Ana içeriğe atla

Çocuklarımıza iyilik mi yapıyoruz, kötülük mü?

Gözümüzün nuru, gönlümüzün süruru ve geleceğimizin teminatı kabul ettiğimiz çocuklarımıza anne ve babalar olarak yaptığımız kötülüğü dünya bir araya gelse yapamaz.

Her anne-baba çocuğunun iyiliğini ister. Asla kötülüğünü istemez. Tüm çabası çocuğunun iyi yetişmesini sağlamaktır. Bu konuda anne babanın iyi niyetinden asla şüphe edilmez. Ebeveyn neredeyse çocuğuna saçını süpürge eder. Yeter ki geleceğini kurtarsın, rahat etsin, namerde muhtaç olmasın diye. Buraya kadar bir sorun yok. O zaman sorun nerede derseniz, sorun onları yetiştirirken uyguladığımız yöntemlerdedir.

Ben buna aşırı korumacılık diyorum. Bugünkü ebeveynlerin çoğu hastalık derecesinde çocuklarını korumaktadırlar. Elbette koruyacağız, korumayıp da ne yapacağız diye düşünebilirsiniz. Her şeyde olduğu gibi korumacılıkta da aşırılık zarar diye düşünüyorum. Biz çocuğumuzun bir dediğini iki ettikçe ilerleyen yıllarda bunu daha iyi hissedeceğiz. Genelimiz çocuklarımıza sorumluluk vermemekteyiz. Kendilerinin yapabileceği çoğu işleri bile biz yapıyoruz. Hayatın içerisinde pişirmiyoruz. İstiyoruz ki çocuğumuzun hiç sıkıntısı olmasın. Sıkıntısını kendi çözemeyen her defasında çözmeyi bizlerden bekler.

Büyüdükçe çocuğumuzun bazı huylarını beğenmiyorsak küçüklükte ona yaptıklarımızda aramamız lazım. Çocuk küçükken düştü mü? Bir yeri acımasa da ağlar. Sağına soluna bakınır, annem-babam gelsin beni kaldırsın diye. Gidip kaldırdık mı her defasında bizim gelip onu kaldırmamızı bekler. Gelmedikçe ağlama sesini yükseltir. Kafasını duvara veya masaya mı vurdu? Gidip ceza olarak masaya veya duvara vurursak çocuk sıkıştığı ve zorda kaldığı zaman hep mazeret bulacak, mazeret üretecektir. Çocuğumuzun ödevini elimize alıp yaptık mı? Her ödev yapılacağında ödev yapma bizim görevimiz olur artık. Çocuk biri ile kavga mı etti, ya da biri dövdü mü? Hemen sülalecek kavga etmeye gidersek çocuk her defasında benim arkamda koca ailem var, onlar beni hep başkasına karşı koruyacak düşüncesine kapılır. Bu durumda suçlu bile olsa suçunu bastırmak için yalan söyleme yoluna gidebilir. Tek taraflı dinlemek bizi yanlışa sürükleyebilir. Çocuğumuz bir dersten zayıf mı aldı? Çocuk zayıfa kızılacağını bildiği için hemen öğretmeni kötülemeye başlar. Sen de çocuğunun ağzıyla öğretmeni yargılamaya başlarsın. Bu örnekleri çoğaltabiliriz. Çocuğumuzu sokağa, başkasının kucağına bırakalım demiyorum. Çocuğumuzu dinledikten sonra karşı tarafı da dinlememizde fayda vardır. Her istediğini zamanı gelmedikçe almak yine çocuğumuza yaptığımız yanlışlardan biridir. El bebek, gül bebek büyütülenler hiç kendileri olamazlar.

18 yaşına kadar hiç sorumluluk vermeden  sadece okutmak yaptığımız yanlışlardan biridir. Belki de ekmek almaya bile göndermiyoruz, başına bir şey gelebilir diye. Okula servisle gidip gelir, kazara servis gelmese öğrenci belki de evinin yolunu bulamayacak neredeyse. Liseyi bitirdiği zaman bile her şeyi yine bizden isteyecek. Üniversitede iyi bir bölüm kazanır mı kazanmaz mı bilinmez ama, madem ki 18 yaşına geldi. Oldu olacak milletvekili seçilmesi için çaba sarf edelim bari. Nasılsa seçme yaşı 18'e düşürülecek. Zaten amacımız çocuğumuzun hiç sıkıntı çekmeden hayata atılması değil miydi?

