Ana içeriğe atla

İletişim Özürlü

Ayrı kalan insanlar bir zamanlar mektupla haberleşir, bayramlarda bayram kartı göndererek birbirlerinin bayramlarını tebrik ederlerdi. Kim bir mektup veya tebrik kartı gönderse mektubuma/kartıma cevap gelecek diye dört gözle postacıyı beklerdi. El yazısıyla özene bezene yazılan bu mektup ve kartlar insanı duygulandırdı.

Bir zamanların vazgeçilmesi olan mektuplar şimdi tarih oldu. Yerini önce ev telefonları, şimdi de cep telefonları aldı. Cep telefonlarını meramımızı anlatmanın ötesinde kullandık. Sohbet ve muhabbetimizi telefon vasıtasıyla yaptık. Son yıllarda telefonla görüşme faslı eskiye oranla biraz azaldığını düşünüyorum. Whatsapp ile haberleşme, dosya gönderme, tebrikleşme daha yaygın. Yazdığın bir metni veya fotoğrafı aynı anda yüzlerce kişiye gönderebiliyor, ortak grup kurabiliyorsun. Bu hızla, iletişim ve haberleşme için yarın ne tür bir iletişim aracı çıkar bilmiyorum ama halen whatsappın pabucu dama atılmadı. Whatsappı diğer iletişim araçlarından ayıran en önemli özelliği, iletinin karşı tarafa iletildiğini, okunduğunu biliyorsun. 

Mektup, e posta, mesaj, whatsapp hangi yol kullanılırsa kullanılsın, insan muhatabından bir geri dönüş bekler. Telefonla aradığında o anda cevap verilmiyorsa bile daha sonra dönülsün ister. Haydi diyelim ki mektup eline geçmedi, e postayı açmadı, mesajı görmemiş; cevapsız çağrıyı çocuğu telefonla oynamak suretiyle yok etmiş olabilir. Whatsapp, gönderilen mesajın okundu uyarısını bile yapıyor. Bu durumda muhataba düşen, telefonla arayarak veya mesaj yaparak cevap vermesidir. Whatsapp mesajı derken rutin fotoğraflı bayram, cuma, belli gün ve hafta mesajlarını kastetmiyorum. Bunlara cevap verilmeyebilir. Bilgi veren, bilgi isteyen mesajlara cevap vermek, geri dönüş yapmak gerekmez mi? Mesajını bir güzel okuyor. Fakat tık yok. Kimsin, necisin, ölü müsün demek yok. Ha duvara mesaj yazmışsın ha böylesine. Bu ne demektir? Ben seni ve mesajını muhatap almıyorum, seni önemsemiyorum demektir. Bu aymaz tipleri ben, beyin ölümü gerçekleşmiş fişe takılı olarak bitkisel hayat yaşayan ölülere benzetiyorum.

Böyleleri eksik değil. Ne telefonuna bakar ne dönüş yapar. Aslında suç bu tiplerde değil, bunları muhatap alanda.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hutbelerde Okunan "Fîmâ kâl ev kemâ kâl" Kısmı

Cuma ve bayram namazlarına gidenlerimiz bilir. Hatip hutbeye çıkınca arada Türkçe hutbe olmak üzere başta ve sonda Arapça hutbe irat eder. Hatip ilk yani giriş kısmında içinde Allah'a hamd, peygamberimiz salavat ve kelimeyi şehadet getirir. Ardından "Ey Allah'ın kulları! Allah'tan korkun ve ona itaat edin. Şüphesiz Allah müttekiler ve işini iyi yapanları sever" der Arapça olarak. Sonra okunacak Türkçe kısma/metne temel olmak üzere Kur'an'dan ilgili bir ayet okur. Ayeti "Allah doğru söylemiştir" demek suretiyle tastikler. Akabinde bir hadis okur. Hadisi de "Rasulullah doğru söylemiştir" diyerek bitirir. Buraya kadar sorun yok. Esas sorun buradan sonra başlıyor. Sen sanırsın ki bundan sonra imam, Türkçe metni okumaya geçecek. Bizim imam, "Ve netaka habîbullâh, fîmâ kâl ev kemâ kâl" okumaya devam ediyor. Yani Allah'ın sevgili kulu bu konuda şöyle veya şunun gibi demiştir." diyor. Böyle okuyan birinden aynı konuda

Kıvrak Eğitim

— -Oğlum, niye erken geldin okuldan? — Bugün kıvrak eğitim yaptık. - — Ö ğretmenler hızlı hızlı mı ders işlediler? — Hayır, baba. Kıvrak o değil. Bir günde işlenecek dersin yarısını işlemek demektir. — Niye yarısını işliyorsunuz ki? Önemli bir durum mu var? — Öğretmenler toplantısı varmış. — Niye şimdi toplanıyorlar ki? — Çalışma  programında bugünmüş. — Oğlum daha iki gün oldu okul açılalı. Başlamışken biraz devam edilseydi de daha sonra yapsalardı, bu dediğin kıvrak eğitimi. Herkes mi böyle yapacak bugün? — Hayır, sadece ikili öğretim yapan okullar. Ama iyi oldu. Yedi saat ders işleyecektik, böylece üç ders işlendi. — -Bu toplantıyı başka zaman yapsalar olmaz mıydı? Mesela siz 15 tatili yaparken öğretmenler o yaptığı şeyi yapsalardı olmaz mıydı? — Baba, tatil o zaman. Tatilde toplantı yapılır mı? — İyi de yavrum! Size tatil. Öğretmenlere değil ki. Haydi, öğretmenler de sizin gibi yoruldular diyelim. Bir hafta tatil yapsınlar, ikinci hafta siz tatile devam eder

Kırgınlık ve dargınlık

Türkçemiz zengin dillerdendir. Bakmayın siz iki-üç yüz kelimeyle konuştuğumuza. Okuyup kelime hazinemizi geliştirmediğimizden işin kolayına kaçıyoruz. Tembelliğimizin cezasını güzel Türkçemiz çekiyor vesselam. İnce ve derin kelimelerimizin sayısı hiç az değildir. Kırgınlık ve dargınlık bunlardan biridir. Aralarında nüanslar vardır. Arasındaki farkı görmek için sözlüğe bakma ihtiyacı da hissetmeyiz. Çoğu zaman birbirinin yerine kullanırız. Siyak ve sibaktan anlarız neyi kastettiğini. Kırgın, "Bir kimseye gücenmiş, gönlü kırılmış olan" demektir. Dargın ise, "Darılmış olan, küskün" demektir. Gördüğümüz gibi iki kelime farklı anlamlara gelmektedir. Kırgınlıkta dargınlığın aksine küsme yoktur, incinme vardır. İnsan kime kırgın olur? Sevdiğine. Kırgın gibi olduğuna, geri durduğuna, mesafeli olduğuna bakmayın siz. Gözü her yerde o dostunu arar. Başına bir şey geldi mi hemen imdadına koşar. Çünkü bunlar ölümüne dosttur. Dargınlıkta ise küslük vardır. Herhangi bir yerde