Ana içeriğe atla

Dikkat! Kaygan zemin!*

Eskiden bina yapımında, kaldırım döşenmesinde, evlerin önünün peyzaj çalışmasında, okul merdivenlerinin planlanmasında uzun ömürlü, evladiyelik, sağlam ve kullanışlı olmasına dikkat edilirdi. Sağlamlık ve sağlık ön plandaydı. Yeni yapılaşma ve planlamalarda ise sağlamlık, kullanışlılık ve sağlıklı olmasından ziyade görselliğe önem verilmektedir. Bakanı hayran bırakan bir görüntü. Hz Süleyman’ın sarayını ziyarete gelen Belkıs’ın ıslak diye eteklerini topladığı güzel görüntü hakim şimdi, aklınıza gelebilecek insanın adım attığı her yerde.

Ne zararı var diyebilirsiniz bu görselliğin. Adı geçen kullanım yerleri sadece seyirlik ise itirazınızda haklı olabilirsiniz. Şimdiki göze hitap eden ve güzelliğin her türünü gösteren bu kullanım yerlerine döşenen fayans, mermer, karo vb malzemeler hep kaygan. Büyük riskler taşıyor. Bu riski kar, buz ve ıslak olduğu zamanlarda daha iyi test edebilirsiniz. İsterseniz bir deneyin. Denemesi bedava. Kazara buralardan geçmeniz ve yürümeniz gerekir de dikkatli ve sağlam basmaz, acele ederseniz kaygan zeminin kalitesine göre yüz üstü, sırt üstü düşmeniz için size yüzde yüz garanti verebilirim. Öldürme garantili değildir. Ama sizi, yaşınıza göre uzun bir süre sürüm sürüm süründürür. Çünkü ya kolunuz, ya bacağınız, ya da kalçanız kırılır. Hele bir de hava soğuk diye eliniz cebinizde yürüyorsanız Allah göstermesin düştüğünüzde başınıza ne gelebileceğini aklıma bile getirmek  istemiyorum.

Bu adam bu soğukta şaka yapıyor. Hiç zamanı değil diye düşünebilirsiniz. Başınıza gelmişse bana hak verirsiniz. İnsanlar bu tip yerlerden yürürken ölüm-kalım mücadelesi verir kaymamak için. Niceleri kıl payı kurtulur, niceleri iki seksen uzanır. Böyle yerlerde kayıp zarar gören insanlar ilgili kurumları mahkemeye verse öyle zannediyorum haklı çıkarlar. Sorumlular maddi ve manevi tazminat ödemekle karşı karşıya kalırlar. Çünkü böylesi risk taşıyan yerlerde ‘kaygan zemin’ levhasına hiç rastlamazsınız. Türkiye gibi karasal iklimin hakim olduğu, kışın şiddetli geçtiği yıllarda; soğuk, ayaz ve don olaylarının sıkça görüldüğü ülkemizde  görsellikten ziyade sağlamlık, korunma, güven ve sağlık ön planda olmalıdır. Don ve buzlanmanın ardından geriye; patlamış mermerler, yerinden çıkmış fayans ve karoları görmeniz de mümkündür. Bundan sonra belediyelerin işi ne ki, verir bir ihaleye daha. Yazın yaptığı çalışmanın ardından yeni bir tretuvar çalışması  daha başlatır, bedeli vatandaştan alınmak üzere.

İşin garibi ilkokul, ortaokul ve lise talebelerinin okuduğu okullarımız da bu tür görsellik modasından nasibini almaktadır. Hele ilköğretimde okuyan çocuklar iki metrelik bir boş yer bulsa biri diğerini kovalar, öbürü kaçar. Kayıp düşmemeleri mümkün değildir. Şu ana kadar okullarda böylesi büyük kazaların ortaya çıkmaması, çıkmayacağı anlamına gelmez. Eğer çıkarsa böyle kazalar yeni ‘İş Güvenliği Yasası’na göre işveren durumundaki okul müdürlerinin işi kül gerçekten. Okul müdürlerinin kendilerini kurtarmaları mümkün değildir. Ahiret sorusu gibi sorulara muhatap olurlar bir inceleme ve soruşturma durumunda. “Islak ve kaygan yerlere niçin ‘Kaygan zemin’ levhası asmadın? Kaygan zeminleri, özellikle merdiven vb yerler için niçin kaplama yaptırmadın? Neden şu şu tedbirleri almadın gibi.” Maazallah çocuk bir de ölürse veya  ölümle pençeleşirse yat ağla, kalk ağla artık. Alacağın cezaya mı yanarsın, ölümle pençeleşen çocuğun durumuna duyacağın vicdan azabına mı? Bu durumda yetkililer ölümlerden ölüm beğensin artık.


