Ana içeriğe atla

"Allah Beni Affetsin!"

Bir zaman birileriyle birlikte iş tut, bir dediklerini iki etme, her yere onlardan yerleştir, istedikleri her şeyi onlara ver, "Ne istedilerse verdim, Allah beni affetsin" deyip işin içinden sıyrıl. Sonra onlarla mücadele etmeden önce yapıyı "Altı ibadet, ortası ticaret, üstü ihanet" şeklinde tasnif et. "İbadet kesimi masumdur, onlara zarar vermeyeceğim" de. Ardından ihanet şebekesini elde edemeyince kendi yapıp ettiklerini ve söylediklerini unutup altı ibadet dediğin kesimle mücadeleye hız ver.

Üç yıllık mücadelenin sonunda ortaya çıkan fatura ağır. Binlerce insan KHK ile ihraç edildi. Binler yargılandı ve damgalandı. Çoğu ceza aldı. Ceza almayıp berat veya takipsizlik alanlar oluşturulan OHAL komisyonu marifetiyle görevlerine başlatılmadı. Kamuda çalışan insanlar geriye dönük didik didik incelenip soruşturuldu. Geçmişte suç kabul edilmeyen birçok şeyler suç kapsamına alındı.

Kamudan ihraç edilenleri inceleyen OHAL komisyonu göreve geri dönmelerine imkan vermedi. Çoğu özel sektörde iş bulamadı, açlığa terk edildi. İhraç edilenlerle birlikte aileleri de cezalandırıldı.

Kamuda yeni göreve bağlayacaklar için sözlü mülakat kriteri getirildi. Yazılı sınav kriterinin bir anlamı kalmadı. Göreve başlamayı hak edenler sular süren güvenlik soruşturmasına tabi tutuldu.

Operasyonlar hiç hız kesmedi. Hemen hemen her gün birkaç ilde operasyon düzenlendi. Herkes birbirinden şüphelenmeye başladı. Yapıya mensup olmayanlar bile yapı ile suçlanır oldu. Muhalif olanlara FETÖ'cülerin ağzı ile konuşuyorsun dendi. Bir kişiyi yerinden etmenin yolu açıldı. En hafif suçlama FETÖ ile mücadelede pasif kaldı, göz yumdu dendi.

Tüm bu mücadele verilirken içlerinde mağdur olup olmayacağına inanılmadı. Mağdur varsa da geri döner dendi. Kimi aylarca açıkta kaldıktan sonra görevine döndürüldü. Masum olduğu halde görevine geri dönenlerin içinde bir kırgınlık kaldı. Göreve geri dönenlere etrafı "işini halletti, geri döndü" gözüyle baktı.

Mücadele hep alt kesim ile yapılyor sözüne kimse kulak vermedi. Bunların eline imkan geçseydi neler yapardı dendi.

Kimse masum olduğuna inandığı kişilerin yanında durmadı, referans olmadı. Çünkü herkes "Biz de mimleniriz" korkusu sardı.

Sonuç olarak aileleriyle birlikte milyonlara varan bir kesim suçlu bulundu. İçimizde yaşamaya devam ediyorlar. Çoğu içlerine kapanmış durumda. Bu tip suçlu kimseler 15 Temmuz'da süç üstü yakalansalar ettiklerini bulsunlar dersin. Darbeyi savunsalar canları cehenneme dersin. Zira kimse böylelerine acımaz. Ama yapının şu ya da bu şekilde altında yer almış, darbeden haberi olmayan ve darbeyi tasvip etmeyen ibadet kesimi cezalandırılıyor bugün. Acaba ediyorum, bunlar da "Ne dedilerse yaptık, Allah bizi affetsin" deseler bunlar da kurtulur mu idi? Benimki de laf işte.


Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hutbelerde Okunan "Fîmâ kâl ev kemâ kâl" Kısmı

Cuma ve bayram namazlarına gidenlerimiz bilir. Hatip hutbeye çıkınca arada Türkçe hutbe olmak üzere başta ve sonda Arapça hutbe irat eder. Hatip ilk yani giriş kısmında içinde Allah'a hamd, peygamberimiz salavat ve kelimeyi şehadet getirir. Ardından "Ey Allah'ın kulları! Allah'tan korkun ve ona itaat edin. Şüphesiz Allah müttekiler ve işini iyi yapanları sever" der Arapça olarak. Sonra okunacak Türkçe kısma/metne temel olmak üzere Kur'an'dan ilgili bir ayet okur. Ayeti "Allah doğru söylemiştir" demek suretiyle tastikler. Akabinde bir hadis okur. Hadisi de "Rasulullah doğru söylemiştir" diyerek bitirir. Buraya kadar sorun yok. Esas sorun buradan sonra başlıyor. Sen sanırsın ki bundan sonra imam, Türkçe metni okumaya geçecek. Bizim imam, "Ve netaka habîbullâh, fîmâ kâl ev kemâ kâl" okumaya devam ediyor. Yani Allah'ın sevgili kulu bu konuda şöyle veya şunun gibi demiştir." diyor. Böyle okuyan birinden aynı konuda

Kıvrak Eğitim

— -Oğlum, niye erken geldin okuldan? — Bugün kıvrak eğitim yaptık. - — Ö ğretmenler hızlı hızlı mı ders işlediler? — Hayır, baba. Kıvrak o değil. Bir günde işlenecek dersin yarısını işlemek demektir. — Niye yarısını işliyorsunuz ki? Önemli bir durum mu var? — Öğretmenler toplantısı varmış. — Niye şimdi toplanıyorlar ki? — Çalışma  programında bugünmüş. — Oğlum daha iki gün oldu okul açılalı. Başlamışken biraz devam edilseydi de daha sonra yapsalardı, bu dediğin kıvrak eğitimi. Herkes mi böyle yapacak bugün? — Hayır, sadece ikili öğretim yapan okullar. Ama iyi oldu. Yedi saat ders işleyecektik, böylece üç ders işlendi. — -Bu toplantıyı başka zaman yapsalar olmaz mıydı? Mesela siz 15 tatili yaparken öğretmenler o yaptığı şeyi yapsalardı olmaz mıydı? — Baba, tatil o zaman. Tatilde toplantı yapılır mı? — İyi de yavrum! Size tatil. Öğretmenlere değil ki. Haydi, öğretmenler de sizin gibi yoruldular diyelim. Bir hafta tatil yapsınlar, ikinci hafta siz tatile devam eder

Kırgınlık ve dargınlık

Türkçemiz zengin dillerdendir. Bakmayın siz iki-üç yüz kelimeyle konuştuğumuza. Okuyup kelime hazinemizi geliştirmediğimizden işin kolayına kaçıyoruz. Tembelliğimizin cezasını güzel Türkçemiz çekiyor vesselam. İnce ve derin kelimelerimizin sayısı hiç az değildir. Kırgınlık ve dargınlık bunlardan biridir. Aralarında nüanslar vardır. Arasındaki farkı görmek için sözlüğe bakma ihtiyacı da hissetmeyiz. Çoğu zaman birbirinin yerine kullanırız. Siyak ve sibaktan anlarız neyi kastettiğini. Kırgın, "Bir kimseye gücenmiş, gönlü kırılmış olan" demektir. Dargın ise, "Darılmış olan, küskün" demektir. Gördüğümüz gibi iki kelime farklı anlamlara gelmektedir. Kırgınlıkta dargınlığın aksine küsme yoktur, incinme vardır. İnsan kime kırgın olur? Sevdiğine. Kırgın gibi olduğuna, geri durduğuna, mesafeli olduğuna bakmayın siz. Gözü her yerde o dostunu arar. Başına bir şey geldi mi hemen imdadına koşar. Çünkü bunlar ölümüne dosttur. Dargınlıkta ise küslük vardır. Herhangi bir yerde