Ana içeriğe atla

Sen burada bostan korkuluğu musun?

Şehir merkezinde neredeyse adım başı GSM operatörü bayileri var. Bunların ne iş yaptığını merak ettiniz mi hiç? Ya da parmağa işediğini gördünüz mü? Açıkça söyleyeyim, ben pek görmedim.

Eskiden her yerde bakkal dükkanı olurdu, şimdilerde tarih oldu dense yeridir. Çünkü çok nadir yerlerde bulabilirsiniz. Bu GSM operatörlerine ait bayiler eskinin bakkal dükkanlarının yerini aldı. Çarşıda her köşe başında bulabilirsiniz. Fatura yatırma, hat değiştirme, yeni hat alma, yeni kampanyaya geçme, telefon satma gibi işlevleri görmekte. Sattıkları hat veya reklamını yaptıkları hat değişikliği ile ilgili bir sorununuz veya sorunuz olduğu zaman kapılarını aşındırdığınızda size tek yardımları: "444.....'ü arayın" derler. Ararsın verdikleri numarayı. Karşına bir robot çıkar. Sanki lokantaya gitmiş, garson menüyü sayar gibi sayar. Anlattıkları da seninle alakası olmayan bilgiler. Bir türlü senin aradığın müşteri hizmetlerinin numarasını vermezler. Gözümden mi kaçtı, ana menüye döndükten sonra tekrar dinlersin bantı. Nafile.  Müşteri hizmetleri ile görüşme diye bir seçenek maalesef bulunmuyor. İşini halletmeden kapatıyorsun telefonu.

Merak ediyorum. Bu operatörler niçin robot ile ya da bant ile geliştirilen bu işi. Sizi arayan niye arar. Bayat bantınızı dinlemek için mi? Tamam müşteri ile görüşmek istemiyorsunuz o zaman her köşede sizin adınıza iş yapan bayilerinize yetki verseniz ne olur. Bayiler bostan korkuluğu mu, Allah aşkına. Millete hat, telefon vb satarsınız konuşması için. Ama kendiniz kaçıyorsunuz. Verdiği hizmeti en güzel şekilde yerine getiren firma, müşterisi ile görüşmekten kaçınmaz. Ancak ayıplı iş yapan kaçınır. Demek ki telefonun karşısına çıkmaktan utanıyorsunuz. 30.12.2016

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hutbelerde Okunan "Fîmâ kâl ev kemâ kâl" Kısmı

Cuma ve bayram namazlarına gidenlerimiz bilir. Hatip hutbeye çıkınca arada Türkçe hutbe olmak üzere başta ve sonda Arapça hutbe irat eder. Hatip ilk yani giriş kısmında içinde Allah'a hamd, peygamberimiz salavat ve kelimeyi şehadet getirir. Ardından "Ey Allah'ın kulları! Allah'tan korkun ve ona itaat edin. Şüphesiz Allah müttekiler ve işini iyi yapanları sever" der Arapça olarak. Sonra okunacak Türkçe kısma/metne temel olmak üzere Kur'an'dan ilgili bir ayet okur. Ayeti "Allah doğru söylemiştir" demek suretiyle tastikler. Akabinde bir hadis okur. Hadisi de "Rasulullah doğru söylemiştir" diyerek bitirir. Buraya kadar sorun yok. Esas sorun buradan sonra başlıyor. Sen sanırsın ki bundan sonra imam, Türkçe metni okumaya geçecek. Bizim imam, "Ve netaka habîbullâh, fîmâ kâl ev kemâ kâl" okumaya devam ediyor. Yani Allah'ın sevgili kulu bu konuda şöyle veya şunun gibi demiştir." diyor. Böyle okuyan birinden aynı konuda

Kıvrak Eğitim

— -Oğlum, niye erken geldin okuldan? — Bugün kıvrak eğitim yaptık. - — Ö ğretmenler hızlı hızlı mı ders işlediler? — Hayır, baba. Kıvrak o değil. Bir günde işlenecek dersin yarısını işlemek demektir. — Niye yarısını işliyorsunuz ki? Önemli bir durum mu var? — Öğretmenler toplantısı varmış. — Niye şimdi toplanıyorlar ki? — Çalışma  programında bugünmüş. — Oğlum daha iki gün oldu okul açılalı. Başlamışken biraz devam edilseydi de daha sonra yapsalardı, bu dediğin kıvrak eğitimi. Herkes mi böyle yapacak bugün? — Hayır, sadece ikili öğretim yapan okullar. Ama iyi oldu. Yedi saat ders işleyecektik, böylece üç ders işlendi. — -Bu toplantıyı başka zaman yapsalar olmaz mıydı? Mesela siz 15 tatili yaparken öğretmenler o yaptığı şeyi yapsalardı olmaz mıydı? — Baba, tatil o zaman. Tatilde toplantı yapılır mı? — İyi de yavrum! Size tatil. Öğretmenlere değil ki. Haydi, öğretmenler de sizin gibi yoruldular diyelim. Bir hafta tatil yapsınlar, ikinci hafta siz tatile devam eder

Kırgınlık ve dargınlık

Türkçemiz zengin dillerdendir. Bakmayın siz iki-üç yüz kelimeyle konuştuğumuza. Okuyup kelime hazinemizi geliştirmediğimizden işin kolayına kaçıyoruz. Tembelliğimizin cezasını güzel Türkçemiz çekiyor vesselam. İnce ve derin kelimelerimizin sayısı hiç az değildir. Kırgınlık ve dargınlık bunlardan biridir. Aralarında nüanslar vardır. Arasındaki farkı görmek için sözlüğe bakma ihtiyacı da hissetmeyiz. Çoğu zaman birbirinin yerine kullanırız. Siyak ve sibaktan anlarız neyi kastettiğini. Kırgın, "Bir kimseye gücenmiş, gönlü kırılmış olan" demektir. Dargın ise, "Darılmış olan, küskün" demektir. Gördüğümüz gibi iki kelime farklı anlamlara gelmektedir. Kırgınlıkta dargınlığın aksine küsme yoktur, incinme vardır. İnsan kime kırgın olur? Sevdiğine. Kırgın gibi olduğuna, geri durduğuna, mesafeli olduğuna bakmayın siz. Gözü her yerde o dostunu arar. Başına bir şey geldi mi hemen imdadına koşar. Çünkü bunlar ölümüne dosttur. Dargınlıkta ise küslük vardır. Herhangi bir yerde