Ana içeriğe atla

Çocukları Hayatın İçinden Yetiştirmek

Çocuk yetiştirmede oturmuş bir kıstasımız yok. Ki olmaması da lazım. Çünkü bir insan yönetimi diyebileceğimiz çocuk yetiştiriciliği de başlı başına bir alandır. Küçük olsun, büyük olsun, insanın olduğu yerde formüller bir işe yaramaz. Çünkü her çocuk veya insan keşfedilmeyi bekleyen kapalı bir kutudur.  

Çocuk yetiştirmede izlediğimiz yolların bir kısmını kısaca ifade etmek isterim:

1. Aşırı korumacılık: Her istediğini yapmak, her imkanı sağlamak, onu el-bebek gül bebek büyütmek, sorumluluğunu üstlenmesi için yaşına uygun iş vermemek, uğruna saçımızı süpürge etmek; ben çektim, çocuğum çekmesin demek, elini sıcak sudan soğuk suya değdirmemek…Bu çocuğumuzdan tek istediğimiz okumasıdır. Okuyup kendini kurtarması. Bunun için en iyi okul en iyi öğretmen en iyi etüt merkezini seçeriz ve en iyi yardımcı kaynakları alırız. Bir veya birkaç dersten eksiklikleri varsa gerekirse özel dersler aldırırız. Çocuğumuz okuyacak ve emsallerine fark atacak, derece yapacak ve okul bittikten sonra yüksek maaşlı, iş garantisi olan ve kendini yormayacağı bir işte çalışacak. Bir de çalışan eşi oldu mu, tamam. Daha ne isteriz. Çoğu anne ve babanın uyguladığı bu tür çocuk yetiştiriciliğinde murat edilen, çocuğun bir bordro mahkumu olmasını sağlamak. Sınav odaklı çocuk yetiştirmedir bunu adı. Bunlara test çocuğu da diyebiliriz. Çocuk ne kadar çok soru çözer ve ne kadar fazla net bırakırsa o çocuk gelecek vadeden iyi bir çocuktur. Hayattan kopuk bu çocuk yetiştiriciliğinde çocuğun meskeni ev, okul ve etüt üçgenidir.

2.Saldım çayıra, Mevla’m kayıra mentalitesiyle çocuğu kendi haline bırakmak. Çocuk okumuştur, okumamıştır, kırmıştır, dökmüştür. Problem değil. İçeride, dışarıda, her yerdedir bu çocuk. Bu ilgisiz aile çocuğu, kendi kurallarını kendi koyar. Okulda dersleri iyi değildir ve sınıfın düzenini bozma potansiyeli vardır. Çocuğun kırdığı yumurta kırkı geçerse, çocuğu terbiye etmek için ailenin başvurduğu tek terbiye yöntemi dayaktır. Önceleri dayaktan korkan bu çocuk tipi, bir müddet sonra “Nasılsa yiyeceğim iki tokat. O da yemediğim bir şey mi” diyerek gününü gün etmeye çalışır. Baskıcı aile diyebiliriz buna.

3.Çoğu parçalanmış aile çocukları. Bunlar iki arada bir derede kalmış kesimdir. Çocuk duygularını ya içine atar, içine kapanır ya da dışa vurur. Bu tip çocukların iç dünyası farklıdır. Hayata küsebilir, isyanlara da oynayabilirler.

Çocuk yetiştirme bu yazdıklarımdan ibaret değil. Zira her ev ayrı bir okul ayrı bir dünyadır. Niyetim kısaca değinmekti. Gördüğünüz gibi üç madde ile sayfamı doldurdum. Yazımın bundan sonraki kısmında çocuk yetiştirmede ne yapabiliriz, bunun üzerine kafa yoracağım. Hangi aile tipi olursak olalım, çocukları hayata hazırlamayı esas almamız lazım diye düşünüyorum. Bildiğiniz gibi zorunlu öğretimin 12 yıla çıkarılması ile birlikte çocuklarımız ilköğretimi örgün, liseyi de örgün, çıraklık veya açıktan okumak zorunda. Hayata hazırlamak derken kastım, çocuğumuzu ister örgün ister yaygın şekilde okutalım, onları eğitim ve öğretimin her safhasında hayata hazırlamak lazım. Çünkü hayat okuldan ibaret değil. Dışarıdaki hayat okuldan çok farklıdır. Çocuklarımızı tek yönlü yetiştirmekten ziyade birden fazla seçenekli yetiştirelim. Ne demek istiyorum? Çocuğumuz okurken aynı zamanda hafta sonları ve yaz tatillerinde onlara sorumluluk verelim. Bir esnafın yanında getir-götür işi yapabilir; mendil, simit, mısır vb satabilir, önüne koyduğu baskül ile gelip geçeni tartabilir. Örnekleri çoğaltabiliriz. Çocuğumuza bu tür işleri yaptırırken çocuk para kazansın, aile bütçesine katkıda bulunsun niyetinde değilim. Gerekirse aile bütçesine katkıda da bulunabilir, kendi el harçlığını da çıkarabilir. Böyle yapmakla çocuklarımız hayatı öğrensin, hayatın okuldan ibaret olmadığını, hayatın zorluğunu yaşayarak öğrensin istiyorum. Okul bittikten sonra herhangi bir yere atanamazsa veya atandı, atandığı yerde tutunamadı ya da bu işini yapmak istemiyor diyelim. Çocuk işsizim, bu yaşta ben ne yapacağım diye düşünmez. Küçükken ufak tefek şeyleri satarak toplum içine çıkan ve öz güveni olan çocuk her nerede olursa olsun, ekmeğini taştan çıkartır. Yeter ki okurken onların hayata dönük yetişmesine imkan verelim.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hutbelerde Okunan "Fîmâ kâl ev kemâ kâl" Kısmı

