Ana içeriğe atla

FETÖ'nün en büyük zararı

FETÖ'nün bu ülkeye verdiği zararları çok. Ne kadar tamir edilmeye çalışılsa da onulmaz yaralar açtı. Bana bu terör örgütünün bu ülkeye verdiği en büyük zarar nedir dense 'Müslümanlık' zarar gördü derim. Can çekişen, yerlerde sürünen Müslümanlığımızı felç durumuna getirdi. Bir daha ne zaman kalkar bilinmez.

Aramızda her şeyden önce güven bunalımı oluştu, şüpheci olduk, herkese şüpheyle bakar olduk. Namaz kılan birini, başı örtülü birini görsek 'Acaba onlardan mı?' diye düşünmeye başladık. İçki içen birini görsek acaba bu adam kripto olabilir mi, FETÖ ile mücadelede biraz pasif birini görsek bu adam gizli FETÖ'cü olabilir belki dedik. FETÖ ile mücadelede kılı kırk yaran, mücadele eden birini gördüğümüzde kendini gizlemeye çalışıyor, büyük bir ihtimalle bu da FETÖ'cü dedik.  Hal ve hareketlerini tasvip ettiğimiz birini görmüşsek Allah vere de FETÖ'cü olmasa diye temenni etmeye başladık... Çünkü adı geçen örgüt sinsiliği, takiyyeyi prensip edinmiş gizli bir yapılanma. Ne zaman, nerede ortaya çıkacağı belli değil. Her eve, her kesime, her firmaya elini uzatmış, irtibat kurmuş, herkesi pisliğe bulaştırmaya çalışmış bir yapı var karşımızda. Vücutları aramızda beyinleri dışarıda bir yapı.

Ne zaman temizlenir, ne kadar temizlenir bilinmez. Temizlense de aramızda darbı mesel gibi kalacak bu ihanet şebekesinin yediği herzeler. Bir milat olacak. Münafıkların lideri Abdullah bin Ubey bin Selül'den sonra böylesi pek görülmedi. Aramızdaki güven ortamını yok etti. Dini, ahlaki ve temel insani değerler hiç olmadığı kadar yara aldı. İnsanlara dinden, imandan, ahlaktan bahsetsen insanlar hep şüpheyle bakacaklar bundan sonra. İçimizde akıttığı pislik hiç unutulmayacak, kimse kimseye güvenmeyecek. İnsanlar, çocuğum dindar olacağına olmasın daha iyi diyecekler belki de. Tarihte din, iman gibi temel dini değerler hiç bu kadar dünyalık emellere alet edilmemişti.

Rabbim! Bu işe ön ayak olan hainleri iki cihanda rezil ve rüsvay eylesin. Ahirette zaten yüzleri gülmeyecek, burada da mutlu ve huzurlu olmasınlar. İçlerinde zerre kadar insani bir duygu kalmışsa vicdan azabıyla çatlasınlar. Müslümanların arasına uhuvvet, ülfet versin. Yeniden güven ortamı oluşsun. Müslümanlara akıl, izan, feraset ve basiret versin. Birlik ve beraberliğimize zeval vermesin. Bu ülkeyi ve dini mübini kem gözlerden sakındırsın. Yara alan Müslümanlığımız ayağa kalksın. Tıpkı Peygamberimize düşmanlarının verdiği lakap gibi düşmanlarımız bizlere 'Çok dürüst insanlar' deme noktasına gelsin. Bizleri beteriyle imtihan etmesin. Gözlerimizi açmayı nasip etsin. 29/12/2016

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hutbelerde Okunan "Fîmâ kâl ev kemâ kâl" Kısmı

Cuma ve bayram namazlarına gidenlerimiz bilir. Hatip hutbeye çıkınca arada Türkçe hutbe olmak üzere başta ve sonda Arapça hutbe irat eder. Hatip ilk yani giriş kısmında içinde Allah'a hamd, peygamberimiz salavat ve kelimeyi şehadet getirir. Ardından "Ey Allah'ın kulları! Allah'tan korkun ve ona itaat edin. Şüphesiz Allah müttekiler ve işini iyi yapanları sever" der Arapça olarak. Sonra okunacak Türkçe kısma/metne temel olmak üzere Kur'an'dan ilgili bir ayet okur. Ayeti "Allah doğru söylemiştir" demek suretiyle tastikler. Akabinde bir hadis okur. Hadisi de "Rasulullah doğru söylemiştir" diyerek bitirir. Buraya kadar sorun yok. Esas sorun buradan sonra başlıyor. Sen sanırsın ki bundan sonra imam, Türkçe metni okumaya geçecek. Bizim imam, "Ve netaka habîbullâh, fîmâ kâl ev kemâ kâl" okumaya devam ediyor. Yani Allah'ın sevgili kulu bu konuda şöyle veya şunun gibi demiştir." diyor. Böyle okuyan birinden aynı konuda

Kıvrak Eğitim

— -Oğlum, niye erken geldin okuldan? — Bugün kıvrak eğitim yaptık. - — Ö ğretmenler hızlı hızlı mı ders işlediler? — Hayır, baba. Kıvrak o değil. Bir günde işlenecek dersin yarısını işlemek demektir. — Niye yarısını işliyorsunuz ki? Önemli bir durum mu var? — Öğretmenler toplantısı varmış. — Niye şimdi toplanıyorlar ki? — Çalışma  programında bugünmüş. — Oğlum daha iki gün oldu okul açılalı. Başlamışken biraz devam edilseydi de daha sonra yapsalardı, bu dediğin kıvrak eğitimi. Herkes mi böyle yapacak bugün? — Hayır, sadece ikili öğretim yapan okullar. Ama iyi oldu. Yedi saat ders işleyecektik, böylece üç ders işlendi. — -Bu toplantıyı başka zaman yapsalar olmaz mıydı? Mesela siz 15 tatili yaparken öğretmenler o yaptığı şeyi yapsalardı olmaz mıydı? — Baba, tatil o zaman. Tatilde toplantı yapılır mı? — İyi de yavrum! Size tatil. Öğretmenlere değil ki. Haydi, öğretmenler de sizin gibi yoruldular diyelim. Bir hafta tatil yapsınlar, ikinci hafta siz tatile devam eder

Kırgınlık ve dargınlık

Türkçemiz zengin dillerdendir. Bakmayın siz iki-üç yüz kelimeyle konuştuğumuza. Okuyup kelime hazinemizi geliştirmediğimizden işin kolayına kaçıyoruz. Tembelliğimizin cezasını güzel Türkçemiz çekiyor vesselam. İnce ve derin kelimelerimizin sayısı hiç az değildir. Kırgınlık ve dargınlık bunlardan biridir. Aralarında nüanslar vardır. Arasındaki farkı görmek için sözlüğe bakma ihtiyacı da hissetmeyiz. Çoğu zaman birbirinin yerine kullanırız. Siyak ve sibaktan anlarız neyi kastettiğini. Kırgın, "Bir kimseye gücenmiş, gönlü kırılmış olan" demektir. Dargın ise, "Darılmış olan, küskün" demektir. Gördüğümüz gibi iki kelime farklı anlamlara gelmektedir. Kırgınlıkta dargınlığın aksine küsme yoktur, incinme vardır. İnsan kime kırgın olur? Sevdiğine. Kırgın gibi olduğuna, geri durduğuna, mesafeli olduğuna bakmayın siz. Gözü her yerde o dostunu arar. Başına bir şey geldi mi hemen imdadına koşar. Çünkü bunlar ölümüne dosttur. Dargınlıkta ise küslük vardır. Herhangi bir yerde