Ana içeriğe atla

Kıssadan Hisse (2)

Hayata Hangi Açıdan Bakıyoruz?

"Bir gün New York'ta bir grup iş arkadaşı, yemek molasında dışarıya çıkar. Gruptan biri, Kızılderili’dir. Yolda yürürken insan kalabalığı, siren sesleri, yoldaki iş makinelerinin çıkardığı gürültü ve korna sesleri arasında ilerlerken, Kızılderili, kulağına cırcır böceği sesinin geldiğini söyleyerek cırcır böceğini aramaya koyulur. Arkadaşları, bu kadar gürültünün arasında bu sesi duyamayacağını, kendisinin öyle zannettiğini söyleyip yollarına devam eder. Aralarından bir tanesi inanmasa da onunla aramaya devam eder. Kızılderili, yolun karşı tarafına doğru yürür, arkadaşı da onu takip eder. Binaların arasındaki bir tutam yeşilliğin arasında gerçekten bir cırcır böceği bulurlar. Arkadaşı, Kızılderili’ye "Senin insanüstü güçlerin var. Bu sesi nasıl duydun?" diye sorar. Kızılderili ise; bu sesi duymak için insanüstü güçlere sahip olmaya gerek olmadığını söyleyerek, arkadaşına kendisini takip etmesini söyler. Kaldırıma geçerler ve Kızılderili cebinden çıkardığı bozuk parayı kaldırımda yuvarlar. Birçok insan, bozuk para sesini duyunca sesin geldiği tarafa bakarak, onun ceplerinden düşüp düşmediğini kontrol eder. Kızılderili, arkadaşına dönerek: 'Önemli olan, nelere değer verdiğin ve neleri önemsediğindir. Her şeyi ona göre duyar, görür ve hissedersin' der ve yollarına devam ederler.

Duanın Yarısı

Fakirlere acıyan ve onlara yardım etmek için elinden geleni yapan bilge, bir gün sabahını fakirlere daha fazla yardım etmesi için dua etti.

Eve döndüğünde eşi sordu:

“Nasıl duan kabul olundu mu?”

Bilge dudaklarında ince bir gülümsemeyle cevap verdi:

“Yarı yarıya.”

Karısı şaşırdı ve bunun ne anlama geldiğini sordu. Bilgenin karşılığı şöyle oldu:

“Fakirler yardım almayı kabul ettiler...”

 

Nasılsan, başkasını öyle görürsün


Bir hükümdar bir gün valilerinin basiretini ve bilgeliğini ölçmek istedi. Önce zalim ve cimriliğiyle meşhur valisini çağırdı. Ona şöyle dedi:

“Bütün ülkeyi dolaşmanı ve gerçekten iyi bir insan bulmanı istiyorum.”

Vali, ”emredersiniz!” diyerek ayrıldı ve araştırmasına başladı. Bir çok yeri dolaştı, sayısız insanla görüştü. Nice zaman sonra kralın huzuruna çıkıp şunları söyledi:

“Hükümdarım! Emrettiğin gibi bütün ülkeyi dolaştım ve gerçekten iyi bir insan aradım, böyle birisi yok: Herkes bencil ve kötü. Sizin aradığınız gibi iyi bir adamın bulunması mümkün değil.”

Bu cevap üzerine bu valiyi görevden alır. Sonra başka bir valiyi çağırtır yanına. Bu vali cömertliği, hayırseverliği ve şefkatiyle tanınıyordu. Vali ondan da: ”Bütün ülkeyi gezmesini ve gerçekten kötü bir insan bulmasını” istedi.

Vali hükümdarın dediği şekilde bütün ülkeyi gezip birçok insanla görüştü. Nice zaman sonra hükümdarın huzuruna çıkıp şunları söyledi:

“Hükümdarım, arzu ettiğiniz şeyi yapamadım. Kimi insanlar aldatılmış, kimileri aldanmış, kimileri de bilmeden hareket ediyor, ama hiçbir yerde gerçekten kötü bir adama rastlayamadım. En kötüleri bile o halden kurtulmak istiyor, ama beceremiyor.”

