Ana içeriğe atla

Devlet yönetiminde biraz ciddiyet lütfen!

"Kulu Kaymakamı Hüseyin Avcı, 1 Aralık tarihli Resmi Gazetede yayınlanarak yürürlüğe giren 2016/681 sayılı kararname ile Gümüşhane Vali Yardımcılığı'na atandı. Ancak bugüne kadar göreve başlamayan Hüseyin Avcı'nın, Fethullahcı Terör Örgütü soruşturması kapsamında tutuklandığı öğrenildi” şeklinde bir haber değişik gazete ve haber kanallarında yer aldı bugünlerde.

Bu habere ne denir. Trajikomik hafif kalır yanında. Plan yapıp uğraşılsa böyle vahim bir yanlışı beceremez hiçbir insan, kurum ve kuruluş. Bu habere ne gülünür, ne de ağlanır. Bu habere konu olan durum kahretmesi lazım bizi. Bu işi yapanlar nasıl böyle bir yanlışa imza atabilirler, gerçekten merak ediyorum. İnsan hata yapabilir diye düşünebilirsiniz. Bu hatanın telafisi falan olmaz. Dostu üzüntüsünden kahreden, düşmanı da sevindiren bir gaftır bu. Okullara müdür seçilirken bile kılı kırk yararcasına araştıran yetkililer bir ile vali yardımcısı ataması yaparken aynı özen ve itinayı göstermedikleri göze çarpmaktadır. 

Merak ediyorum devlete atamalar bu şekil mi yapılıyor? İnsanlar bu şekilde mi araştırılıyor. Üstelik atanan adam son günlerin ihanet şebekesinin içerisinde olmasından dolayı içeride tutuklu. Bu işi yapanların kötü niyetli olduklarını sanmıyorum. Fakat bu bariz hatanın su götürür tarafı yok. Çok ciddiyetsiz bir atamadır bunun adı. Aşağıdan yukarıya bu atama işinde pay sahibi olanlar mutlaka hesaba çekilmelidir. Mevcut görevlerinden el çektirilmelidir. Öyle: “Efendim teknik bir hata oldu” şeklinde bir açıklama falan paklemez bu durumu.

İyi niyetli olduğu halde köşe başlarını tutmuş, fakat işine gereken özeni gösterememiş, ya da yaptığı işin önemini kavrayamamış insanların yeri, devletin üstünde sorumlu bir makamı işgal etmek değildir. Bize işini düzgün yapacak, titiz çalışacak gözü açık insanlar lazım. Haydi geçmişte bu şer odağı tanınmıyordu. Günümüzde tüm foyası ortaya çıkan bir yapının tutuklu elemanının yeri bir üst makama terfi olmamalıydı. Bu işte art niyet yoksa kasıt vardır. Telafi etmez ama. Sorumluların yeri kapı önüne konmaktır.


Sözün bittiği yerdeyiz maalesef. Bu yapılan yanlışın düzeltilecek bir açıklaması da olamaz. Deve misali her tarafı eğri. Devlet yönetiminde, devlete adam atamada biraz ciddiyet lütfen! Başka bir şey istemiyoruz. 09/12/2016

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hutbelerde Okunan "Fîmâ kâl ev kemâ kâl" Kısmı

Cuma ve bayram namazlarına gidenlerimiz bilir. Hatip hutbeye çıkınca arada Türkçe hutbe olmak üzere başta ve sonda Arapça hutbe irat eder. Hatip ilk yani giriş kısmında içinde Allah'a hamd, peygamberimiz salavat ve kelimeyi şehadet getirir. Ardından "Ey Allah'ın kulları! Allah'tan korkun ve ona itaat edin. Şüphesiz Allah müttekiler ve işini iyi yapanları sever" der Arapça olarak. Sonra okunacak Türkçe kısma/metne temel olmak üzere Kur'an'dan ilgili bir ayet okur. Ayeti "Allah doğru söylemiştir" demek suretiyle tastikler. Akabinde bir hadis okur. Hadisi de "Rasulullah doğru söylemiştir" diyerek bitirir. Buraya kadar sorun yok. Esas sorun buradan sonra başlıyor. Sen sanırsın ki bundan sonra imam, Türkçe metni okumaya geçecek. Bizim imam, "Ve netaka habîbullâh, fîmâ kâl ev kemâ kâl" okumaya devam ediyor. Yani Allah'ın sevgili kulu bu konuda şöyle veya şunun gibi demiştir." diyor. Böyle okuyan birinden aynı konuda

Kıvrak Eğitim

— -Oğlum, niye erken geldin okuldan? — Bugün kıvrak eğitim yaptık. - — Ö ğretmenler hızlı hızlı mı ders işlediler? — Hayır, baba. Kıvrak o değil. Bir günde işlenecek dersin yarısını işlemek demektir. — Niye yarısını işliyorsunuz ki? Önemli bir durum mu var? — Öğretmenler toplantısı varmış. — Niye şimdi toplanıyorlar ki? — Çalışma  programında bugünmüş. — Oğlum daha iki gün oldu okul açılalı. Başlamışken biraz devam edilseydi de daha sonra yapsalardı, bu dediğin kıvrak eğitimi. Herkes mi böyle yapacak bugün? — Hayır, sadece ikili öğretim yapan okullar. Ama iyi oldu. Yedi saat ders işleyecektik, böylece üç ders işlendi. — -Bu toplantıyı başka zaman yapsalar olmaz mıydı? Mesela siz 15 tatili yaparken öğretmenler o yaptığı şeyi yapsalardı olmaz mıydı? — Baba, tatil o zaman. Tatilde toplantı yapılır mı? — İyi de yavrum! Size tatil. Öğretmenlere değil ki. Haydi, öğretmenler de sizin gibi yoruldular diyelim. Bir hafta tatil yapsınlar, ikinci hafta siz tatile devam eder

Kırgınlık ve dargınlık

Türkçemiz zengin dillerdendir. Bakmayın siz iki-üç yüz kelimeyle konuştuğumuza. Okuyup kelime hazinemizi geliştirmediğimizden işin kolayına kaçıyoruz. Tembelliğimizin cezasını güzel Türkçemiz çekiyor vesselam. İnce ve derin kelimelerimizin sayısı hiç az değildir. Kırgınlık ve dargınlık bunlardan biridir. Aralarında nüanslar vardır. Arasındaki farkı görmek için sözlüğe bakma ihtiyacı da hissetmeyiz. Çoğu zaman birbirinin yerine kullanırız. Siyak ve sibaktan anlarız neyi kastettiğini. Kırgın, "Bir kimseye gücenmiş, gönlü kırılmış olan" demektir. Dargın ise, "Darılmış olan, küskün" demektir. Gördüğümüz gibi iki kelime farklı anlamlara gelmektedir. Kırgınlıkta dargınlığın aksine küsme yoktur, incinme vardır. İnsan kime kırgın olur? Sevdiğine. Kırgın gibi olduğuna, geri durduğuna, mesafeli olduğuna bakmayın siz. Gözü her yerde o dostunu arar. Başına bir şey geldi mi hemen imdadına koşar. Çünkü bunlar ölümüne dosttur. Dargınlıkta ise küslük vardır. Herhangi bir yerde