Ana içeriğe atla

Kutuplaştırmalar Meyvesini Vermeye Başlamış *

Üç dört yıl birlikte çalıştığım, çalışırken oturup muhabbet ettiğim, ülke gündemine dair fırsat buldukça fikir alışverişinde bulunduğum eski eskimez bir arkadaşla "Hafta sonu birlikte bir çay içelim" diye kavilleştik. 

Pazar günü telefonla aradım kendisini. Müsaidim, dedi. Evliya Çelebi Parkındaki Kafem'de buluştuk. 

Özlemişim muhabbetini. Ağırlıklı olarak ben konuşmuş olsam da bir o konuştu bir ben. Sağdan soldan derken geçmiş günleri yâd ettik. Söz döndü dolaştı ülke gündemine, ülkenin gidişatına ve ülkedeki kutuplaşma ve ayrımcılığa. 

Çaylarımızı yudumlarken babasının başından geçen bir olayı anlatarak üzüntüsünü dile getirdi. Olayın ardından kaç gün geçmesine ve bu olay kendi başına gelmemesine rağmen olayın etkisinden kurtulamadığı, konuşmasına da yansımış. Ne olacak abi böyle dedi. Kısaca bu olaya değinmek isterim.

Olay Erzincan'ın bir köyünde geçer. Arkadaş da Erzincanlı ama hanım köylü olmuş ve Konya'ya yerleşmiş. Konya'ya yerleşse de her yaz ve fırsat buldukça sılayırahim görevini ifa eder gelir. Babası Erzincan'ın bir ilçesinde mukim. Yetmişini geçmiş bu amca, birkaç günlüğüne köyüne gider. Çocukluk günlerini yad eder. Bu arada cami ve cemaatten de kalmaz. 

Sayılı günler çabuk biter. Cemaatle kıldığı bir namaz sonrası ilçeye dönmek ister. Cemaatten arabası olan biri de ilçeye gidecek. İlçeye gidecekler binsin, der. Camiden çıkan beş altı kişi araca biner. Amca da binmek ister. Araçta yer olmasına rağmen araç sahibi, "Seni götürmem" der. Niye der amca. Çünkü sen AK Partili değilsin der ve amcayı almadan basar gider. 

Bu duruma babası kadar üzülen arkadaş, bir ikinci üzüntüsünü daha dile getirdi. "Bu olay vahim olmaya vahim ama daha vahimi, birlikte yan yana saf tutarak aynı kıbleye baş koymuş cemaatin bu olaya tepki göstermemesi; onu almıyorsan, aracına biz de binmiyoruz dememesi. Beni üzen de bu dedi. 

Bu anekdota ne diyeceğimi şaşırdım. Bakakaldım. Bu kadar da olmaz dedim. Bu üzücü olay bireysel bir olay. Partinin resmi organlarının tasvip edebileceği bir olay değildir. Çünkü hiçbir parti, bize oy vermeyenleri arabanıza almayın, demez. Yalnız bu olay bir işgüzarın kendince işlediği bireysel bir halt ise de bu olayı basit bir olay olarak görmemek lazım. Bu bireysel olayın genişlemesine endişe ediyorum. Çünkü Türkiye'nin bu konudaki sicili pek temiz değildir. 1950'li yıllarda Anadolu'da bazı camilerin Halk ve Demokrat Partili diye ikiye ayrıldığını büyüklerden dinlemişliğim var. Yine bir zamanlar Avrupa’da Süleymancıların, Milli Görüşçülerin vs. cemaatlerin her birinin camisinin ayrı olduğunu gidip gelenler söylerdi. Şimdi de var mı bilmiyorum. Temenni ediyorum ki bu ayrılık devam etmiyordur. 

Erzincan'daki olaya yeniden dönersek, bu bireysel olayda siyasilerin katkısının daha fazla olduğunu söyleyebilirim. Çünkü siyasiler, seçmenlerini konsolide etme uğruna kutuplaştırmayı körüklerler, rakiplerini ötekileştirirler; sorumlu bir dil kullanmaya özen göstermezlerse, tabandaki halk, bugün dolmuşuna almaz, yarın camiye sokmaz, ertesi gün camileri ayırır. Maalesef geçmiş örneklere bakarsak Türkiye'nin siyasi geçmişi bu tür olaylara teşnedir. 