İster katılın, ister katılmayın görüşlerime. İster tedbir alın, ister almayın. Bilesiniz ki ben eski kafalıyım. Kaldırımlardan yürürken, merdivenlerden inip çıkarken buz pistinde yürür gibi veya sırat köprüsünden geçer gibi tir tir titreyerek geçmek istemiyorum. Rahat, sağlam, kullanışlı, güvenli ve sağlıklı zeminlerden yanayım. 21/12/2016
* 11.01.2017 tarihinde Anadolu'da Bugün gazetesinde yayımlanmıştır. 

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hutbelerde Okunan "Fîmâ kâl ev kemâ kâl" Kısmı

Cuma ve bayram namazlarına gidenlerimiz bilir. Hatip hutbeye çıkınca arada Türkçe hutbe olmak üzere başta ve sonda Arapça hutbe irat eder. Hatip ilk yani giriş kısmında içinde Allah'a hamd, peygamberimiz salavat ve kelimeyi şehadet getirir. Ardından "Ey Allah'ın kulları! Allah'tan korkun ve ona itaat edin. Şüphesiz Allah müttekiler ve işini iyi yapanları sever" der Arapça olarak. Sonra okunacak Türkçe kısma/metne temel olmak üzere Kur'an'dan ilgili bir ayet okur. Ayeti "Allah doğru söylemiştir" demek suretiyle tastikler. Akabinde bir hadis okur. Hadisi de "Rasulullah doğru söylemiştir" diyerek bitirir. Buraya kadar sorun yok. Esas sorun buradan sonra başlıyor. Sen sanırsın ki bundan sonra imam, Türkçe metni okumaya geçecek. Bizim imam, "Ve netaka habîbullâh, fîmâ kâl ev kemâ kâl" okumaya devam ediyor. Yani Allah'ın sevgili kulu bu konuda şöyle veya şunun gibi demiştir." diyor. Böyle okuyan birinden aynı konuda

Kıvrak Eğitim

— -Oğlum, niye erken geldin okuldan? — Bugün kıvrak eğitim yaptık. - — Ö ğretmenler hızlı hızlı mı ders işlediler? — Hayır, baba. Kıvrak o değil. Bir günde işlenecek dersin yarısını işlemek demektir. — Niye yarısını işliyorsunuz ki? Önemli bir durum mu var? — Öğretmenler toplantısı varmış. — Niye şimdi toplanıyorlar ki? — Çalışma  programında bugünmüş. — Oğlum daha iki gün oldu okul açılalı. Başlamışken biraz devam edilseydi de daha sonra yapsalardı, bu dediğin kıvrak eğitimi. Herkes mi böyle yapacak bugün? — Hayır, sadece ikili öğretim yapan okullar. Ama iyi oldu. Yedi saat ders işleyecektik, böylece üç ders işlendi. — -Bu toplantıyı başka zaman yapsalar olmaz mıydı? Mesela siz 15 tatili yaparken öğretmenler o yaptığı şeyi yapsalardı olmaz mıydı? — Baba, tatil o zaman. Tatilde toplantı yapılır mı? — İyi de yavrum! Size tatil. Öğretmenlere değil ki. Haydi, öğretmenler de sizin gibi yoruldular diyelim. Bir hafta tatil yapsınlar, ikinci hafta siz tatile devam eder

Kırgınlık ve dargınlık

Türkçemiz zengin dillerdendir. Bakmayın siz iki-üç yüz kelimeyle konuştuğumuza. Okuyup kelime hazinemizi geliştirmediğimizden işin kolayına kaçıyoruz. Tembelliğimizin cezasını güzel Türkçemiz çekiyor vesselam. İnce ve derin kelimelerimizin sayısı hiç az değildir. Kırgınlık ve dargınlık bunlardan biridir. Aralarında nüanslar vardır. Arasındaki farkı görmek için sözlüğe bakma ihtiyacı da hissetmeyiz. Çoğu zaman birbirinin yerine kullanırız. Siyak ve sibaktan anlarız neyi kastettiğini. Kırgın, "Bir kimseye gücenmiş, gönlü kırılmış olan" demektir. Dargın ise, "Darılmış olan, küskün" demektir. Gördüğümüz gibi iki kelime farklı anlamlara gelmektedir. Kırgınlıkta dargınlığın aksine küsme yoktur, incinme vardır. İnsan kime kırgın olur? Sevdiğine. Kırgın gibi olduğuna, geri durduğuna, mesafeli olduğuna bakmayın siz. Gözü her yerde o dostunu arar. Başına bir şey geldi mi hemen imdadına koşar. Çünkü bunlar ölümüne dosttur. Dargınlıkta ise küslük vardır. Herhangi bir yerde