Ana içeriğe atla

Bu Fiyata Bu Limon

Bu devirde, bu günlerde evinde limonu olsa daha ne ister insan. Limon dediğin her şeye maydanoz olur. Çay, çorba, salata, balık, etli ekmek, lahmacun, turp, zeytin vs ne varsa hepsinin içine sıkabilirsin. Tavsiye etmem ama şapır şapır yiyenler bile var. Miden götürür, dişlerini de kamaşmıyorsa ye yiyebildiğin kadar. Karşındakinin yüzü buruşurmuş, dişleri gıcırdarmış, umurunda mı sanki. Üstelik her derde deva. Bazıları, gribe birebir. Kışın hastalanıp poşet poşet ilaç kullanacağına bir çuval limon ye. Hiç hastalanmazsın, der. 

Neyse, siz yiyin yiyebildiğiniz kadar ve yiyecek adına ne bulmuşsanız üzerine limon sıkın. Benim limonla hiç aram yok. O yüzden hiç aramam. Bir yemek ve çorbanın içine limon sıkacaksam da limon tadı gelmeyecek. Sadece sıkmış olmak için sıkıyorum. Bazılarının yediği gibi yiyemem. Sadece limonu değil, ekşi ve mayhoş olan hiçbir şeyi yiyemem. Kazara yemiş isem, dişlerim kamaştığı için uzun süre bir şey yiyemem. Ondan sonra dişleri normal işlevine döndürünceye kadar ne işkence çektiğimi bir ben bilirim bir Allah. 

Benim limonla aram olmasa da ama evimde limon eksik olmaz. Zira evde sadece ben yaşamıyorum.

Bir akşam eve geldim. Sofraya oturdum. Önüme yemek servis yapılmasını bekliyorum. İçeceğim de bir kase çorba. Ama tabak önüme gelinceye kadar burnumdan geldi. Neymiş de çorbaya sıkılacak limon kalmamış. Alaydınız pazardan dedim. Unutulmuş. Uzatmayayım. Çorbayı içtik ama ah bir limon olsaydı, limonsuz içilir miymiş sözleri tekrar edildi durdu.

Sabahı gücün ettim. İşe attım kendimi. Yolda gelirken aman oğlum, limonu unutma diye sıkı sıkıya tembih ettim kendi kendime. beşli market zincirinden olmayan bir marketin karşısına arabamı park ettim. Hemen manav reyonuna yöneldim. Pahalı ucu demeden limon alacaktım. Yoksa limon da limon teranesi dinleyecektim yeniden. Çekemezdim akşam akşam ikinci defa.

Market benim geleceğimi ve limon alacağımı bilmiş olmalı ki koca tereği limonla doldurmuş. Baktım altın sarısı gibi al beni diyor. Bir de fiyatına baktım. Sonra tekrar baktım. Şaşırdım doğrusu. Olamaz dedim. Bu pahalılıkta bu kadar ucuz bir meyve. Bir de hayat pahalı, her şey ateş pahası olmuş derler. Aha size ucuzluk. Hem de sudan ucuz. Bundan iyisi zaten can sağlığı. Kim verir bu devirde 1,99 kuruşa limonu. Dalından koparıp bile vermezler bu paraya. Üstelik 2 lira bile değil. Hem taze hem kelepir hem de sulu. Kesip suyunu sıkınca limon banyosu bile yapılabilir, şeklinde içten içe konuşuyorum. Bir taraftan da şaşkınlığım geçtikten sonra manav reyonundaki ücretsiz poşetlerden bir tanesini açarak limonları doldurmaya başladım. Koydum da koydum. Bu içimden geçenleri dışa vursaydım, hükümet karşıtları amma da yağcılık yapıyorsun diyecekler. Pahalı diyeceğim, hükümet taraftarları nankörlük yapma, eskiden limon da yoktu. Sen bir de Almanya’da limon kaç EURO? Ona bak diyecekler. En iyisi limonu ucuz da demeyeyim, pahalı da. İçimde kalsın hepsi. Üstelik kimseyi bu saatten sonra ikna etme gibi bir niyetim yok. Ben evime karşı sorumluyum, limon yüzünden evimin saadetinin ve ağzımın olmayan tadının bozulmasını da istemem.

Laf aramızda varsın muhalifler kızsın, limon ucuz. Burada bu fiyata olan limon kim bilir, Tarım Kredi Kooperatiflerinde ne kadardır? Ah oraya bir gidebilsem. Gidebilseydim belki de bir kilo alana bir kilo bedava yazmışlardı. Belki de 1,98 kuruştan satışa sunmuş olabilirlerdi. Ama TKK bana uzak maalesef efendim. Bahtıma yanayım.

Yahu bu limonun bu kadar ucuz olmasının sebebi, beşli marketler zincirine verilen kallavi cezalar olmasın. Cezayı gören esnaf, bu ceza oğlum sana söylüyorum, gelinim sen dinle sadedinde deyip fiyatları indirmiş olabilir mi? 

