Ana içeriğe atla

Tedarik Sıkıntısı *

Artan hayat pahalılığı ile ilgili son günlerde bir "tedarik sıkıntısı" teranesidir gidiyor. Evet, bir tedarik sıkıntısı var. Üretilenler ve çıkarılanlar, tüketilenle orantılı yani arz talebi karşılamadığı için bu da ister istemez piyasaları vuruyor ve bize zam olarak dönüyor. Kıt kanaat geçinen dar gelirlinin beli de bu vesileyle iyice bükülüyor. 

Dünyayı bilmem ama bizdeki hayat pahalılığının yegane sebebi tek başına tedarik sıkıntısı olmasa gerek diye düşünüyorum. Çünkü bunda cari açık, kamu disiplininden uzaklaşma, tasarruf etmeme, çok seçim yapma, seçimlerde seçim ekonomisi uygulama, TL'nin diğer paralara göre daha fazla değer kaybetmesi, Merkez Bankasının diğer ülkeler gibi karşılıksız para basması gibi başka sebepler var. Ekonomik dar boğaz 2018'de kendini göstermişti zaten. 

Gelelim tekrar tedarik sıkıntısına. Bu tedarik sıkıntısı ne demek? Dünyada yeraltı ve yerüstü kaynaklarda bir sıkıntı mı var? Yani kaynaklar bitiyor mu? Kaynaklarda eskiye oranla bir azalma söz konusu ise de mevcut kaynaklar hala insanlığa yetecek kadardır. Ki bitse bile insanlık başka kaynaklar bulmak zorunda. Çünkü canlıyı yaratan Allah yeraltında ve yerüstü de insanı ve diğer canlıları besleyecek sayısız nimetler yaratmıştır. 

O zaman dünyanın yaşadığı bu tedarik sıkıntısının sebebi ne? Sebebi, hepimizin bildiği gibi 2019 yılından beri bizden bir parça olan başımızın belası covit-19 salgını bahane gösterilerek salgından korunmak amacıyla çoğu sektörde üretimin durdurulması ya da yavaşlatılmasıdır. İki yıl boyunca "Evde kal" denerek insanlar evlere tıkıldı. Adeta türkü çığırıldı. Eve girmek istemeyenler topa tutuldu. Haliyle insanlar ve işletmeler eve tıkılınca üretim yapılmadı. Bu süreçte devletler bol bol para bastı, hastalığı en aza indireceğim diye uğraştı. Devletler bastığı parayı, işletmesini kapattığı esnafa harçlık olarak verdi. Bu süreçte doğru dürüst vergi almadı, vergileri öteledi. Aşı bir çıksın diye umutla bekledi durdu. Sadece belli sektörlerin iş yaptığı bu süreçte adeta piyasa ve hayat durduruldu. 

Geldiğimiz noktada bulunan aşı -adayları- pek sadra şifa olmadı. Aşı olanlar bile hastalanmaya devam ediyor. Ölümler hız kesmeden devam ediyor ve devletler kapanmadan bahsetmiyor. İyi ki bahsetmiyorlar. Yoksa üretim olmayınca dünya açlıkla karşı karşıya kalacaktı. 

Hangisi doğruydu bunun? İki yıl boyunca neredeyse hayatı durdurup insanları evlerine kapatmak mıydı yoksa şimdiki gibi hastalığa rağmen yasaktan bahsetmeyip insanları ve işyerlerini serbest bırakmak mıydı? Doğrusu serbest bırakmaktı ama bunun için devletler çok geç kaldı. Basra harap olduktan sonra bu yanlıştan vazgeçildi. İşin garibi hiçbir devlet de iki yıl boyunca hastalığı bahane ederek boşu boşuna insanları eve tıkmışız, şimdi bunun ceremesini çekiyoruz demedi. Hepimizin bildiği gibi şimdi hayat salgına rağmen devam ediyor.

Devlet yetkilileri de ABD'yi yeniden keşfetmiş gibi mevcut sıkıntılar için tedarik sıkıntısına dikkat çekiyorlar. Ne bekliyorlardı ki? Güllük gülistanlık bir hayat mı? Maalesef bunun tek müsebbibi, gidişatın akıbetini düşünmeden devletlerin kısıtlılığa gitmesiydi. Hata yaptık, oyuna geldik, düşünemedik demedikleri gibi mevcut durumu da üzerlerine almıyorlar. Hoş, bu aşamadan sonra özür dileseler de özürleri kabahatlerinden büyük olurdu. 

