Ana içeriğe atla

Türkiye satranç oynamayı öğrendi*

Suriye iç savaşı 11/04/2011 tarihinde başlamıştı. Neredeyse altı sene oldu. Yıkılmadık ev, ölmedik insan kalmadı neredeyse. Harabeye döndü koca ülke. Büyük devletlerin terör örgütlerinin arkasına gizlenerek kozlarını paylaştığı ülke oldu nice zamandır.

Kimin kimi öldürdüğü belli olmayan bir savaştı bu. Akan Müslüman kanı. Ölen de Müslüman, öldüren de. Bu kirli savaşta yer almak istemeyenler ya da aciz kalanlar soluğu komşu ülkelerde aldı. Avrupa, mülteci akını olursa ne yaparız diye hop oturup hop kalkarken Türkiye kucağını ve yüreğini açtı. Mülteci durumundaki 3 milyon Suriyeli'ye ev sahipliği yaptı yıllardır.

Son bir kaç yılda Türkiye'nin başına gelenler pişmiş tavuğun başına gelmedi. İçerideki hainler ve onların arkasındaki dost görünen medeni görünümlü devletlerle yalın kılıç mücadele etti. Birinci Dünya Savaşı ve Kurtuluş Savaşı'ndan sonra hiç bu kadar zor durumda ve yalnız kalmamıştı. Kimseye boyun eğmeden kendi yağıyla kavrulmaya çalıştı, kendi yaralarını sardı.

Türkiye önce taşın altına elini koydu. Mültecilere kucak açtı. Onların beslenme, barınma, eğitim, sağlık vb sorunlarına el attı. Ardından taşın altına elini koymakla kalmadı. Suriye'de ateşin içerisine girdi. Bir taraftan PYD/PKK, diğer taraftan FETÖ, aynı zamanda DAİŞ ile mücadele her ülkenin altından kalkabileceği bir şey değil. Bir kaç cephede ölüm-kalım mücadelesi veriyor Türkiye. Sanki I.Dünya Savaşında açılan cepheler gibi. Üstelik Türkiye mücadelesini 15 Temmuz gibi menfur bir darbe girişiminden sonra yürütüyor. Bir taraftan harbiye ve mülkiyedeki sözüm ona üst rütbeli kripto FETÖ'cüleri temizlerken, diğer taraftan canlı bomba, ve terör saldırılarına muhatap oldu. Özellikle askeriyenin büyük yara aldığı darbe teşebbüsünden sonra ülkenin savaşa girmesi büyük risk taşıyordu. Şehitler versek de yüzünün akıyla çıkıyor/çıkacak ülke bu kirli oyunun içinden.

Arap saçına dönen bu Suriye iç savaşı ne zaman bitecek derken nihayet   30/12/2016’da gece 00.00'da başlayacak şekilde ateşkes ilan edildi. Rusya ve Türkiye'nin ortak çabası meyvesini verdi. Her ikisi ateşkesin devamı için garantör devlet olacaklar. İnşallah kalıcı barışın başlangıcı olur bu süreç. Ne zamandır böylesi sevindirici haberlere hasret kalmıştık.

Türkiye hem sahada hem de masada başarılar elde etmeye, diplomaside ses getirmeye başladı. Nihayet satrançta acemi olan Türkiye iyi bir satranç oyuncusu olduğunu gösterdi. Taşları yerli yerinde oynamayı bildi. Azmin, samimiyetin ve inanmanın bir zaferiydi bu. Ekonomik olarak da yıkmaya çalıştılar, başaramadılar. Türkiye diklenmeden dik durmayı bildi. Evirip çevirmeden, eline yüzüne bulaştırmadan yüzünün akıyla çıktı. Hiç olmadığı kadar millet, devletinin yanında yer aldı, kenetlendi. Zor günlerde devletiyle, milletiyle, askeriyle, güvenlik güçleriyle birlikte kendi yağıyla kavrulmayı bildi. Acılar içinde pişti iyice. Sahada piyon olmaktan ziyade oyun kurmada rol almaya başladı.

İnşallah Türkiye’nin bu samimi ve kararlı çabası, hem ülkemizde hem de yanı başımızdaki ülkelerde huzur ve dirliğe sebebiyet verir, Suriye’de ilan edilen bu ateşkes kalıcı barışa zemin hazırlar, ülkemizde misafir ettiğimiz muhacirler de kendi ülkelerine gidip işlerine, güçlerine bakarlar, bu zorluklar sonucunda ucu görünen bu barış ikliminin Müslümanların feraset ve basireti için bir fırsat olur... 29/12/2016
* 31/01/2016 tarihinde Anadolu'da Bugün gazetesinde yayımlanmıştır. 



Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hutbelerde Okunan "Fîmâ kâl ev kemâ kâl" Kısmı

Cuma ve bayram namazlarına gidenlerimiz bilir. Hatip hutbeye çıkınca arada Türkçe hutbe olmak üzere başta ve sonda Arapça hutbe irat eder. Hatip ilk yani giriş kısmında içinde Allah'a hamd, peygamberimiz salavat ve kelimeyi şehadet getirir. Ardından "Ey Allah'ın kulları! Allah'tan korkun ve ona itaat edin. Şüphesiz Allah müttekiler ve işini iyi yapanları sever" der Arapça olarak. Sonra okunacak Türkçe kısma/metne temel olmak üzere Kur'an'dan ilgili bir ayet okur. Ayeti "Allah doğru söylemiştir" demek suretiyle tastikler. Akabinde bir hadis okur. Hadisi de "Rasulullah doğru söylemiştir" diyerek bitirir. Buraya kadar sorun yok. Esas sorun buradan sonra başlıyor. Sen sanırsın ki bundan sonra imam, Türkçe metni okumaya geçecek. Bizim imam, "Ve netaka habîbullâh, fîmâ kâl ev kemâ kâl" okumaya devam ediyor. Yani Allah'ın sevgili kulu bu konuda şöyle veya şunun gibi demiştir." diyor. Böyle okuyan birinden aynı konuda

Kıvrak Eğitim

— -Oğlum, niye erken geldin okuldan? — Bugün kıvrak eğitim yaptık. - — Ö ğretmenler hızlı hızlı mı ders işlediler? — Hayır, baba. Kıvrak o değil. Bir günde işlenecek dersin yarısını işlemek demektir. — Niye yarısını işliyorsunuz ki? Önemli bir durum mu var? — Öğretmenler toplantısı varmış. — Niye şimdi toplanıyorlar ki? — Çalışma  programında bugünmüş. — Oğlum daha iki gün oldu okul açılalı. Başlamışken biraz devam edilseydi de daha sonra yapsalardı, bu dediğin kıvrak eğitimi. Herkes mi böyle yapacak bugün? — Hayır, sadece ikili öğretim yapan okullar. Ama iyi oldu. Yedi saat ders işleyecektik, böylece üç ders işlendi. — -Bu toplantıyı başka zaman yapsalar olmaz mıydı? Mesela siz 15 tatili yaparken öğretmenler o yaptığı şeyi yapsalardı olmaz mıydı? — Baba, tatil o zaman. Tatilde toplantı yapılır mı? — İyi de yavrum! Size tatil. Öğretmenlere değil ki. Haydi, öğretmenler de sizin gibi yoruldular diyelim. Bir hafta tatil yapsınlar, ikinci hafta siz tatile devam eder

Kırgınlık ve dargınlık

Türkçemiz zengin dillerdendir. Bakmayın siz iki-üç yüz kelimeyle konuştuğumuza. Okuyup kelime hazinemizi geliştirmediğimizden işin kolayına kaçıyoruz. Tembelliğimizin cezasını güzel Türkçemiz çekiyor vesselam. İnce ve derin kelimelerimizin sayısı hiç az değildir. Kırgınlık ve dargınlık bunlardan biridir. Aralarında nüanslar vardır. Arasındaki farkı görmek için sözlüğe bakma ihtiyacı da hissetmeyiz. Çoğu zaman birbirinin yerine kullanırız. Siyak ve sibaktan anlarız neyi kastettiğini. Kırgın, "Bir kimseye gücenmiş, gönlü kırılmış olan" demektir. Dargın ise, "Darılmış olan, küskün" demektir. Gördüğümüz gibi iki kelime farklı anlamlara gelmektedir. Kırgınlıkta dargınlığın aksine küsme yoktur, incinme vardır. İnsan kime kırgın olur? Sevdiğine. Kırgın gibi olduğuna, geri durduğuna, mesafeli olduğuna bakmayın siz. Gözü her yerde o dostunu arar. Başına bir şey geldi mi hemen imdadına koşar. Çünkü bunlar ölümüne dosttur. Dargınlıkta ise küslük vardır. Herhangi bir yerde