Ana içeriğe atla

Diz çöktüremeyecekler

Keçecizade Fuat Paşa, Hasta Adam diye adlandırılan Osmanlı'nın Sefiri olarak Avrupada elçiler toplantısına katılır.

Toplantı öncesi sefirler kendi aralarında sohbet ederlerken Avrupalı bir sefir ortaya bir soru atar:
-Hangi devlet daha güçlüdür?
-Osmanlı, diye cevap verir Fuat Paşa. Bu cevap karşısında diğer sefirler şaşırır ve Keçecizadenin yüzüne bakarlar. Fuat Paşa:
-Evet Osmanlı daha güçlüdür. Çünkü sizinkiler dışarıdan, bizimkiler içeriden yıkmaya çalışıyorsunuz, hâlâ yıkamadınız, der diğerleri cevap veremezler ama pes etmezler, düşman kardeşler ve hatta 7 düvel bir araya gelerek sonunda Osmanlı'yı yıkmayı başardılar.

Zor ve darboğazdan bir geçtiğimiz bugünlerde Keçecizade Fuad Paşayı rahmetle nasıl anmazsın. Dışarıdaki gizli ve açık düşmanları tanıyoruz. Söylemeye gerek yok. İçerideki hainleri ve düşmanları say say bitmez. O kadar bitek topraklarımız var ki; her kesimden, her meslekten seri katilimiz, canlı bombamız, devletin ve milletin altını oymaya çalışan hainimiz olmasın. Hainlerin cahil olması gerekmiyor. Okumuştan da çıkıyor, hem de sürüyle. Bu ülkede aklını kullanmayan milyonlar var. Herkese bilgiyi öğreten öğretmenden, herkesin güvenliğini sağlamakla yükümlü polis ve askerden, daha hayata tutunup sorumluluk almamış öğrenciden, adli vaka durumuna düşmüş suçlu ya da mağduru savunmakla görevli avukattan, insanlara doğruluğu ve dürüstlüğü anlatan hocadan. .. her kesimden maalesef ülkeyi kana boyayan çıkıyor. Eskiden başımıza ne gelirse cehaletten derdik. Şimdi başımıza ne geliyorsa, hangi taşı kaldırsan altından okumuş biri çıkıyor. Şu kesimden çıkmıyor demeye gelmez. Her kesimden çıkıyor maalesef hasta ruhlu, akıl nimetini taşıyamayanlar.

Sorun okumuş ya da okumamış sorunu değil, aklını kullanmama sorunu var bu ülkenin. Ne kadar da köleliğe özenen emir eri varmış. Aklını kullanmayan bu iki ayaklar yüzünden üzerimize pislik yağıyor. Bu beyinsizler yüzünden ülkenin çivisi çıktı.

Bağımsızlık mücadelesi ve yaşam mücadelesi veren bu ülkeyi iki ayakları üzerine duramayacak noktaya getirmek için dış güçler içimizdeki köpeklerini salıyorlar üzerimize. Tüm kozlarını oynuyorlar. Bu ülkeyi yıkmak ve had bildirmek için her yolu, her kişiyi deniyorlar.

Şükür ki, Fuad Paşa'nın dediği gibi diz çöktüremediler, çöktüremeyecekler. Hâlâ güçlüyüz. Gayz ve kinleri üzerine yok olup gidecekler. Son çırpınışları. Yeter ki biz birlik ve beraberliğimizi bozmayalım. Vız gelir, tırıs giderler. Pes etmek yok...  20.12.2016

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hutbelerde Okunan "Fîmâ kâl ev kemâ kâl" Kısmı

Cuma ve bayram namazlarına gidenlerimiz bilir. Hatip hutbeye çıkınca arada Türkçe hutbe olmak üzere başta ve sonda Arapça hutbe irat eder. Hatip ilk yani giriş kısmında içinde Allah'a hamd, peygamberimiz salavat ve kelimeyi şehadet getirir. Ardından "Ey Allah'ın kulları! Allah'tan korkun ve ona itaat edin. Şüphesiz Allah müttekiler ve işini iyi yapanları sever" der Arapça olarak. Sonra okunacak Türkçe kısma/metne temel olmak üzere Kur'an'dan ilgili bir ayet okur. Ayeti "Allah doğru söylemiştir" demek suretiyle tastikler. Akabinde bir hadis okur. Hadisi de "Rasulullah doğru söylemiştir" diyerek bitirir. Buraya kadar sorun yok. Esas sorun buradan sonra başlıyor. Sen sanırsın ki bundan sonra imam, Türkçe metni okumaya geçecek. Bizim imam, "Ve netaka habîbullâh, fîmâ kâl ev kemâ kâl" okumaya devam ediyor. Yani Allah'ın sevgili kulu bu konuda şöyle veya şunun gibi demiştir." diyor. Böyle okuyan birinden aynı konuda

Kıvrak Eğitim

— -Oğlum, niye erken geldin okuldan? — Bugün kıvrak eğitim yaptık. - — Ö ğretmenler hızlı hızlı mı ders işlediler? — Hayır, baba. Kıvrak o değil. Bir günde işlenecek dersin yarısını işlemek demektir. — Niye yarısını işliyorsunuz ki? Önemli bir durum mu var? — Öğretmenler toplantısı varmış. — Niye şimdi toplanıyorlar ki? — Çalışma  programında bugünmüş. — Oğlum daha iki gün oldu okul açılalı. Başlamışken biraz devam edilseydi de daha sonra yapsalardı, bu dediğin kıvrak eğitimi. Herkes mi böyle yapacak bugün? — Hayır, sadece ikili öğretim yapan okullar. Ama iyi oldu. Yedi saat ders işleyecektik, böylece üç ders işlendi. — -Bu toplantıyı başka zaman yapsalar olmaz mıydı? Mesela siz 15 tatili yaparken öğretmenler o yaptığı şeyi yapsalardı olmaz mıydı? — Baba, tatil o zaman. Tatilde toplantı yapılır mı? — İyi de yavrum! Size tatil. Öğretmenlere değil ki. Haydi, öğretmenler de sizin gibi yoruldular diyelim. Bir hafta tatil yapsınlar, ikinci hafta siz tatile devam eder

Kırgınlık ve dargınlık

Türkçemiz zengin dillerdendir. Bakmayın siz iki-üç yüz kelimeyle konuştuğumuza. Okuyup kelime hazinemizi geliştirmediğimizden işin kolayına kaçıyoruz. Tembelliğimizin cezasını güzel Türkçemiz çekiyor vesselam. İnce ve derin kelimelerimizin sayısı hiç az değildir. Kırgınlık ve dargınlık bunlardan biridir. Aralarında nüanslar vardır. Arasındaki farkı görmek için sözlüğe bakma ihtiyacı da hissetmeyiz. Çoğu zaman birbirinin yerine kullanırız. Siyak ve sibaktan anlarız neyi kastettiğini. Kırgın, "Bir kimseye gücenmiş, gönlü kırılmış olan" demektir. Dargın ise, "Darılmış olan, küskün" demektir. Gördüğümüz gibi iki kelime farklı anlamlara gelmektedir. Kırgınlıkta dargınlığın aksine küsme yoktur, incinme vardır. İnsan kime kırgın olur? Sevdiğine. Kırgın gibi olduğuna, geri durduğuna, mesafeli olduğuna bakmayın siz. Gözü her yerde o dostunu arar. Başına bir şey geldi mi hemen imdadına koşar. Çünkü bunlar ölümüne dosttur. Dargınlıkta ise küslük vardır. Herhangi bir yerde