Çocuk sizin, tercih de sizin. İstediğin şekilde yetiştir. Nasılsa sıkıntıyı sen çekeceksin. Bana kalırsa çocuk hayatın içerisinde pişsin iyice. Aç kaldığı zaman ekmeğini taştan çıkartabilsin. Sokakta kötülük görsün ki kötülüğün ne olduğunu bilsin. Hani adama demişler: Edebi nereden öğrendin diye. Adam da: Edepsizlerden öğrendim demiş ya. İşte öyle.

Anlatmak istediğim anne babalar bugün varız, yarın yokuz. Öyle bir nesil yetiştirelim ki, kendi ayağının üzerine durabilsin. Yoksa hazır yiyici bir evlat yetiştirmiş oluruz, vesselam... 15/12/2016

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hutbelerde Okunan "Fîmâ kâl ev kemâ kâl" Kısmı

Cuma ve bayram namazlarına gidenlerimiz bilir. Hatip hutbeye çıkınca arada Türkçe hutbe olmak üzere başta ve sonda Arapça hutbe irat eder. Hatip ilk yani giriş kısmında içinde Allah'a hamd, peygamberimiz salavat ve kelimeyi şehadet getirir. Ardından "Ey Allah'ın kulları! Allah'tan korkun ve ona itaat edin. Şüphesiz Allah müttekiler ve işini iyi yapanları sever" der Arapça olarak. Sonra okunacak Türkçe kısma/metne temel olmak üzere Kur'an'dan ilgili bir ayet okur. Ayeti "Allah doğru söylemiştir" demek suretiyle tastikler. Akabinde bir hadis okur. Hadisi de "Rasulullah doğru söylemiştir" diyerek bitirir. Buraya kadar sorun yok. Esas sorun buradan sonra başlıyor. Sen sanırsın ki bundan sonra imam, Türkçe metni okumaya geçecek. Bizim imam, "Ve netaka habîbullâh, fîmâ kâl ev kemâ kâl" okumaya devam ediyor. Yani Allah'ın sevgili kulu bu konuda şöyle veya şunun gibi demiştir." diyor. Böyle okuyan birinden aynı konuda

Kıvrak Eğitim

— -Oğlum, niye erken geldin okuldan? — Bugün kıvrak eğitim yaptık. - — Ö ğretmenler hızlı hızlı mı ders işlediler? — Hayır, baba. Kıvrak o değil. Bir günde işlenecek dersin yarısını işlemek demektir. — Niye yarısını işliyorsunuz ki? Önemli bir durum mu var? — Öğretmenler toplantısı varmış. — Niye şimdi toplanıyorlar ki? — Çalışma  programında bugünmüş. — Oğlum daha iki gün oldu okul açılalı. Başlamışken biraz devam edilseydi de daha sonra yapsalardı, bu dediğin kıvrak eğitimi. Herkes mi böyle yapacak bugün? — Hayır, sadece ikili öğretim yapan okullar. Ama iyi oldu. Yedi saat ders işleyecektik, böylece üç ders işlendi. — -Bu toplantıyı başka zaman yapsalar olmaz mıydı? Mesela siz 15 tatili yaparken öğretmenler o yaptığı şeyi yapsalardı olmaz mıydı? — Baba, tatil o zaman. Tatilde toplantı yapılır mı? — İyi de yavrum! Size tatil. Öğretmenlere değil ki. Haydi, öğretmenler de sizin gibi yoruldular diyelim. Bir hafta tatil yapsınlar, ikinci hafta siz tatile devam eder

Kırgınlık ve dargınlık

Türkçemiz zengin dillerdendir. Bakmayın siz iki-üç yüz kelimeyle konuştuğumuza. Okuyup kelime hazinemizi geliştirmediğimizden işin kolayına kaçıyoruz. Tembelliğimizin cezasını güzel Türkçemiz çekiyor vesselam. İnce ve derin kelimelerimizin sayısı hiç az değildir. Kırgınlık ve dargınlık bunlardan biridir. Aralarında nüanslar vardır. Arasındaki farkı görmek için sözlüğe bakma ihtiyacı da hissetmeyiz. Çoğu zaman birbirinin yerine kullanırız. Siyak ve sibaktan anlarız neyi kastettiğini. Kırgın, "Bir kimseye gücenmiş, gönlü kırılmış olan" demektir. Dargın ise, "Darılmış olan, küskün" demektir. Gördüğümüz gibi iki kelime farklı anlamlara gelmektedir. Kırgınlıkta dargınlığın aksine küsme yoktur, incinme vardır. İnsan kime kırgın olur? Sevdiğine. Kırgın gibi olduğuna, geri durduğuna, mesafeli olduğuna bakmayın siz. Gözü her yerde o dostunu arar. Başına bir şey geldi mi hemen imdadına koşar. Çünkü bunlar ölümüne dosttur. Dargınlıkta ise küslük vardır. Herhangi bir yerde