Ana içeriğe atla

Önce terörün bataklığını kurutmalıyız

Türkiye'yi Irak ve Suriye gibi sınırımızdaki olaylardan uzak tutmak için 7 Haziran 2015 seçimlerinden sonra buzdolabında olan terör yeniden harekete geçirildi. Türkiye'yi oyalamak için Güney Doğu'da bir çok meskun mahal kurtarılmış bölge  kabul edilerek terör hendekle karşımıza çıktı. Ardından 15 Temmuz geldi. Uluslararası güçler PKK, IŞİD ve FETÖ'yü devreye soktu.

Ülkenin her bir yanını kan gölüne haline getirmek için ellerinden geleni arkalarına koymuyorlar. Bir yaramızı sarmadan arkasından bir başka acı haberle sarsılıyoruz. Nasıl ki hırsıza kilit dayanmıyorsa teröre ve canlı bombaya da hiçbir tedbir işe yaramıyor. Çünkü canlı bomba olarak kullanılanlar aramızda yaşıyor. Hiçbirinin alnında da bu adam canlı bomba, veya terörist yazmıyor. Terör örgütlerinin eleman bulma ve operasyon yapma sıkıntısı yok. Yeter ki kan görmek istesinler. Ne kadar güvenlik tedbirleri alınsa da istedikleri yerde eylem yapabiliyorlar. Bu işte kullanılan kişilerde gördüğümüz kadarıyla Allah korkusu yok, insanlardan çekinme yok, ahiret inancı zaten yok. Ölümden de korkmuyorlar. Aklı olan bir insan canlı bomba olmayı kabul eder mi? Adam öleceğini bile bile canlı bomba oluyor. Bu ne demektir? Bu adamların kaybedeceği bir şey yok, ölüm korkusu yok. Ölümü göze alan sıfırı tüketmiş bu yaratıklara dünyanın en iyi tedbirlerini alsanız da fayda sağlayamazsınız. Gözü dönmüştür bunların. Ellerinde imkan olsa ülkeyi havaya bile uçururlar. Devlet ve millet olarak hiç bu kadar aciz kalmadık. Ne yapmak lazım? 

Terörle  mücadele etmesine edelim ama sanki biz bataklığı kurutmaktan ziyade sivrisinekle mücadele etmekle meşgulüz. Hepimiz hem fikiriz ki terör dış kaynaklıdır. Birileri içimizde sürekli bombaları patlatarak bizi oyalıyor. Bu demektir ki, bataklık dışarıdadır. Dış bağını kesmeden biz terörü bitiremeyiz. Dış güçler olmadan içerideki maşa örgütler bir sinek bile öldüremez. Çünkü içimizdeki beyinsizler sadece emir almaya alışmışlardır. Ancak emirle iş yaparlar. O zaman terörün dış bağlantılarını kesmek için  çaba sarf edilmelidir. Bunun için de güvenlik güçleri istihbarat ile sıkı bir ilişkiye girerek terörün önüne geçmek için uğraşırken devletin de dış bağlantıyı kesmek için diplomatik faaliyetlere hız vermelidir. 

Devlet terörü destekleyen dış bağlantıyı tespit eder etmez, bürokratını, büyük elçisini, diplomatını vb elinde çanta ile birlikte göndermelidir. Masaya terörün izi ve kanı konmalıdır. İnanın, belgesini ortaya koyduktan sonra o devletler kıskaca alınabilir, diğer devletleri bilgilendirerek kamuoyu oluşturulmaya çalışılmalıdır. Terörü önlemenin başka yolu yok. Her devlete savaş açma imkanımız ve gücümüz yok. Yeter ki soğukkanlı bir şekilde fevri hareket etmeden sonuç almaya çalışalım. 18/12/2016

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hutbelerde Okunan "Fîmâ kâl ev kemâ kâl" Kısmı

