Ana içeriğe atla

Karı en çok kim ister? Niçin

Kar yağdı, her yer beyaza büründü. Eski kışlardan bir kışı yazıyoruz bu sene. Ne zaman yere kar düşse herkesin aklında "Okullar tatil mi?" sorusu akla gelir.

Karın yağmaya başlamasıyla birlikte herkesin eli kulağı valilik'ten gelecek haberde. Ellerden telefon düşmez: "Ne zaman açıklanacak bu kar tatili" diye homurdanır dururuz.

Hepimiz kar bekleriz. Fakat herkesin beklentisi ve niyetleri farklı. Devlet kar yağsın, barajlar sularla dolsun, önümüzdeki yıl içme suyu sıkıntısı çekmeyelim, derdindedir. Çiftçi: "Kar yağsın ki, toprak nemini iyi alsın. Bu sene mahsulümüz daha iyi olsun, yoksa kuraklık kapıda. Yaptığımız masrafı çıkartamayız" düşüncesindedir. Hırdavatçılar: "Yağsa da biraz kürek satsak," Esnaf: "Kışlık ürünler elde kalacak, hava soğusa, kar bastırsa da bot, elbise satsak," öğrenciler: "kar yağsa da bir kartopu oynasak, kaysak, okullar da tatil olsa iyi olur," öğretmenler: "kar yağsa da okullar bir tatil olsa," derdindedir. Okullar tatil olunca vatandaş ve diğer memurlar: "Tamam kar yağsın, okullar tatil olursa olsun. Ama öğretmenlere niye tatil yapılıyor, onlar okula gitsin," mantığını yürütürler. Belediyeler: "Kar yağsın yağmasına da fazla öyle yollar falan kapanmasın, bu kışta kıyamette yol açma işiyle kim uğraşacak, fazla yağarsa acizliğimiz ortaya çıkar," niyetini taşır.

İşin garibi herkes kar bekler, ona rahmet der. Yağdıktan sonra da biraz yürüyüş yapar, kartopu oynar. Ardından belediye evimin önünü, sokağımı temizlemedi, bu belediye ne iş yapıyor, belediye sınıfta kaldı, kardan yürüyemiyoruz serzenişleri ve şikayetleri başlıyor. Bu kadar karı sadece kartopu oynayıp sıkıldıktan sonra kaldırılsın için mi istedik? Mademki rahmeti istedik. Keremine şükür verdi. Rahmeti isteyen zahmetine de katlanacak. Kara saplanacağız, kayacağız, düşeceğiz, kar temizleyeceğiz. Kusura bakmayalım da biraz zahmete katlanalım derim.

Kara en çok sevinen kimdir desem herhalde hepiniz: "öğrenciler" dersiniz. Öğrenciler sevinir sevinmesine de, onlardan daha fazla sevinen bir kesim var: öğretmenleri. Öğrenci tatili bekler, tatil olunca: sabah geç kalkacağım diyerek sanal aleme girip biraz daha fazla oyun oynar. Ya öğretmenler? İşte onların sevincine diyecek yoktur. Sanki Cenneti kazanmış gibi sevinirler. Ne de olsa sürekli öğrencilerle beraber. Onlara baka baka onlara benzemişler. Zaten bu yüzden öğretmenler, öğrencinin büyümüş şekli diyorum. Aralarında başka da hiçbir fark yoktur. 30/12/2016

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hutbelerde Okunan "Fîmâ kâl ev kemâ kâl" Kısmı

Cuma ve bayram namazlarına gidenlerimiz bilir. Hatip hutbeye çıkınca arada Türkçe hutbe olmak üzere başta ve sonda Arapça hutbe irat eder. Hatip ilk yani giriş kısmında içinde Allah'a hamd, peygamberimiz salavat ve kelimeyi şehadet getirir. Ardından "Ey Allah'ın kulları! Allah'tan korkun ve ona itaat edin. Şüphesiz Allah müttekiler ve işini iyi yapanları sever" der Arapça olarak. Sonra okunacak Türkçe kısma/metne temel olmak üzere Kur'an'dan ilgili bir ayet okur. Ayeti "Allah doğru söylemiştir" demek suretiyle tastikler. Akabinde bir hadis okur. Hadisi de "Rasulullah doğru söylemiştir" diyerek bitirir. Buraya kadar sorun yok. Esas sorun buradan sonra başlıyor. Sen sanırsın ki bundan sonra imam, Türkçe metni okumaya geçecek. Bizim imam, "Ve netaka habîbullâh, fîmâ kâl ev kemâ kâl" okumaya devam ediyor. Yani Allah'ın sevgili kulu bu konuda şöyle veya şunun gibi demiştir." diyor. Böyle okuyan birinden aynı konuda

Kıvrak Eğitim

— -Oğlum, niye erken geldin okuldan? — Bugün kıvrak eğitim yaptık. - — Ö ğretmenler hızlı hızlı mı ders işlediler? — Hayır, baba. Kıvrak o değil. Bir günde işlenecek dersin yarısını işlemek demektir. — Niye yarısını işliyorsunuz ki? Önemli bir durum mu var? — Öğretmenler toplantısı varmış. — Niye şimdi toplanıyorlar ki? — Çalışma  programında bugünmüş. — Oğlum daha iki gün oldu okul açılalı. Başlamışken biraz devam edilseydi de daha sonra yapsalardı, bu dediğin kıvrak eğitimi. Herkes mi böyle yapacak bugün? — Hayır, sadece ikili öğretim yapan okullar. Ama iyi oldu. Yedi saat ders işleyecektik, böylece üç ders işlendi. — -Bu toplantıyı başka zaman yapsalar olmaz mıydı? Mesela siz 15 tatili yaparken öğretmenler o yaptığı şeyi yapsalardı olmaz mıydı? — Baba, tatil o zaman. Tatilde toplantı yapılır mı? — İyi de yavrum! Size tatil. Öğretmenlere değil ki. Haydi, öğretmenler de sizin gibi yoruldular diyelim. Bir hafta tatil yapsınlar, ikinci hafta siz tatile devam eder

Kırgınlık ve dargınlık

Türkçemiz zengin dillerdendir. Bakmayın siz iki-üç yüz kelimeyle konuştuğumuza. Okuyup kelime hazinemizi geliştirmediğimizden işin kolayına kaçıyoruz. Tembelliğimizin cezasını güzel Türkçemiz çekiyor vesselam. İnce ve derin kelimelerimizin sayısı hiç az değildir. Kırgınlık ve dargınlık bunlardan biridir. Aralarında nüanslar vardır. Arasındaki farkı görmek için sözlüğe bakma ihtiyacı da hissetmeyiz. Çoğu zaman birbirinin yerine kullanırız. Siyak ve sibaktan anlarız neyi kastettiğini. Kırgın, "Bir kimseye gücenmiş, gönlü kırılmış olan" demektir. Dargın ise, "Darılmış olan, küskün" demektir. Gördüğümüz gibi iki kelime farklı anlamlara gelmektedir. Kırgınlıkta dargınlığın aksine küsme yoktur, incinme vardır. İnsan kime kırgın olur? Sevdiğine. Kırgın gibi olduğuna, geri durduğuna, mesafeli olduğuna bakmayın siz. Gözü her yerde o dostunu arar. Başına bir şey geldi mi hemen imdadına koşar. Çünkü bunlar ölümüne dosttur. Dargınlıkta ise küslük vardır. Herhangi bir yerde