Ana içeriğe atla

Gündelik Hayata Dair Alıcısına Öğütler *

Aşağıda yazacaklarım tecrübe ile sabit olmuş ve olması muhtemel hayatın içinden olaylardır. Tedbir almaz isen başına gelmesi mukadderdir. Bana bir şey olmaz deyip burnunun dikine gidersen bir acı tecrübe de sen elde etmiş olursun. Böylece yaşayarak tecrübe etme işine bir katkın olmuş olur.

*Çarşı pazara çıkacağım vakit evden abdestli çık. Zira abdest müminin silahıdır aynı zamanda. Umum yerlerde ve cami şadırvanlarında abdest almaya kalkma. Farz edelim ki bir umum yerde abdest almak durumunda kaldın. Sakın ola ki ceketini, hırkanı arka taraftaki sütuna çakılmış askılığa asma. Ceketini omzuna koy. Kolunda saatin, parmağında yüzüğün varsa âdetim diye çıkarıp şadırvanın oturağına veya önündeki yerlere koyma. Ceketini asar, saat ve yüzüğünü koyarsan ne olur? Sen kuru yer kalmasın diye abdest azalarını bir güzel yıkarken kaşla göz arasında koyduklarını biri alır gider ya da unutur gidersin. Sonra ceketim, saatim, yüzüğüm nerede diye kıvranır durursun. Abdest aldığına pişman olursun. Nereden geldim ben buraya dersin. Son pişmanlık fayda vermez. Zira giden gelmez. İlla çıkaracaksan ne var yok, hepsini pantolonunun cebine koy. Şadırvanın etrafında dolaşanları kendin gibi dini bütün sanma. Etrafın senin gibi iyiler kadar benim gibi iyi görünümlü kötülerle dolu.
*Abdestini aldın veya abdestin vardı, namaz kılmak için camiye girdin. Ayakkabının bir tekini bir yere, diğerini başka bir yere koy ki ayakkabım çalınır mı diye gözün arkada kalmasın. Zaten koyduğum yeri bulamıyorum, ayrı ayrı koyduğum yerleri hiç bulamam dersen kaliteli ve sağlam ayakkabı ile camiye gitme. Giydiğin ayakkabı boyalı ve bakımlı olmasın. Hatta yırtık olması, arkasına basılı olması tercihin olsun. Yoksa ayakkabının yerinde yeller eser. 
*Çarşıya çıktığın zaman soluklanmak ve biraz vakit geçirmek için lüks görünümlü yerlere girip çay içmeye kalkma. Bunun yerine esnaf çay ocaklarını tercih et. Hem esnaf çay ocağının çayı daha lezzetli ve tazedir. Öyle ben ayakaltında oturamam, lüks görünümlü yerlerde oturacağım, benim sosyeteden nerem eksik deyip görünümü cafcaflı yerlere oturur, çay içmeye kalkarsan ne menem bir yere oturduğunu çay parası ödemeye gidince anlarsın. Ödediğin çay parası evlat acısı gibi koyar. Adam sana çay değil, mevki satmıştır. İçtiğin çay çok da sadra şifa olmamıştır. Zira ağzının tadını da bozmuştur.
*Alışveriş yapacağın zaman fiyatı belli, etiketi yazılı firmaları tercih et. Fiyatını beğendiğini al, kasaya varırken ne ödeyeceğini bil. Fiyatı, işyeri sahibinin iki dudağı arasında olan ve "Sana şu kadara olur" türü alışveriş yerlerinden mümkünse alışveriş yapma.
*Hastane, otogar, gar gibi yerlere giderken temkinli git. Böyle yerlerden kolay kolay alışveriş yapma. Bir şey alacaksan da fiyatı her yerde aynı olan ürünlerden al. Yok, ben gittiğim bu yerlerden de alışveriş yaparım, kimse beni bu yolumdan alıkoyamaz dersen, sen bilirsin. Ama unutma ki buralar kirasına ortak arayan yerlerdir.