Cuma ve bayram namazlarına gidenlerimiz bilir. Hatip hutbeye çıkınca arada Türkçe hutbe olmak üzere başta ve sonda Arapça hutbe irat eder. Hatip ilk yani giriş kısmında içinde Allah'a hamd, peygamberimiz salavat ve kelimeyi şehadet getirir. Ardından "Ey Allah'ın kulları! Allah'tan korkun ve ona itaat edin. Şüphesiz Allah müttekiler ve işini iyi yapanları sever" der Arapça olarak. Sonra okunacak Türkçe kısma/metne temel olmak üzere Kur'an'dan ilgili bir ayet okur. Ayeti "Allah doğru söylemiştir" demek suretiyle tastikler. Akabinde bir hadis okur. Hadisi de "Rasulullah doğru söylemiştir" diyerek bitirir. Buraya kadar sorun yok. Esas sorun buradan sonra başlıyor. Sen sanırsın ki bundan sonra imam, Türkçe metni okumaya geçecek. Bizim imam, "Ve netaka habîbullâh, fîmâ kâl ev kemâ kâl" okumaya devam ediyor. Yani Allah'ın sevgili kulu bu konuda şöyle veya şunun gibi demiştir." diyor. Böyle okuyan birinden aynı konuda

Kıvrak Eğitim

— -Oğlum, niye erken geldin okuldan? — Bugün kıvrak eğitim yaptık. - — Ö ğretmenler hızlı hızlı mı ders işlediler? — Hayır, baba. Kıvrak o değil. Bir günde işlenecek dersin yarısını işlemek demektir. — Niye yarısını işliyorsunuz ki? Önemli bir durum mu var? — Öğretmenler toplantısı varmış. — Niye şimdi toplanıyorlar ki? — Çalışma  programında bugünmüş. — Oğlum daha iki gün oldu okul açılalı. Başlamışken biraz devam edilseydi de daha sonra yapsalardı, bu dediğin kıvrak eğitimi. Herkes mi böyle yapacak bugün? — Hayır, sadece ikili öğretim yapan okullar. Ama iyi oldu. Yedi saat ders işleyecektik, böylece üç ders işlendi. — -Bu toplantıyı başka zaman yapsalar olmaz mıydı? Mesela siz 15 tatili yaparken öğretmenler o yaptığı şeyi yapsalardı olmaz mıydı? — Baba, tatil o zaman. Tatilde toplantı yapılır mı? — İyi de yavrum! Size tatil. Öğretmenlere değil ki. Haydi, öğretmenler de sizin gibi yoruldular diyelim. Bir hafta tatil yapsınlar, ikinci hafta siz tatile devam eder

Kırgınlık ve dargınlık

Türkçemiz zengin dillerdendir. Bakmayın siz iki-üç yüz kelimeyle konuştuğumuza. Okuyup kelime hazinemizi geliştirmediğimizden işin kolayına kaçıyoruz. Tembelliğimizin cezasını güzel Türkçemiz çekiyor vesselam. İnce ve derin kelimelerimizin sayısı hiç az değildir. Kırgınlık ve dargınlık bunlardan biridir. Aralarında nüanslar vardır. Arasındaki farkı görmek için sözlüğe bakma ihtiyacı da hissetmeyiz. Çoğu zaman birbirinin yerine kullanırız. Siyak ve sibaktan anlarız neyi kastettiğini. Kırgın, "Bir kimseye gücenmiş, gönlü kırılmış olan" demektir. Dargın ise, "Darılmış olan, küskün" demektir. Gördüğümüz gibi iki kelime farklı anlamlara gelmektedir. Kırgınlıkta dargınlığın aksine küsme yoktur, incinme vardır. İnsan kime kırgın olur? Sevdiğine. Kırgın gibi olduğuna, geri durduğuna, mesafeli olduğuna bakmayın siz. Gözü her yerde o dostunu arar. Başına bir şey geldi mi hemen imdadına koşar. Çünkü bunlar ölümüne dosttur. Dargınlıkta ise küslük vardır. Herhangi bir yerde