan ilgili bir ayet okur. Ayeti "Allah doğru söylemiştir" demek suretiyle tastikler. Akabinde bir hadis okur. Hadisi de "Rasulullah doğru söylemiştir" diyerek bitirir. Buraya kadar sorun yok. Esas sorun buradan sonra başlıyor. Sen sanırsın ki bundan sonra imam, Türkçe metni okumaya geçecek. Bizim imam, "Ve netaka habîbullâh, fîmâ kâl ev kemâ kâl" okumaya devam ediyor. Yani Allah'ın sevgili kulu bu konuda şöyle veya şunun gibi demiştir." diyor. Böyle okuyan birinden aynı konuda

Kıvrak Eğitim

— -Oğlum, niye erken geldin okuldan? — Bugün kıvrak eğitim yaptık. - — Ö ğretmenler hızlı hızlı mı ders işlediler? — Hayır, baba. Kıvrak o değil. Bir günde işlenecek dersin yarısını işlemek demektir. — Niye yarısını işliyorsunuz ki? Önemli bir durum mu var? — Öğretmenler toplantısı varmış. — Niye şimdi toplanıyorlar ki? — Çalışma  programında bugünmüş. — Oğlum daha iki gün oldu okul açılalı. Başlamışken biraz devam edilseydi de daha sonra yapsalardı, bu dediğin kıvrak eğitimi. Herkes mi böyle yapacak bugün? — Hayır, sadece ikili öğretim yapan okullar. Ama iyi oldu. Yedi saat ders işleyecektik, böylece üç ders işlendi. — -Bu toplantıyı başka zaman yapsalar olmaz mıydı? Mesela siz 15 tatili yaparken öğretmenler o yaptığı şeyi yapsalardı olmaz mıydı? — Baba, tatil o zaman. Tatilde toplantı yapılır mı? — İyi de yavrum! Size tatil. Öğretmenlere değil ki. Haydi, öğretmenler de sizin gibi yoruldular diyelim. Bir hafta tatil yapsınlar, ikinci hafta siz tatile devam eder

Kırgınlık ve dargınlık

Türkçemiz zengin dillerdendir. Bakmayın siz iki-üç yüz kelimeyle konuştuğumuza. Okuyup kelime hazinemizi geliştirmediğimizden işin kolayına kaçıyoruz. Tembelliğimizin cezasını güzel Türkçemiz çekiyor vesselam. İnce ve derin kelimelerimizin sayısı hiç az değildir. Kırgınlık ve dargınlık bunlardan biridir. Aralarında nüanslar vardır. Arasındaki farkı görmek için sözlüğe bakma ihtiyacı da hissetmeyiz. Çoğu zaman birbirinin yerine kullanırız. Siyak ve sibaktan anlarız neyi kastettiğini. Kırgın, "Bir kimseye gücenmiş, gönlü kırılmış olan" demektir. Dargın ise, "Darılmış olan, küskün" demektir. Gördüğümüz gibi iki kelime farklı anlamlara gelmektedir. Kırgınlıkta dargınlığın aksine küsme yoktur, incinme vardır. İnsan kime kırgın olur? Sevdiğine. Kırgın gibi olduğuna, geri durduğuna, mesafeli olduğuna bakmayın siz. Gözü her yerde o dostunu arar. Başına bir şey geldi mi hemen imdadına koşar. Çünkü bunlar ölümüne dosttur. Dargınlıkta ise küslük vardır. Herhangi bir yerde