Ana içeriğe atla

Halep'den son mesaj

Halep'de sağ kalıpta hayat-memat mücadelesi verenlerden son mesajlar gelmeye devam ediyor. Çırpınıyorlar, ağlıyorlar, sızlıyorlar, taş ve kayadan daha kaskatı olmuş dünyaya seslerini duyurmaya çalışıyorlar. Ama nafile. Dünyanın gören gözü görmez, işiten kulağı duymaz oldu. Kalpler taş kesildi.

Yürekleri dağlayan çığlıklara  hiçbir şey yapamamanın acizliğini yaşayan duyarlı insanlar ise en azından karınlarını doyuracak temel gıda ihtiyaçlarını gönderebiliyor. Hiç bu kadar aciz kalmadı insanlık...naçar durumda. Mazlumun sesi Türkiye'nin sesi çıkıyor onca sıkıntısının arasında. İslam dünyası yine her zamanki gibi üzerine ölü toprağı serpilmiş durumda. "Bana dokunmayan yılan bin yaşasın" bilinçaltını yaşıyor.

İmkanı ve gücü olmayan insanların dua etmekten başka çaresi de yok. Fakat son gelen mesajda bu kızımız dua da istemiyor. Whatsapp aracılığıyla Mehmet CÖMERT kardeşimden gelen yürekleri dağlayacak bir mesajı paylaşmak istiyorum sizlere. Mesaj doğru mu, uydurma mı bilmiyorum. Uydurmaysa bile insanın içi götürmez. Eğer aslı varsa zaten yürek dayanmaz. İşte bir kızın son haykırışı. Allah'a yürüyen mesajı. Yaptığı doğru mu, yanlış mı, bunu değerlendirmemizi istemiyor, dua da istemiyor. Sözün bittiği yer olsa gerek:

"Halep'den Ümmetin ulemasına, Arapların eşraf ve liderlerine Halep’in iffetli kızlarından birinin az önce yazdığı bir mektup:

Ümmetin hocalarına.. Çeşitli grupların şer’î yetkililerine… Bir zamanlar Ümmetin akidesinin derdini çektiğini iddia edenlere…

Ben biraz sonra tecavüze uğrayacak Halep kızlarından biriyim. Zira Vatan ordusu denen şu vahşilere karşı bizi koruyacak ne silah kaldı ve ne de erkek!

Sizden hiçbir şey istemiyorum.. Hatta dua bile istemiyorum.. Henüz konuşmaya takatim var.. Sanırım benim duam, sizin laflarınızdan daha doğru...

Sizden tek istediğim, kendinizi Allah yerine koymayın, ben öldükten sonra varacağım yer hakkında fetva vermeye kalkışmayın…

Ben intihar edeceğim! Benim Cehennemlik olup olmayışım hakkında ne dediğiniz hiç de önemli değil!

İntihar edeceğim! Geride bıraktıkları hakkında içi yanarak ölen babamdan sonra artık dayanamayacağım..

İntihar edeceğim.. Başka bir sebepten dolayı değil, sadece cesedimden şu vahşiler zevk almasınlar diye… Birkaç gün öncesine kadar Halep’in adını bile ağzına almaktan korkanlar..

İntihar edeceğim.. Çünkü Halep’de Kıyamet koptu. Sanmam ki daha şiddetli bir cehennem olsun...

İntihar edeceğim... İyi biliyorum ki benim Cehennemlik olduğuma dair fetva ile uğraşacaksınız…Sizi birleştiren tek şey, bir kız intihar etmiş olacak. Önemli değil, nasıl olsa senin annen, kız kardeşin, karın değil.. sadece bir kız işte…

Sözümün sonunda tekrar ediyorum: Fetvanızın benim gözümde şu hayat gibi, hiç bir değeri yok artık.. Onu kendinize ve ailenize saklayın siz…

Bu mesajımı okuduğunuzda artık ölmüş olacağım..
Herkese rağmen, tertemiz bir ölü..." 