* 07/12/2019 tarihinde Anadolu'da Bugün gazetesinde yayımlanmıştır.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hutbelerde Okunan "Fîmâ kâl ev kemâ kâl" Kısmı

Cuma ve bayram namazlarına gidenlerimiz bilir. Hatip hutbeye çıkınca arada Türkçe hutbe olmak üzere başta ve sonda Arapça hutbe irat eder. Hatip ilk yani giriş kısmında içinde Allah'a hamd, peygamberimiz salavat ve kelimeyi şehadet getirir. Ardından "Ey Allah'ın kulları! Allah'tan korkun ve ona itaat edin. Şüphesiz Allah müttekiler ve işini iyi yapanları sever" der Arapça olarak. Sonra okunacak Türkçe kısma/metne temel olmak üzere Kur'an'dan ilgili bir ayet okur. Ayeti "Allah doğru söylemiştir" demek suretiyle tastikler. Akabinde bir hadis okur. Hadisi de "Rasulullah doğru söylemiştir" diyerek bitirir. Buraya kadar sorun yok. Esas sorun buradan sonra başlıyor. Sen sanırsın ki bundan sonra imam, Türkçe metni okumaya geçecek. Bizim imam, "Ve netaka habîbullâh, fîmâ kâl ev kemâ kâl" okumaya devam ediyor. Yani Allah'ın sevgili kulu bu konuda şöyle veya şunun gibi demiştir." diyor. Böyle okuyan birinden aynı konuda

Kıvrak Eğitim

— -Oğlum, niye erken geldin okuldan? — Bugün kıvrak eğitim yaptık. - — Ö ğretmenler hızlı hızlı mı ders işlediler? — Hayır, baba. Kıvrak o değil. Bir günde işlenecek dersin yarısını işlemek demektir. — Niye yarısını işliyorsunuz ki? Önemli bir durum mu var? — Öğretmenler toplantısı varmış. — Niye şimdi toplanıyorlar ki? — Çalışma  programında bugünmüş. — Oğlum daha iki gün oldu okul açılalı. Başlamışken biraz devam edilseydi de daha sonra yapsalardı, bu dediğin kıvrak eğitimi. Herkes mi böyle yapacak bugün? — Hayır, sadece ikili öğretim yapan okullar. Ama iyi oldu. Yedi saat ders işleyecektik, böylece üç ders işlendi. — -Bu toplantıyı başka zaman yapsalar olmaz mıydı? Mesela siz 15 tatili yaparken öğretmenler o yaptığı şeyi yapsalardı olmaz mıydı? — Baba, tatil o zaman. Tatilde toplantı yapılır mı? — İyi de yavrum! Size tatil. Öğretmenlere değil ki. Haydi, öğretmenler de sizin gibi yoruldular diyelim. Bir hafta tatil yapsınlar, ikinci hafta siz tatile devam eder

Kırgınlık ve dargınlık

Türkçemiz zengin dillerdendir. Bakmayın siz iki-üç yüz kelimeyle konuştuğumuza. Okuyup kelime hazinemizi geliştirmediğimizden işin kolayına kaçıyoruz. Tembelliğimizin cezasını güzel Türkçemiz çekiyor vesselam. İnce ve derin kelimelerimizin sayısı hiç az değildir. Kırgınlık ve dargınlık bunlardan biridir. Aralarında nüanslar vardır. Arasındaki farkı görmek için sözlüğe bakma ihtiyacı da hissetmeyiz. Çoğu zaman birbirinin yerine kullanırız. Siyak ve sibaktan anlarız neyi kastettiğini. Kırgın, "Bir kimseye gücenmiş, gönlü kırılmış olan" demektir. Dargın ise, "Darılmış olan, küskün" demektir. Gördüğümüz gibi iki kelime farklı anlamlara gelmektedir. Kırgınlıkta dargınlığın aksine küsme yoktur, incinme vardır. İnsan kime kırgın olur? Sevdiğine. Kırgın gibi olduğuna, geri durduğuna, mesafeli olduğuna bakmayın siz. Gözü her yerde o dostunu arar. Başına bir şey geldi mi hemen imdadına koşar. Çünkü bunlar ölümüne dosttur. Dargınlıkta ise küslük vardır. Herhangi bir yerde