Neyse diğer ürünler için bir şey diyemiyorum ama limon ucuz. İhtiyacınız varsa alın. Alırken başkasına tedarik sıkıntısı vermeyecek şekilde ihtiyacınızı giderin. Yoksa... Benden söylemesi.

Burada bir söz de TÜİK'e söyleyeyim. Kasım ve Aralık ayı enflasyon rakamlarını açıklamadan önce alışveriş sepetine limonu eklemeyi unutma. Hatta diğer gıdayı çıkar sadece limonu koy. Ondan sonra rakamları açıkla. Bak bakalım ÜFE ve TÜFE ne çıkacak? Bu aylarda enflasyon eksi çıkmazsa gel yanıma. Bu önerim ciddiye alın. Merkez Bankasının yıl sonu enflasyon tahminine sizin de biraz katkınız olsun. Unutmayın bu ülke hepimizin. Haydi göreyim sizi.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hutbelerde Okunan "Fîmâ kâl ev kemâ kâl" Kısmı

Cuma ve bayram namazlarına gidenlerimiz bilir. Hatip hutbeye çıkınca arada Türkçe hutbe olmak üzere başta ve sonda Arapça hutbe irat eder. Hatip ilk yani giriş kısmında içinde Allah'a hamd, peygamberimiz salavat ve kelimeyi şehadet getirir. Ardından "Ey Allah'ın kulları! Allah'tan korkun ve ona itaat edin. Şüphesiz Allah müttekiler ve işini iyi yapanları sever" der Arapça olarak. Sonra okunacak Türkçe kısma/metne temel olmak üzere Kur'an'dan ilgili bir ayet okur. Ayeti "Allah doğru söylemiştir" demek suretiyle tastikler. Akabinde bir hadis okur. Hadisi de "Rasulullah doğru söylemiştir" diyerek bitirir. Buraya kadar sorun yok. Esas sorun buradan sonra başlıyor. Sen sanırsın ki bundan sonra imam, Türkçe metni okumaya geçecek. Bizim imam, "Ve netaka habîbullâh, fîmâ kâl ev kemâ kâl" okumaya devam ediyor. Yani Allah'ın sevgili kulu bu konuda şöyle veya şunun gibi demiştir." diyor. Böyle okuyan birinden aynı konuda

Kıvrak Eğitim

— -Oğlum, niye erken geldin okuldan? — Bugün kıvrak eğitim yaptık. - — Ö ğretmenler hızlı hızlı mı ders işlediler? — Hayır, baba. Kıvrak o değil. Bir günde işlenecek dersin yarısını işlemek demektir. — Niye yarısını işliyorsunuz ki? Önemli bir durum mu var? — Öğretmenler toplantısı varmış. — Niye şimdi toplanıyorlar ki? — Çalışma  programında bugünmüş. — Oğlum daha iki gün oldu okul açılalı. Başlamışken biraz devam edilseydi de daha sonra yapsalardı, bu dediğin kıvrak eğitimi. Herkes mi böyle yapacak bugün? — Hayır, sadece ikili öğretim yapan okullar. Ama iyi oldu. Yedi saat ders işleyecektik, böylece üç ders işlendi. — -Bu toplantıyı başka zaman yapsalar olmaz mıydı? Mesela siz 15 tatili yaparken öğretmenler o yaptığı şeyi yapsalardı olmaz mıydı? — Baba, tatil o zaman. Tatilde toplantı yapılır mı? — İyi de yavrum! Size tatil. Öğretmenlere değil ki. Haydi, öğretmenler de sizin gibi yoruldular diyelim. Bir hafta tatil yapsınlar, ikinci hafta siz tatile devam eder

Kırgınlık ve dargınlık

Türkçemiz zengin dillerdendir. Bakmayın siz iki-üç yüz kelimeyle konuştuğumuza. Okuyup kelime hazinemizi geliştirmediğimizden işin kolayına kaçıyoruz. Tembelliğimizin cezasını güzel Türkçemiz çekiyor vesselam. İnce ve derin kelimelerimizin sayısı hiç az değildir. Kırgınlık ve dargınlık bunlardan biridir. Aralarında nüanslar vardır. Arasındaki farkı görmek için sözlüğe bakma ihtiyacı da hissetmeyiz. Çoğu zaman birbirinin yerine kullanırız. Siyak ve sibaktan anlarız neyi kastettiğini. Kırgın, "Bir kimseye gücenmiş, gönlü kırılmış olan" demektir. Dargın ise, "Darılmış olan, küskün" demektir. Gördüğümüz gibi iki kelime farklı anlamlara gelmektedir. Kırgınlıkta dargınlığın aksine küsme yoktur, incinme vardır. İnsan kime kırgın olur? Sevdiğine. Kırgın gibi olduğuna, geri durduğuna, mesafeli olduğuna bakmayın siz. Gözü her yerde o dostunu arar. Başına bir şey geldi mi hemen imdadına koşar. Çünkü bunlar ölümüne dosttur. Dargınlıkta ise küslük vardır. Herhangi bir yerde