Ana içeriğe atla

Karsız kışlarımız

Arabayı garaja koymak için 13/12/2016 akşamı 10.30 sularında dışarıya çıktım. Soğuk mu soğuk! Zemheri, karakış ne derseniz deyin. Kışın en şiddetli zamanı yani.

Arabayı güç bela koyup geldikten sonra hava raporlarına baktım. Sıcaklık -2, hissedilen sıcaklı ise -19'u, çarşamba akşamı ise -21,-22'yi gösteriyor termometreler. Dışarıda biraz hareketsiz bir şekilde durulsa öyle zannediyorum, insanı dondurur. Evsiz, barksız olanlara Allah yardım etsin bu kışta, kıyamette. Güç-bela ev-bark bulup da yakacağı olmayanlara da yardım etsin Rabbim! Allah kimseyi soğukla imtihan etmesin. Bu soğukta dışarıda çalışmak zorunda olan güvenlik güçlerimize ve elinin emeğiyle geçinmek için kar, kış, soğuk dinlemeden koşturan insanımıza da yardım etsin Mevlam!

Aralığın 13'ü oldu. Hala kar yüzü görmedik, bu gidişle kara da hasret kalacağız. Yağış zaten uğramadı. İşin garibi çöl iklimi olan Arabistan'a bile yağdı kar bu sene. Nedense semtimize uğramadı. Başka yere kar yağar, Konya'nın nasibine de kuru ayaz düşer. Hem de dondurucu soğuklar. Hikmetinden sual olmaz, en iyisini Rabbim bilir ama öyle zannediyorum, bu da bir imtihan.

Karı mı küstürdük yoksa. Kar berekettir, toprağın örtüsüdür. Nice yıllardır örtüye hasret kaldı "Çocukların baharı" toprağımız. Gayretullaha mı dokundu yoksa bir yaptığımız? Ülkemizde felaket tellalı eksik değil. Günler öncesinden vaveyla koparılır: "Karakış bastırdı, kış kapıda, beyaz kabus geliyor, dondurucu soğuklar geldi-geliyor, araçlar yolda mahsur kaldı, yollar açılmadı, şu kadar kaza oldu, kayan araçlar zincirleme kazaya sebebiyet verdi, okullar tatil, okullara kar engeli..." şeklinde haber diye verilir bizim yazılı ve görsel medyamızda.

Allah ülkemizi ve insanımızı altından kalkamayacağı yüklerle imtihan etmesin. Ülkemize kıtlık vermesin. Bereketini esirgemesin Rabbim! Belki hak etmedik, biliyorum. Yüzümüz yok Yaradan'a. Çünkü nankörüz. Ama yine biliyorum ki O, merhamet sahibidir, Rahman ve Rahim'dir. 13/12/2016

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hutbelerde Okunan "Fîmâ kâl ev kemâ kâl" Kısmı

Cuma ve bayram namazlarına gidenlerimiz bilir. Hatip hutbeye çıkınca arada Türkçe hutbe olmak üzere başta ve sonda Arapça hutbe irat eder. Hatip ilk yani giriş kısmında içinde Allah'a hamd, peygamberimiz salavat ve kelimeyi şehadet getirir. Ardından "Ey Allah'ın kulları! Allah'tan korkun ve ona itaat edin. Şüphesiz Allah müttekiler ve işini iyi yapanları sever" der Arapça olarak. Sonra okunacak Türkçe kısma/metne temel olmak üzere Kur'an'dan ilgili bir ayet okur. Ayeti "Allah doğru söylemiştir" demek suretiyle tastikler. Akabinde bir hadis okur. Hadisi de "Rasulullah doğru söylemiştir" diyerek bitirir. Buraya kadar sorun yok. Esas sorun buradan sonra başlıyor. Sen sanırsın ki bundan sonra imam, Türkçe metni okumaya geçecek. Bizim imam, "Ve netaka habîbullâh, fîmâ kâl ev kemâ kâl" okumaya devam ediyor. Yani Allah'ın sevgili kulu bu konuda şöyle veya şunun gibi demiştir." diyor. Böyle okuyan birinden aynı konuda

Kıvrak Eğitim

— -Oğlum, niye erken geldin okuldan? — Bugün kıvrak eğitim yaptık. - — Ö ğretmenler hızlı hızlı mı ders işlediler? — Hayır, baba. Kıvrak o değil. Bir günde işlenecek dersin yarısını işlemek demektir. — Niye yarısını işliyorsunuz ki? Önemli bir durum mu var? — Öğretmenler toplantısı varmış. — Niye şimdi toplanıyorlar ki? — Çalışma  programında bugünmüş. — Oğlum daha iki gün oldu okul açılalı. Başlamışken biraz devam edilseydi de daha sonra yapsalardı, bu dediğin kıvrak eğitimi. Herkes mi böyle yapacak bugün? — Hayır, sadece ikili öğretim yapan okullar. Ama iyi oldu. Yedi saat ders işleyecektik, böylece üç ders işlendi. — -Bu toplantıyı başka zaman yapsalar olmaz mıydı? Mesela siz 15 tatili yaparken öğretmenler o yaptığı şeyi yapsalardı olmaz mıydı? — Baba, tatil o zaman. Tatilde toplantı yapılır mı? — İyi de yavrum! Size tatil. Öğretmenlere değil ki. Haydi, öğretmenler de sizin gibi yoruldular diyelim. Bir hafta tatil yapsınlar, ikinci hafta siz tatile devam eder

Kırgınlık ve dargınlık

Türkçemiz zengin dillerdendir. Bakmayın siz iki-üç yüz kelimeyle konuştuğumuza. Okuyup kelime hazinemizi geliştirmediğimizden işin kolayına kaçıyoruz. Tembelliğimizin cezasını güzel Türkçemiz çekiyor vesselam. İnce ve derin kelimelerimizin sayısı hiç az değildir. Kırgınlık ve dargınlık bunlardan biridir. Aralarında nüanslar vardır. Arasındaki farkı görmek için sözlüğe bakma ihtiyacı da hissetmeyiz. Çoğu zaman birbirinin yerine kullanırız. Siyak ve sibaktan anlarız neyi kastettiğini. Kırgın, "Bir kimseye gücenmiş, gönlü kırılmış olan" demektir. Dargın ise, "Darılmış olan, küskün" demektir. Gördüğümüz gibi iki kelime farklı anlamlara gelmektedir. Kırgınlıkta dargınlığın aksine küsme yoktur, incinme vardır. İnsan kime kırgın olur? Sevdiğine. Kırgın gibi olduğuna, geri durduğuna, mesafeli olduğuna bakmayın siz. Gözü her yerde o dostunu arar. Başına bir şey geldi mi hemen imdadına koşar. Çünkü bunlar ölümüne dosttur. Dargınlıkta ise küslük vardır. Herhangi bir yerde