Cuma ve bayram namazlarına gidenlerimiz bilir. Hatip hutbeye çıkınca arada Türkçe hutbe olmak üzere başta ve sonda Arapça hutbe irat eder. Hatip ilk yani giriş kısmında içinde Allah'a hamd, peygamberimiz salavat ve kelimeyi şehadet getirir. Ardından "Ey Allah'ın kulları! Allah'tan korkun ve ona itaat edin. Şüphesiz Allah müttekiler ve işini iyi yapanları sever" der Arapça olarak. Sonra okunacak Türkçe kısma/metne temel olmak üzere Kur'an'dan ilgili bir ayet okur. Ayeti "Allah doğru söylemiştir" demek suretiyle tastikler. Akabinde bir hadis okur. Hadisi de "Rasulullah doğru söylemiştir" diyerek bitirir. Buraya kadar sorun yok. Esas sorun buradan sonra başlıyor. Sen sanırsın ki bundan sonra imam, Türkçe metni okumaya geçecek. Bizim imam, "Ve netaka habîbullâh, fîmâ kâl ev kemâ kâl" okumaya devam ediyor. Yani Allah'ın sevgili kulu bu konuda şöyle veya şunun gibi demiştir." diyor. Böyle okuyan birinden aynı konuda

Kıvrak Eğitim

— -Oğlum, niye erken geldin okuldan? — Bugün kıvrak eğitim yaptık. - — Ö ğretmenler hızlı hızlı mı ders işlediler? — Hayır, baba. Kıvrak o değil. Bir günde işlenecek dersin yarısını işlemek demektir. — Niye yarısını işliyorsunuz ki? Önemli bir durum mu var? — Öğretmenler toplantısı varmış. — Niye şimdi toplanıyorlar ki? — Çalışma  programında bugünmüş. — Oğlum daha iki gün oldu okul açılalı. Başlamışken biraz devam edilseydi de daha sonra yapsalardı, bu dediğin kıvrak eğitimi. Herkes mi böyle yapacak bugün? — Hayır, sadece ikili öğretim yapan okullar. Ama iyi oldu. Yedi saat ders işleyecektik, böylece üç ders işlendi. — -Bu toplantıyı başka zaman yapsalar olmaz mıydı? Mesela siz 15 tatili yaparken öğretmenler o yaptığı şeyi yapsalardı olmaz mıydı? — Baba, tatil o zaman. Tatilde toplantı yapılır mı? — İyi de yavrum! Size tatil. Öğretmenlere değil ki. Haydi, öğretmenler de sizin gibi yoruldular diyelim. Bir hafta tatil yapsınlar, ikinci hafta siz tatile devam eder

Kırgınlık ve dargınlık

Türkçemiz zengin dillerdendir. Bakmayın siz iki-üç yüz kelimeyle konuştuğumuza. Okuyup kelime hazinemizi geliştirmediğimizden işin kolayına kaçıyoruz. Tembelliğimizin cezasını güzel Türkçemiz çekiyor vesselam. İnce ve derin kelimelerimizin sayısı hiç az değildir. Kırgınlık ve dargınlık bunlardan biridir. Aralarında nüanslar vardır. Arasındaki farkı görmek için sözlüğe bakma ihtiyacı da hissetmeyiz. Çoğu zaman birbirinin yerine kullanırız. Siyak ve sibaktan anlarız neyi kastettiğini. Kırgın, "Bir kimseye gücenmiş, gönlü kırılmış olan" demektir. Dargın ise, "Darılmış olan, küskün" demektir. Gördüğümüz gibi iki kelime farklı anlamlara gelmektedir. Kırgınlıkta dargınlığın aksine küsme yoktur, incinme vardır. İnsan kime kırgın olur? Sevdiğine. Kırgın gibi olduğuna, geri durduğuna, mesafeli olduğuna bakmayın siz. Gözü her yerde o dostunu arar. Başına bir şey geldi mi hemen imdadına koşar. Çünkü bunlar ölümüne dosttur. Dargınlıkta ise küslük vardır. Herhangi bir yerde