Ana içeriğe atla

En güzel yatırım insana yatırımdır

İnsanoğlu iki tarafı keskin bir bıçak gibidir. İyi yetiştirildiği takdirde mükemmel bir varlık, şayet yaratılışına uygun yetiştirilemediği zaman ise vahşi, barbar, hem cinsini yok etmekten zevk alan bir canavar olup çıkıveriyor.

Yeryüzünü fesada uğratmak için Kabil nesli çok çalışıyor, dünyada kan görmediği zaman cinnet geçiriyor. Bu yüzden dünyanın her bir yerinde yeri geldiği zaman kullanmak, devletleri hizaya getirmek için önce terör örgütü kurduruyor, sonra da ülkeyi kan gölü haline getirebiliyor. Malzemesi insan maalesef dünyayı yaşanmaz kılanların. Kötüler eylem yapacak insan bulamazlarsa hedeflerine ulaşamazlar. Dünyayı yönetenler teröre malzeme olarak içimizden insanları seçiyor. Ki bu insanlar bizim içimizde büyüyor, bizim yediğimizi yiyor, giydiğimizi giyiyor, aynı havayı teneffüs ediyoruz. Bizim okullarımızda, bizim müfredatımıza göre okuyorlar. Kötülerin insanımıza hakim ve egemen olduğu kadar biz kendi insanımıza hakim olamıyoruz. Oturup bunu düşünmek lazım. Niçin eğitim sistemimiz böyle kötü insanların yetişmesine zemin hazırlıyor? Niçin biz onların damarlarına iyiliği, güzelliği zerk edemiyoruz? Demek ki eğitim sistemimizdeki bu boşluklardan yararlanıyorlar. Biz önce eğitimde öğretimden ziyade eğitime ağırlık vererek küçük yaşta eğitmeye başlamalıyız. Sürekli sadece bilgi yüklenen bir nesilden olsa olsa "Kitap yüklü merkepler" çıkar.

Eğitim ve öğretimimizde hangi sistem uygulanırsa uygulansın temeline insanı eğitmeyi almadığımız müddetçe daha çok analarımız ağlar. Eğitimin yön veremediği çocuklara sokaklar, gizli mahfiller yön verir. Hiçbir anne ve baba çocuğum kötü olsun diye yetiştirmez. Eğitim ve öğretim verdiğimiz çocukların kötü olmasını devlet hiç istemez. Eğer eğitim sistemimize girmiş, okumuş fakat canlı bomba olmayı seçmiş insanımız varsa -ki var görünüyor- o zaman oturup nerede hata yapıyoruz diye düşünmemiz gerekiyor. Aslında öğretmenlerin önünde okuyan nice çocuklar "Ben kötü olacağım" diye bar bar bağırmakta. Ama kimse bir şey yapamıyor. Okullarda öğretmen ve yöneticiler hiçbir şey yapamamanın acizliğini yaşamaktadır. Çünkü sistem kötüyü korumak için dizayn edilmiş durumda. Sorumluların eli kolu bağlı. Sisteme giren herkes de mezun oluyor.

Fikirlerini okul ortamında, çevresinde rahatça ve özgürce ifade edemeyenler, mahalle baskısı görenler yıkanmış beyniyle çözümü öldürmekte buluyor. Bizim eğitim sistemimiz maalesef şiddet üretiyor. Bastırılmış ve dışlanmış duygular üzerindeki prangalardan kurtulur kurtulmaz intikam peşinde koşuyor. Okulda, toplumda, hayatın içinde insanlar şiddete başvurmadan her türlü fikri rahat bir şekilde ifade ederek işe başlayabiliriz. Okullarda tek tip insan yetiştirme beyhude çabasından vazgeçmeliyiz. Özgün ve özgür beyinlerin yetişmesi için önlerini açmalıyız. Deşarj olmalarına imkan vermeliyiz. Fikir ve düşünce tartışmaları gündemimize oturmalıdır, birbirimizi dinlemek ve anlamak için çaba göstermeliyiz. Empati hayatımızın her safhasında vazgeçilmez ilk prensibimiz olmalıdır.

Şekilcilikten uzak durmalıyız. Hatta ilk önce okullarda uygulanmakta olan tek tip kıyafet zorlamasından başlanabilir işe. Kıyafetimiz tek olacak, fikirlerimiz aynı olacak, farklı fikirlere tahammülümüz olmayacak...işte bu şekil bastırılmış duygular daha sonra anormal bir şekilde karşımıza çıkabilir.

