Ana içeriğe atla

Rutin veli toplantıları

Babam ilk defa orta birinci sınıfta bir akrabamla beraber ziyaretime gelmiş, ikinci lise 3.sınıfta ziyaretime gelmek istemiş, fakat okulu bulamamış, birine sormuş, o kimse okula kadar babamı getirmiş, beni buldu, baban seni arıyor diye. Teneffüste 3-5 dakika görüştük hepsi o kadar.

Babamdan bana miras kalmış olmalı ki ben de çocuklarımın veli toplantılarına ancak bir defa katılabilmiştim. Veli toplantısı dışında da pek ziyaret etmedim. Katıldığım veli toplantılarında pek verim göremedim. Öğretmenle görüşmek için sıraya giriyorsun, arkada epey bir kuyruk oluşur, öğretmen oturur, güç-bela sırası gelen veli çocuğu hakkında farklı bir cevap almak için öğretmenle görüşmeye çalışır. Öğretmenin vereceği cevaplar klasiktir: "Çocuğu çıkartamadım, fotoğrafı var mı? Dur bende fotoğrafları var, tamam bildim, derse pek katılmıyor, çok konuşuyor, benden aldığı not fena değil, daha iyi olabilir...vb" cevapları alırsın. Bir veli olarak acaba çocuğum hakkında farklı bir cevap alabilir miyim diye heyecanla beklediğin kuyruktan çıkar, diğer öğretmenin sırasına girersin. Çoğu da senin e-okuldan veya sınıf öğretmeninden öğrendiğin notunu söylüyor: "Biraz daha çalışmalı, vasat bir çocuk, aslında çalışsa yapabilir, çocuğunuz bu okulu kaldıramıyor, bu okul ortaokula benzemez, çocuğunuz benim derse karşı ön yargılı, alt yapısı iyi değil..." şeklinde açıklama yapıyor bazısı. Veli: "Efendim ortaokulda sizin dersiniz hep 5 idi, TEOG'da da hiç yanlışı yoktu, hep ful çekti" deyince bu sefer öğretmen: "Ortaokulda notu yüksek veriyorlar, kolay soruyorlar, TEOG soruları da çok basit" gibi gerekçeler sunuyor. bazı veliler de sıra bana geldi nasılsa diyerek öğretmeni tutmaya çalışır, öğretmen klasik bir şekilde çalışmıyor dese de veli hala bekler, öğretmene sorular sormaya çalışır. Ama nafile: "Çocuğunuz çalışmıyor efendim!" cevabından başka sihirli bir cümle alamıyorsun. Bazı  öğretmenler de velinin: "Efendim ne tavsiye edersiniz" şeklindeki soruya öğretmen, coşar da coşar. Anlatır da anlatır, arkada ayakta bekleyenlere aldırmadan.

İstemeyerek de olsa bugün son numaranın veli toplantısına katıldım. Puanı düşük dersin öğretmenlerin müşterisinin fazla olduğu dikkatlerden kaçmıyor. Sırası yoğun olmayan öğretmenlerin sırasına girdim. O öğretmenden diğerine mekik dokudum. Sadra şifa bir cevap alamadım. 7-8 öğretmenle görüşebildim. Son olarak müşterisi fazla olan bir öğretmenin sırasına girdim. Öndeki konuşmalara kulak misafiri oldum. Sırası gelen veli kendisini dünyanın merkezine koyuyor, biraz veli konuşuyor, biraz öğretmen. Veli hala gitmeyince başlıyor öğretmen vaaz vermeye. Dersinin öneminden başlıyor, nasıl ders anlattığından çıkıyor, hangi kitabı okuttuğunu söylüyor. Konuşuyor da konuşuyor. Benden iki önceki veliye öğretmen: "Efendim! Bu okul puanı yüksek bir okul, burası ortaokul değil. Burada sınıf geçmesi için çocuğunuzun 3.00 notunu tutturması gerekiyor..." anlatıyor da anlatıyor. Kim bu öğretmen, şunun yüzünü bir göreyim, bu adam hangi devirde yaşıyor dedim. Bir baktım. Bencileyin yaşı başını almış biri. Tamam her şeyi anladım da. Be kardeşim! Dersinle ilgili söyleyeceğini söyle, bilmediğin alana kayma. Senin anlattığın 3.00 geçme notu 2013'de yürürlüğe giren "Ortaöğretim Kurumları Yönetmeliği" ile birlikte değişti. Puanı 50 olan bir öğrenci sınıf geçebiliyor. Senin anlattığın Yönetmelik tarih oldu. Madem mevzuattan bahsedeceksin. Hiç olmazsa bir bak gel bari. 