Bu cevaba hoşlanan hükümdar valisini başvezir yaparak ödüllendirir. 06.12.2014

Bütün Dünya Eylül 2002


Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hutbelerde Okunan "Fîmâ kâl ev kemâ kâl" Kısmı

Cuma ve bayram namazlarına gidenlerimiz bilir. Hatip hutbeye çıkınca arada Türkçe hutbe olmak üzere başta ve sonda Arapça hutbe irat eder. Hatip ilk yani giriş kısmında içinde Allah'a hamd, peygamberimiz salavat ve kelimeyi şehadet getirir. Ardından "Ey Allah'ın kulları! Allah'tan korkun ve ona itaat edin. Şüphesiz Allah müttekiler ve işini iyi yapanları sever" der Arapça olarak. Sonra okunacak Türkçe kısma/metne temel olmak üzere Kur'an'dan ilgili bir ayet okur. Ayeti "Allah doğru söylemiştir" demek suretiyle tastikler. Akabinde bir hadis okur. Hadisi de "Rasulullah doğru söylemiştir" diyerek bitirir. Buraya kadar sorun yok. Esas sorun buradan sonra başlıyor. Sen sanırsın ki bundan sonra imam, Türkçe metni okumaya geçecek. Bizim imam, "Ve netaka habîbullâh, fîmâ kâl ev kemâ kâl" okumaya devam ediyor. Yani Allah'ın sevgili kulu bu konuda şöyle veya şunun gibi demiştir." diyor. Böyle okuyan birinden aynı konuda

Kıvrak Eğitim

— -Oğlum, niye erken geldin okuldan? — Bugün kıvrak eğitim yaptık. - — Ö ğretmenler hızlı hızlı mı ders işlediler? — Hayır, baba. Kıvrak o değil. Bir günde işlenecek dersin yarısını işlemek demektir. — Niye yarısını işliyorsunuz ki? Önemli bir durum mu var? — Öğretmenler toplantısı varmış. — Niye şimdi toplanıyorlar ki? — Çalışma  programında bugünmüş. — Oğlum daha iki gün oldu okul açılalı. Başlamışken biraz devam edilseydi de daha sonra yapsalardı, bu dediğin kıvrak eğitimi. Herkes mi böyle yapacak bugün? — Hayır, sadece ikili öğretim yapan okullar. Ama iyi oldu. Yedi saat ders işleyecektik, böylece üç ders işlendi. — -Bu toplantıyı başka zaman yapsalar olmaz mıydı? Mesela siz 15 tatili yaparken öğretmenler o yaptığı şeyi yapsalardı olmaz mıydı? — Baba, tatil o zaman. Tatilde toplantı yapılır mı? — İyi de yavrum! Size tatil. Öğretmenlere değil ki. Haydi, öğretmenler de sizin gibi yoruldular diyelim. Bir hafta tatil yapsınlar, ikinci hafta siz tatile devam eder

Kırgınlık ve dargınlık

Türkçemiz zengin dillerdendir. Bakmayın siz iki-üç yüz kelimeyle konuştuğumuza. Okuyup kelime hazinemizi geliştirmediğimizden işin kolayına kaçıyoruz. Tembelliğimizin cezasını güzel Türkçemiz çekiyor vesselam. İnce ve derin kelimelerimizin sayısı hiç az değildir. Kırgınlık ve dargınlık bunlardan biridir. Aralarında nüanslar vardır. Arasındaki farkı görmek için sözlüğe bakma ihtiyacı da hissetmeyiz. Çoğu zaman birbirinin yerine kullanırız. Siyak ve sibaktan anlarız neyi kastettiğini. Kırgın, "Bir kimseye gücenmiş, gönlü kırılmış olan" demektir. Dargın ise, "Darılmış olan, küskün" demektir. Gördüğümüz gibi iki kelime farklı anlamlara gelmektedir. Kırgınlıkta dargınlığın aksine küsme yoktur, incinme vardır. İnsan kime kırgın olur? Sevdiğine. Kırgın gibi olduğuna, geri durduğuna, mesafeli olduğuna bakmayın siz. Gözü her yerde o dostunu arar. Başına bir şey geldi mi hemen imdadına koşar. Çünkü bunlar ölümüne dosttur. Dargınlıkta ise küslük vardır. Herhangi bir yerde