Siyasiler unutmasınlar ki bu ülke siyasilerin emellerine alet edilemez. Yine siyasilerimiz ve hepimiz bilelim ki bu ülkede herkes hür iradesiyle her partiye oy verir. Kimse de bu tercihinden dolayı kınanamaz, ötekileştirilemez. 

*20/10/2021 tarihinde Barbaros ULU adıyla Anadolu'da Bugün gazetesinde yayımlanmıştır.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hutbelerde Okunan "Fîmâ kâl ev kemâ kâl" Kısmı

Cuma ve bayram namazlarına gidenlerimiz bilir. Hatip hutbeye çıkınca arada Türkçe hutbe olmak üzere başta ve sonda Arapça hutbe irat eder. Hatip ilk yani giriş kısmında içinde Allah'a hamd, peygamberimiz salavat ve kelimeyi şehadet getirir. Ardından "Ey Allah'ın kulları! Allah'tan korkun ve ona itaat edin. Şüphesiz Allah müttekiler ve işini iyi yapanları sever" der Arapça olarak. Sonra okunacak Türkçe kısma/metne temel olmak üzere Kur'an'dan ilgili bir ayet okur. Ayeti "Allah doğru söylemiştir" demek suretiyle tastikler. Akabinde bir hadis okur. Hadisi de "Rasulullah doğru söylemiştir" diyerek bitirir. Buraya kadar sorun yok. Esas sorun buradan sonra başlıyor. Sen sanırsın ki bundan sonra imam, Türkçe metni okumaya geçecek. Bizim imam, "Ve netaka habîbullâh, fîmâ kâl ev kemâ kâl" okumaya devam ediyor. Yani Allah'ın sevgili kulu bu konuda şöyle veya şunun gibi demiştir." diyor. Böyle okuyan birinden aynı konuda

Kıvrak Eğitim

— -Oğlum, niye erken geldin okuldan? — Bugün kıvrak eğitim yaptık. - — Ö ğretmenler hızlı hızlı mı ders işlediler? — Hayır, baba. Kıvrak o değil. Bir günde işlenecek dersin yarısını işlemek demektir. — Niye yarısını işliyorsunuz ki? Önemli bir durum mu var? — Öğretmenler toplantısı varmış. — Niye şimdi toplanıyorlar ki? — Çalışma  programında bugünmüş. — Oğlum daha iki gün oldu okul açılalı. Başlamışken biraz devam edilseydi de daha sonra yapsalardı, bu dediğin kıvrak eğitimi. Herkes mi böyle yapacak bugün? — Hayır, sadece ikili öğretim yapan okullar. Ama iyi oldu. Yedi saat ders işleyecektik, böylece üç ders işlendi. — -Bu toplantıyı başka zaman yapsalar olmaz mıydı? Mesela siz 15 tatili yaparken öğretmenler o yaptığı şeyi yapsalardı olmaz mıydı? — Baba, tatil o zaman. Tatilde toplantı yapılır mı? — İyi de yavrum! Size tatil. Öğretmenlere değil ki. Haydi, öğretmenler de sizin gibi yoruldular diyelim. Bir hafta tatil yapsınlar, ikinci hafta siz tatile devam eder

Kırgınlık ve dargınlık

Türkçemiz zengin dillerdendir. Bakmayın siz iki-üç yüz kelimeyle konuştuğumuza. Okuyup kelime hazinemizi geliştirmediğimizden işin kolayına kaçıyoruz. Tembelliğimizin cezasını güzel Türkçemiz çekiyor vesselam. İnce ve derin kelimelerimizin sayısı hiç az değildir. Kırgınlık ve dargınlık bunlardan biridir. Aralarında nüanslar vardır. Arasındaki farkı görmek için sözlüğe bakma ihtiyacı da hissetmeyiz. Çoğu zaman birbirinin yerine kullanırız. Siyak ve sibaktan anlarız neyi kastettiğini. Kırgın, "Bir kimseye gücenmiş, gönlü kırılmış olan" demektir. Dargın ise, "Darılmış olan, küskün" demektir. Gördüğümüz gibi iki kelime farklı anlamlara gelmektedir. Kırgınlıkta dargınlığın aksine küsme yoktur, incinme vardır. İnsan kime kırgın olur? Sevdiğine. Kırgın gibi olduğuna, geri durduğuna, mesafeli olduğuna bakmayın siz. Gözü her yerde o dostunu arar. Başına bir şey geldi mi hemen imdadına koşar. Çünkü bunlar ölümüne dosttur. Dargınlıkta ise küslük vardır. Herhangi bir yerde