Bu eğitim sistemi sürekli mezun vere vere ihtiyaç fazlası mal üretiyor, kimsenin de işine yaramıyor. Ne toplumun ne de mezun olan kişinin. Mezun olan kişi iş bulamayarak gereksiz olduğunun farkına varıyor. Bir şeyle meşgul edilmeyen, boş avare insan olsa olsa terörist olur. Eğitim sistemimiz sürekli insan eliyor. Elenen her insan hayata, insana ve insanlığa düşman oluyor. Bir işe yaramadığı fikri belleğine yerleşiyor.  Beni kabul etmeyen, bana yar olmayan hayatı ben ne yapayım, bana değer vermeyenlere ben gününü gösteririm demek istiyor bu terör eylemine katılanlar. belki bu canlı bomba olanlar en fazla ilgiyi kendilerini canlı bomba yapmak isteyenlerden gördüler. marifet iltifata tabidir. Sen ilgi göstermezsen mutlaka birileri ilgi gösterir.

Bu konu enine boyuna irdelenmeli, terörü doğuran sebepler iyi incelenmeli, nasıl çözüm bulunur üzerine kafa yorulmalıdır. İnsana yapılan yatırım boşa gitmez. Yeter ki insa kazanma üzerine çaba sarf edelim. 18/12/2016

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hutbelerde Okunan "Fîmâ kâl ev kemâ kâl" Kısmı

Cuma ve bayram namazlarına gidenlerimiz bilir. Hatip hutbeye çıkınca arada Türkçe hutbe olmak üzere başta ve sonda Arapça hutbe irat eder. Hatip ilk yani giriş kısmında içinde Allah'a hamd, peygamberimiz salavat ve kelimeyi şehadet getirir. Ardından "Ey Allah'ın kulları! Allah'tan korkun ve ona itaat edin. Şüphesiz Allah müttekiler ve işini iyi yapanları sever" der Arapça olarak. Sonra okunacak Türkçe kısma/metne temel olmak üzere Kur'an'dan ilgili bir ayet okur. Ayeti "Allah doğru söylemiştir" demek suretiyle tastikler. Akabinde bir hadis okur. Hadisi de "Rasulullah doğru söylemiştir" diyerek bitirir. Buraya kadar sorun yok. Esas sorun buradan sonra başlıyor. Sen sanırsın ki bundan sonra imam, Türkçe metni okumaya geçecek. Bizim imam, "Ve netaka habîbullâh, fîmâ kâl ev kemâ kâl" okumaya devam ediyor. Yani Allah'ın sevgili kulu bu konuda şöyle veya şunun gibi demiştir." diyor. Böyle okuyan birinden aynı konuda

Kıvrak Eğitim

— -Oğlum, niye erken geldin okuldan? — Bugün kıvrak eğitim yaptık. - — Ö ğretmenler hızlı hızlı mı ders işlediler? — Hayır, baba. Kıvrak o değil. Bir günde işlenecek dersin yarısını işlemek demektir. — Niye yarısını işliyorsunuz ki? Önemli bir durum mu var? — Öğretmenler toplantısı varmış. — Niye şimdi toplanıyorlar ki? — Çalışma  programında bugünmüş. — Oğlum daha iki gün oldu okul açılalı. Başlamışken biraz devam edilseydi de daha sonra yapsalardı, bu dediğin kıvrak eğitimi. Herkes mi böyle yapacak bugün? — Hayır, sadece ikili öğretim yapan okullar. Ama iyi oldu. Yedi saat ders işleyecektik, böylece üç ders işlendi. — -Bu toplantıyı başka zaman yapsalar olmaz mıydı? Mesela siz 15 tatili yaparken öğretmenler o yaptığı şeyi yapsalardı olmaz mıydı? — Baba, tatil o zaman. Tatilde toplantı yapılır mı? — İyi de yavrum! Size tatil. Öğretmenlere değil ki. Haydi, öğretmenler de sizin gibi yoruldular diyelim. Bir hafta tatil yapsınlar, ikinci hafta siz tatile devam eder

Kırgınlık ve dargınlık

Türkçemiz zengin dillerdendir. Bakmayın siz iki-üç yüz kelimeyle konuştuğumuza. Okuyup kelime hazinemizi geliştirmediğimizden işin kolayına kaçıyoruz. Tembelliğimizin cezasını güzel Türkçemiz çekiyor vesselam. İnce ve derin kelimelerimizin sayısı hiç az değildir. Kırgınlık ve dargınlık bunlardan biridir. Aralarında nüanslar vardır. Arasındaki farkı görmek için sözlüğe bakma ihtiyacı da hissetmeyiz. Çoğu zaman birbirinin yerine kullanırız. Siyak ve sibaktan anlarız neyi kastettiğini. Kırgın, "Bir kimseye gücenmiş, gönlü kırılmış olan" demektir. Dargın ise, "Darılmış olan, küskün" demektir. Gördüğümüz gibi iki kelime farklı anlamlara gelmektedir. Kırgınlıkta dargınlığın aksine küsme yoktur, incinme vardır. İnsan kime kırgın olur? Sevdiğine. Kırgın gibi olduğuna, geri durduğuna, mesafeli olduğuna bakmayın siz. Gözü her yerde o dostunu arar. Başına bir şey geldi mi hemen imdadına koşar. Çünkü bunlar ölümüne dosttur. Dargınlıkta ise küslük vardır. Herhangi bir yerde