Son
yıllarda sıkça dillendirdiğimiz "Değişmeyen tek şey değişimdir"
sözüdür. Zira her şey değişiyor. Bilim ve teknolojinin ilerlemesiyle değişim
daha bir hızlandı. Hiçbir şey dünkü gibi değil. Yaşam tarzımız, giyim
kuşamımız, aile yapımız, yetişme tarzımız da bu değişimden nasibini aldı.
Örf-adetler, ahlaki ilke ve değerler de değişimden etkilendi.
Günümüzde
mahalle baskısına boyun eğmeyen, anne ve babayı dinlemeyen, öğretmeni rol model
olarak almayan; toplumun yerleşik düzenini, yaşam tarzını ve değer yargılarını
iplemeyen bir nesil var. Ben bir bireyim ve özgürüm, beni bu şekilde kabul
edin. Yoksa siz bilirsiniz diyen ve özgürlüğünden ödün vermeye yanaşmayan bir
gençlik var. Farklılığını göstermek ve bir farkındalık oluşturmak için
kendisini farklı şekil ve şemailde göstermeye çalışıyor. Kah kulağına küpe
takıyor kah saçını kadın gibi uzatıyor, sakal koyuyor, değişik aksesuarlarla
kendini süslüyor, modayı takip ediyor, aldığı elbiseyi tam vücuduna göre
alıyor, bizim yediğimizi yemiyor, içtiğimizi içmiyor, TV izlemiyor; yolda,
çarşıda, araçta kimseyle konuşmuyor, kulağında kulaklık bana mısın demiyor.
Apolitik
gibi görünen bu nesil, polisten korkmuyor, askerden çekinmiyor, mülki amiri
önemsemiyor. Öğretmene beklenildiği gibi saygı göstermiyor. Anne-babaya karşı
geliyor.
Orta
yerde bizim yetişme tarzımızdan farklı bir nesil var iken biz onlara eski
gelenekleri ve saygı anlayışlarını dayatmaya çalışıyoruz. Çünkü biz saygının
alasını büyüklerimize gösterdik. Şimdi sıra onlarda diyoruz.
Veli
ve öğrenci profili farklılaşmışken öğretmen, kendisine saygı gösterecek ve
kendisini sorgulamayan veli ve öğrenci istiyor.
Vatandaş
farklılaşmış iken mülki amirler eski vatandaşı arıyor. İstiyor ki karşısında
ayak ayak üstüne atan biri olmasın.
Devlet
bile kendisini vatandaşın hizmetinde bir hizmetkar olarak görmeye başlamışken
devleti taşrada temsil edenler, hizmet yerine eskisi gibi vatandaşa ayar
vermeye çalışıyor.
Devlet
memurlarının iş yerinde ne şekilde giyineceğini belirten yönetmelik hala
yürürlükte olmasına rağmen memurlar, "sivil itaatsizlik" adı altında
okul, kamu kurum ve kuruluşlara aykırı kılık kıyafetle gidip geliyor.
Baş
döndüren bu hızlı değişime ayak uydurmak bir nevi zamanın ruhunu yakalamak,
çağı okumak, ona göre hareket etmek ve ona göre proje geliştirmek demektir.
Değilse ya oyun dışı kalırız ya da zamanın ruhu ile çatışır dururuz. Hz Ali
"Çocuğunuzu kendi zamanınıza göre değil, yaşadığı döneme göre
yetiştirin" derken öyle zannediyorum zamanın ruhuna işaret ediyordu. Bence
büyükler bu mevcut duruma bakarak zamanı anlamaya çalışsalar daha iyi ederler.
Yoksa mahcup olmaya devam ederler. Yok, eskisi gibi olsun, bunlar bizim
değerlerimizdir, yaşatalım diyorlarsa bu işi kırıp dökmeden, insanların
psikolojisini bozmadan ve onların onurlarıyla oynamadan edebince yapmalılar.
Şayet böyle yapmazlar ise kaybedenler hep kendileri olacaktır. Unutmasınlar ki
geçmiş yaşanıp bitmiştir ve dünde kaldı. Bugüne dair söyleyecekleri ve
tedavileri varsa usulünce yol göstersinler. Yoksa sussunlar... Zamanın ruhunu
yakalayabilmek, zamanı okuyabilmek, çağa uygun nesiller yetiştirmek ve
kendisini bu çağa göre uyarlamak, okumak ve okutmak ve bu işi kırıp dökmeden
yerli yerince nezaket kurallarına uyarak yapmak sadece öğretmenlerin görevi
değildir. Bu iş aynı zamanda mülki amirlerin de görevidir. İmam osurursa cemaat
ne yapar?
***26/11/2019 tarihinde Barbaros Ulu adıyla Pusula haber gazetesinde yayımlanmıştır.
***26/11/2019 tarihinde Barbaros Ulu adıyla Pusula haber gazetesinde yayımlanmıştır.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder