Ana içeriğe atla

Küçüklere neden melek gibi denir bizde?


Okulumuz (Mustafa Büyükkaplan Hafız İmam Hatip Ortaokulu) 5. Sınıflarda yapmış olduğum Fen Bilimleri 2. Yazılı sorunlarını değerlendiriyorum, fiziksel olarak küçücük bir kızımız:
_ "... ben o soruyu boş bıraktım hocam, dedi.
_ Neden? dedim,
_...
Yüzü kızarmıştı, bir şey diyemedi. Israrcı olmadım, ders bitti ve özel görüştük. Duyduklarımı hâlâ unutamıyorum ve her defasında tüylerim diken diken oluyor.
_ Hocam, kimseye söylemezseniz size o soruyu niye boş bıraktığımı söyleyebilirim. Yine kızarmıştı (ağarması gereken)  yüzü. Biraz zorlandı ve şunları söyleyiverdi:
_ Ben o soruda biraz takılmıştım, düşünürken başımı sırama yan koydum. O anda da yanımdaki arkadaşım aynı soruyu çözüyormuş, ben de gördüm. Aslında ben de aynı şıkkı düşünüyordum,  ama gördüğüm için haram olur diye işaretleyemedim. İşte onun için boş bıraktım. Kimseye söylemeyin, olur mu?
_ Allâhu Ekber...
İnanın bunları söylerken de, (hani yazılıda başkasının kağıdına baktığını düşüneceğimden) yüzü kıpkırmızı idi. Nutkum tutuldu, düğümler ardı ardına dizildi...
Elbette sözüme sadık kalacağım, ismini vermeyeceğim, ama bunu bırak arkadaşlarını tüm dünyanın duymasını istiyorum...
Rabbim, sadece ve sadece Sana havale ediyorum. Bu yavrucuğunu Cennetinle müşerreflendir...(âmin)”

Yukarıdaki yazı okulun Fen Bilgisi öğretmeni Ramazan SANLAV kardeşime ait. Başından geçen bu olayı sanal alemde paylaşmış. Böyle bir öğrenciye sahip olduğu için kendisini tebrik ediyorum. Samimi duygu ve düşüncelerinden dolayı yine kendisine teşekkür ediyorum. Allah böyle öğrencilerin sayısını çoğaltsın.

Bu yazıdaki olayın kahramanı 10-11 yaşlarında 5.sınıf bir öğrenci. Daha sorumluluk çağına gelmemiş. Masumluğun ve saflığın zirvesinde. Günahsız. Melekler gibi yani. Çocuk halihazırda meleklerdeki  “Günah işlemezler” özelliğini bünyesinde barındırıyor. Bu yüzden Anadolu’da çocuklar meleklere benzetilir. İnşallah bozulmadan büyür. Bizde sorun küçüklerde değil, hep büyüklerdedir. Bu çocuk nice çocuğun içini yansıtmaktadır. Bu derece saf olan çocuk yarın kirliliğin, pisliğin içerisinde kendisini ne zamana, nereye  kadar koruyacak...düşünmemek elde değil.


Biz büyükler bu derece saf, berrak ve temiz olan bu dimağları yakın zamanda bozarız. Bunun hesabını nasıl veririz bilemem. Çünkü çocuklar büyüklerin yaptıklarına teslim olurlar bir gün. 10/12/2016

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hutbelerde Okunan "Fîmâ kâl ev kemâ kâl" Kısmı

Cuma ve bayram namazlarına gidenlerimiz bilir. Hatip hutbeye çıkınca arada Türkçe hutbe olmak üzere başta ve sonda Arapça hutbe irat eder. Hatip ilk yani giriş kısmında içinde Allah'a hamd, peygamberimiz salavat ve kelimeyi şehadet getirir. Ardından "Ey Allah'ın kulları! Allah'tan korkun ve ona itaat edin. Şüphesiz Allah müttekiler ve işini iyi yapanları sever" der Arapça olarak. Sonra okunacak Türkçe kısma/metne temel olmak üzere Kur'an'dan ilgili bir ayet okur. Ayeti "Allah doğru söylemiştir" demek suretiyle tastikler. Akabinde bir hadis okur. Hadisi de "Rasulullah doğru söylemiştir" diyerek bitirir. Buraya kadar sorun yok. Esas sorun buradan sonra başlıyor. Sen sanırsın ki bundan sonra imam, Türkçe metni okumaya geçecek. Bizim imam, "Ve netaka habîbullâh, fîmâ kâl ev kemâ kâl" okumaya devam ediyor. Yani Allah'ın sevgili kulu bu konuda şöyle veya şunun gibi demiştir." diyor. Böyle okuyan birinden aynı konuda

Kıvrak Eğitim

— -Oğlum, niye erken geldin okuldan? — Bugün kıvrak eğitim yaptık. - — Ö ğretmenler hızlı hızlı mı ders işlediler? — Hayır, baba. Kıvrak o değil. Bir günde işlenecek dersin yarısını işlemek demektir. — Niye yarısını işliyorsunuz ki? Önemli bir durum mu var? — Öğretmenler toplantısı varmış. — Niye şimdi toplanıyorlar ki? — Çalışma  programında bugünmüş. — Oğlum daha iki gün oldu okul açılalı. Başlamışken biraz devam edilseydi de daha sonra yapsalardı, bu dediğin kıvrak eğitimi. Herkes mi böyle yapacak bugün? — Hayır, sadece ikili öğretim yapan okullar. Ama iyi oldu. Yedi saat ders işleyecektik, böylece üç ders işlendi. — -Bu toplantıyı başka zaman yapsalar olmaz mıydı? Mesela siz 15 tatili yaparken öğretmenler o yaptığı şeyi yapsalardı olmaz mıydı? — Baba, tatil o zaman. Tatilde toplantı yapılır mı? — İyi de yavrum! Size tatil. Öğretmenlere değil ki. Haydi, öğretmenler de sizin gibi yoruldular diyelim. Bir hafta tatil yapsınlar, ikinci hafta siz tatile devam eder

Kırgınlık ve dargınlık

Türkçemiz zengin dillerdendir. Bakmayın siz iki-üç yüz kelimeyle konuştuğumuza. Okuyup kelime hazinemizi geliştirmediğimizden işin kolayına kaçıyoruz. Tembelliğimizin cezasını güzel Türkçemiz çekiyor vesselam. İnce ve derin kelimelerimizin sayısı hiç az değildir. Kırgınlık ve dargınlık bunlardan biridir. Aralarında nüanslar vardır. Arasındaki farkı görmek için sözlüğe bakma ihtiyacı da hissetmeyiz. Çoğu zaman birbirinin yerine kullanırız. Siyak ve sibaktan anlarız neyi kastettiğini. Kırgın, "Bir kimseye gücenmiş, gönlü kırılmış olan" demektir. Dargın ise, "Darılmış olan, küskün" demektir. Gördüğümüz gibi iki kelime farklı anlamlara gelmektedir. Kırgınlıkta dargınlığın aksine küsme yoktur, incinme vardır. İnsan kime kırgın olur? Sevdiğine. Kırgın gibi olduğuna, geri durduğuna, mesafeli olduğuna bakmayın siz. Gözü her yerde o dostunu arar. Başına bir şey geldi mi hemen imdadına koşar. Çünkü bunlar ölümüne dosttur. Dargınlıkta ise küslük vardır. Herhangi bir yerde