*29/10/2021 tarihinde Barbaros ULU adıyla Anadolu'da Bugün gazetesinde yayımlanmıştır.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hutbelerde Okunan "Fîmâ kâl ev kemâ kâl" Kısmı

Cuma ve bayram namazlarına gidenlerimiz bilir. Hatip hutbeye çıkınca arada Türkçe hutbe olmak üzere başta ve sonda Arapça hutbe irat eder. Hatip ilk yani giriş kısmında içinde Allah'a hamd, peygamberimiz salavat ve kelimeyi şehadet getirir. Ardından "Ey Allah'ın kulları! Allah'tan korkun ve ona itaat edin. Şüphesiz Allah müttekiler ve işini iyi yapanları sever" der Arapça olarak. Sonra okunacak Türkçe kısma/metne temel olmak üzere Kur'an'dan ilgili bir ayet okur. Ayeti "Allah doğru söylemiştir" demek suretiyle tastikler. Akabinde bir hadis okur. Hadisi de "Rasulullah doğru söylemiştir" diyerek bitirir. Buraya kadar sorun yok. Esas sorun buradan sonra başlıyor. Sen sanırsın ki bundan sonra imam, Türkçe metni okumaya geçecek. Bizim imam, "Ve netaka habîbullâh, fîmâ kâl ev kemâ kâl" okumaya devam ediyor. Yani Allah'ın sevgili kulu bu konuda şöyle veya şunun gibi demiştir." diyor. Böyle okuyan birinden aynı konuda

Kıvrak Eğitim

— -Oğlum, niye erken geldin okuldan? — Bugün kıvrak eğitim yaptık. - — Ö ğretmenler hızlı hızlı mı ders işlediler? — Hayır, baba. Kıvrak o değil. Bir günde işlenecek dersin yarısını işlemek demektir. — Niye yarısını işliyorsunuz ki? Önemli bir durum mu var? — Öğretmenler toplantısı varmış. — Niye şimdi toplanıyorlar ki? — Çalışma  programında bugünmüş. — Oğlum daha iki gün oldu okul açılalı. Başlamışken biraz devam edilseydi de daha sonra yapsalardı, bu dediğin kıvrak eğitimi. Herkes mi böyle yapacak bugün? — Hayır, sadece ikili öğretim yapan okullar. Ama iyi oldu. Yedi saat ders işleyecektik, böylece üç ders işlendi. — -Bu toplantıyı başka zaman yapsalar olmaz mıydı? Mesela siz 15 tatili yaparken öğretmenler o yaptığı şeyi yapsalardı olmaz mıydı? — Baba, tatil o zaman. Tatilde toplantı yapılır mı? — İyi de yavrum! Size tatil. Öğretmenlere değil ki. Haydi, öğretmenler de sizin gibi yoruldular diyelim. Bir hafta tatil yapsınlar, ikinci hafta siz tatile devam eder

Kırgınlık ve dargınlık

Türkçemiz zengin dillerdendir. Bakmayın siz iki-üç yüz kelimeyle konuştuğumuza. Okuyup kelime hazinemizi geliştirmediğimizden işin kolayına kaçıyoruz. Tembelliğimizin cezasını güzel Türkçemiz çekiyor vesselam. İnce ve derin kelimelerimizin sayısı hiç az değildir. Kırgınlık ve dargınlık bunlardan biridir. Aralarında nüanslar vardır. Arasındaki farkı görmek için sözlüğe bakma ihtiyacı da hissetmeyiz. Çoğu zaman birbirinin yerine kullanırız. Siyak ve sibaktan anlarız neyi kastettiğini. Kırgın, "Bir kimseye gücenmiş, gönlü kırılmış olan" demektir. Dargın ise, "Darılmış olan, küskün" demektir. Gördüğümüz gibi iki kelime farklı anlamlara gelmektedir. Kırgınlıkta dargınlığın aksine küsme yoktur, incinme vardır. İnsan kime kırgın olur? Sevdiğine. Kırgın gibi olduğuna, geri durduğuna, mesafeli olduğuna bakmayın siz. Gözü her yerde o dostunu arar. Başına bir şey geldi mi hemen imdadına koşar. Çünkü bunlar ölümüne dosttur. Dargınlıkta ise küslük vardır. Herhangi bir yerde