Bu mektup üzerine ne denir? Allah sonumuzu hayır eylesin. 14/12/2016

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hutbelerde Okunan "Fîmâ kâl ev kemâ kâl" Kısmı

Cuma ve bayram namazlarına gidenlerimiz bilir. Hatip hutbeye çıkınca arada Türkçe hutbe olmak üzere başta ve sonda Arapça hutbe irat eder. Hatip ilk yani giriş kısmında içinde Allah'a hamd, peygamberimiz salavat ve kelimeyi şehadet getirir. Ardından "Ey Allah'ın kulları! Allah'tan korkun ve ona itaat edin. Şüphesiz Allah müttekiler ve işini iyi yapanları sever" der Arapça olarak. Sonra okunacak Türkçe kısma/metne temel olmak üzere Kur'an'dan ilgili bir ayet okur. Ayeti "Allah doğru söylemiştir" demek suretiyle tastikler. Akabinde bir hadis okur. Hadisi de "Rasulullah doğru söylemiştir" diyerek bitirir. Buraya kadar sorun yok. Esas sorun buradan sonra başlıyor. Sen sanırsın ki bundan sonra imam, Türkçe metni okumaya geçecek. Bizim imam, "Ve netaka habîbullâh, fîmâ kâl ev kemâ kâl" okumaya devam ediyor. Yani Allah'ın sevgili kulu bu konuda şöyle veya şunun gibi demiştir." diyor. Böyle okuyan birinden aynı konuda

Kıvrak Eğitim

— -Oğlum, niye erken geldin okuldan? — Bugün kıvrak eğitim yaptık. - — Ö ğretmenler hızlı hızlı mı ders işlediler? — Hayır, baba. Kıvrak o değil. Bir günde işlenecek dersin yarısını işlemek demektir. — Niye yarısını işliyorsunuz ki? Önemli bir durum mu var? — Öğretmenler toplantısı varmış. — Niye şimdi toplanıyorlar ki? — Çalışma  programında bugünmüş. — Oğlum daha iki gün oldu okul açılalı. Başlamışken biraz devam edilseydi de daha sonra yapsalardı, bu dediğin kıvrak eğitimi. Herkes mi böyle yapacak bugün? — Hayır, sadece ikili öğretim yapan okullar. Ama iyi oldu. Yedi saat ders işleyecektik, böylece üç ders işlendi. — -Bu toplantıyı başka zaman yapsalar olmaz mıydı? Mesela siz 15 tatili yaparken öğretmenler o yaptığı şeyi yapsalardı olmaz mıydı? — Baba, tatil o zaman. Tatilde toplantı yapılır mı? — İyi de yavrum! Size tatil. Öğretmenlere değil ki. Haydi, öğretmenler de sizin gibi yoruldular diyelim. Bir hafta tatil yapsınlar, ikinci hafta siz tatile devam eder

Kırgınlık ve dargınlık

Türkçemiz zengin dillerdendir. Bakmayın siz iki-üç yüz kelimeyle konuştuğumuza. Okuyup kelime hazinemizi geliştirmediğimizden işin kolayına kaçıyoruz. Tembelliğimizin cezasını güzel Türkçemiz çekiyor vesselam. İnce ve derin kelimelerimizin sayısı hiç az değildir. Kırgınlık ve dargınlık bunlardan biridir. Aralarında nüanslar vardır. Arasındaki farkı görmek için sözlüğe bakma ihtiyacı da hissetmeyiz. Çoğu zaman birbirinin yerine kullanırız. Siyak ve sibaktan anlarız neyi kastettiğini. Kırgın, "Bir kimseye gücenmiş, gönlü kırılmış olan" demektir. Dargın ise, "Darılmış olan, küskün" demektir. Gördüğümüz gibi iki kelime farklı anlamlara gelmektedir. Kırgınlıkta dargınlığın aksine küsme yoktur, incinme vardır. İnsan kime kırgın olur? Sevdiğine. Kırgın gibi olduğuna, geri durduğuna, mesafeli olduğuna bakmayın siz. Gözü her yerde o dostunu arar. Başına bir şey geldi mi hemen imdadına koşar. Çünkü bunlar ölümüne dosttur. Dargınlıkta ise küslük vardır. Herhangi bir yerde