Öğretmenden alacağım bir şey olmadığını anladım ama o kadar bekledim, ben de boyumun ölçüsünü alayım diye. Notunu söyledi. Zaten notu bende var. Teşekkür ederek ayrıldım. 

Dostlar alışverişte görsün türünden yapılan veli toplantılarının bir anlamı yok... En verimsiz günümdü desem inanır mısınız? Maalesef öyle oldu. Bir daha mı? Özel bir durum olmazsa  tövbe tövbe!.. 15/12/2016 

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hutbelerde Okunan "Fîmâ kâl ev kemâ kâl" Kısmı

Cuma ve bayram namazlarına gidenlerimiz bilir. Hatip hutbeye çıkınca arada Türkçe hutbe olmak üzere başta ve sonda Arapça hutbe irat eder. Hatip ilk yani giriş kısmında içinde Allah'a hamd, peygamberimiz salavat ve kelimeyi şehadet getirir. Ardından "Ey Allah'ın kulları! Allah'tan korkun ve ona itaat edin. Şüphesiz Allah müttekiler ve işini iyi yapanları sever" der Arapça olarak. Sonra okunacak Türkçe kısma/metne temel olmak üzere Kur'an'dan ilgili bir ayet okur. Ayeti "Allah doğru söylemiştir" demek suretiyle tastikler. Akabinde bir hadis okur. Hadisi de "Rasulullah doğru söylemiştir" diyerek bitirir. Buraya kadar sorun yok. Esas sorun buradan sonra başlıyor. Sen sanırsın ki bundan sonra imam, Türkçe metni okumaya geçecek. Bizim imam, "Ve netaka habîbullâh, fîmâ kâl ev kemâ kâl" okumaya devam ediyor. Yani Allah'ın sevgili kulu bu konuda şöyle veya şunun gibi demiştir." diyor. Böyle okuyan birinden aynı konuda

Kıvrak Eğitim

— -Oğlum, niye erken geldin okuldan? — Bugün kıvrak eğitim yaptık. - — Ö ğretmenler hızlı hızlı mı ders işlediler? — Hayır, baba. Kıvrak o değil. Bir günde işlenecek dersin yarısını işlemek demektir. — Niye yarısını işliyorsunuz ki? Önemli bir durum mu var? — Öğretmenler toplantısı varmış. — Niye şimdi toplanıyorlar ki? — Çalışma  programında bugünmüş. — Oğlum daha iki gün oldu okul açılalı. Başlamışken biraz devam edilseydi de daha sonra yapsalardı, bu dediğin kıvrak eğitimi. Herkes mi böyle yapacak bugün? — Hayır, sadece ikili öğretim yapan okullar. Ama iyi oldu. Yedi saat ders işleyecektik, böylece üç ders işlendi. — -Bu toplantıyı başka zaman yapsalar olmaz mıydı? Mesela siz 15 tatili yaparken öğretmenler o yaptığı şeyi yapsalardı olmaz mıydı? — Baba, tatil o zaman. Tatilde toplantı yapılır mı? — İyi de yavrum! Size tatil. Öğretmenlere değil ki. Haydi, öğretmenler de sizin gibi yoruldular diyelim. Bir hafta tatil yapsınlar, ikinci hafta siz tatile devam eder

Kırgınlık ve dargınlık

Türkçemiz zengin dillerdendir. Bakmayın siz iki-üç yüz kelimeyle konuştuğumuza. Okuyup kelime hazinemizi geliştirmediğimizden işin kolayına kaçıyoruz. Tembelliğimizin cezasını güzel Türkçemiz çekiyor vesselam. İnce ve derin kelimelerimizin sayısı hiç az değildir. Kırgınlık ve dargınlık bunlardan biridir. Aralarında nüanslar vardır. Arasındaki farkı görmek için sözlüğe bakma ihtiyacı da hissetmeyiz. Çoğu zaman birbirinin yerine kullanırız. Siyak ve sibaktan anlarız neyi kastettiğini. Kırgın, "Bir kimseye gücenmiş, gönlü kırılmış olan" demektir. Dargın ise, "Darılmış olan, küskün" demektir. Gördüğümüz gibi iki kelime farklı anlamlara gelmektedir. Kırgınlıkta dargınlığın aksine küsme yoktur, incinme vardır. İnsan kime kırgın olur? Sevdiğine. Kırgın gibi olduğuna, geri durduğuna, mesafeli olduğuna bakmayın siz. Gözü her yerde o dostunu arar. Başına bir şey geldi mi hemen imdadına koşar. Çünkü bunlar ölümüne dosttur. Dargınlıkta ise küslük vardır. Herhangi bir yerde