Ana içeriğe atla

Oğlumla Başım Dertte *

—Baba, seninle biraz konuşabilir miyim? Bana bugünlerde biraz soğuksun da. 

—Bugünlerde mi? 

—Evet. 

—Kaç bugünler ve yıllar evlat. Ama geç de olsa hoşnutsuzluğumun farkına varmana sevindim. Söyle bakayım ne söyleyeceksen. Tabi söyleyecek sözün ve yüzün kalmışsa. 

—Ben ne yaptım da bana soğuksun? Halbuki ben hep ailem için sizler için gece gündüz çalıştım. Aile şirketimizi geliştirmek için çabaladım. Uyumadım doğru dürüst. Koşturdum hep. Hala da koşturuyorum.

—Oğlum, koşturuyorsun da boş koşturuyorsun. O kadar koşturuyorsun. Durumumuz, sıfır elde var sıfır.

—Ne münasebet baba. Zamanında bana bu krediyi veren sensin. Bir zamanlar iyi yaptığımı da söyledin hep. Üstelik aile şirketinin patronu olarak aile içinde hep seçimle yönetim kurulu başkanı seçildim. Şimdi ne oldu böyle? Seni biri doldurmuş olmalı. Kardeşlerimden daha iyi yönetmiyor muyum?

—Dolduruşa geldiğim falan yok. Senin başkanlığının arkasında hep ben oldum. Kardeşlerine seni tercih ettim. Onların yönetim kurulu başkanlığı ortalama 1,5 yıl iken sana 20 sene şans verdim.

—E, daha ne?

—Gördüğüm kadarıyla sana verilen şans ve krediyi hoyratça kullanmışsın. Şirketin içini boşaltmışsın. Bütün bunları yaparken ve karar alırken yönetim kurulundaki kardeşlerini hep bypass etmişsin. İstişareyi bırakıp hep kendi başına buyruk hareket etmeye başlamışsın. Onları dışlamışsın. İki lafının biri, tüm yetki bende. Ben seçimle geldim deyip duruyormuşsun. Tamam, böyle olmanın müsebbibi biziz. Sen, yetkiyi tek başına bana verin dedin. O zaman görün şirketin halini dedin. Biz de sana güvenerek verdik. İyi de görüyorum ki bu güveni kötüye kullanıyorsun. Haydi, bundan geçtim. Oğlum, şirket gerisin geriye gidiyor. Yeterince mal üretemiyorsun, çalıştırdıklarına geçinebilecekleri maaş vermiyorsun, ürünlerine girdi fiyatlarını gerekçe göstererek durmadan zam yapıyorsun. Haliyle piyasada yarışamaz oldun. Şirketin müşterisi her geçen gün azalıyor ve erimeye devam ediyor. Tüm bunlara nerede hata yaptım diye bir tespitte bulunup tedbir alacağına, yok bir şey deyip burnunun dikine gidiyorsun. Şirketin kasasında bir kuruş para olmadığı gibi borçlanmışsın bir de. Hani sen faize karşıydın? Faizle borç almak da nereden çıktı? Kötü günler için kenarda tuttuğumuz parayı da harcamışsın. Durum bu iken itibarından ödün vermemek için har vurup harman savuruyorsun. Oğlum, gerekli gereksiz harcamayla itibar gelmez. Merak ediyorum, şirketin borcu ne kadar biliyor musun? Gördüğüm kadarıyla şirketimiz kriz içerisinde. Can çekişiyor. Ama sana göre her şey güllük gülistanlık. Hep kendini ve yaptıklarını kardeşlerinin yaptıklarıyla karşılaştırıyorsun. Mübarek, onlarla kendini kıyaslamayı bırak artık. Sen yirmi yıldır bu işin kesintisiz başındasın. Onlar ise 1,5, bilemedin iki yıl şirketi yönetti. Kıyasın bile garip. Sen eskiden böyle değildin. Bir konuşma hastalığı meydana gelmiş sende. Maşallah, hamasette üstüne yok. Asıyorsun, kesiyorsun. İnsanları ve çevrendekileri kırıp geçiriyorsun. Onlara parmak sallıyorsun. Köklü alışveriş yaptığımız firmalarla önce köprüleri bir güzel atıyorsun. Onlarla Filistin-İsrail gibi oluyorsun. Birkaç yıl sonra hiçbir şey olmamış gibi onlara yeniden yanaşıyorsun. Madem onlar kötüydü, niye yanaşıyorsun? Madem iyilerdi, niçin kötü oldun? Çocuk oyuncağı mı bu? Bir defa şirket yönetimi, şirketin menfaati neyi gerektiriyorsa onu yapmakla olur. Merak ediyorum, böyle yap-boz tahtasıyla nereye kadar gideceksin? Bu gidişin duvara toslamakla sona erecek. Kendin duvara toslayacaksın ama zararını tüm aile şirketi görecek ve çekecek. Eski itibarımızdan da eser kalmadı. Bize güvenenler de mahcup olacak. Çünkü şirketi okuyamıyorsun. Demedi deme. Yeni yönetim kurulu oylamasında eski aldığın oyu alamayacaksın. Bu da seni bitirir. Yol yakınken şirket çalışanlarını ben gidersem falan gelir diyerek korkutmayı bırak, adam gibi tespit-teşhis ve tedavi yaparak bu gidişe son ver. Tabi tüm bunları yapacak irade, güç ve kapasite kalmışsa. Eğer yeni bir rektifiyeye gireceksen önce yanına aldığın menfaatçi ve çapsız yardımcılarını değiştir. Eskiden olduğu gibi yanına kalite insanları al. Unutma ki insanın kalitesi çalıştığı insanlardan belli olur.


* 13/10/2021 tarihinde Barbaros ULU adıyla Anadolu'da Bugün gazetesinde yayımlanmıştır.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hutbelerde Okunan "Fîmâ kâl ev kemâ kâl" Kısmı

Cuma ve bayram namazlarına gidenlerimiz bilir. Hatip hutbeye çıkınca arada Türkçe hutbe olmak üzere başta ve sonda Arapça hutbe irat eder. Hatip ilk yani giriş kısmında içinde Allah'a hamd, peygamberimiz salavat ve kelimeyi şehadet getirir. Ardından "Ey Allah'ın kulları! Allah'tan korkun ve ona itaat edin. Şüphesiz Allah müttekiler ve işini iyi yapanları sever" der Arapça olarak. Sonra okunacak Türkçe kısma/metne temel olmak üzere Kur'an'dan ilgili bir ayet okur. Ayeti "Allah doğru söylemiştir" demek suretiyle tastikler. Akabinde bir hadis okur. Hadisi de "Rasulullah doğru söylemiştir" diyerek bitirir. Buraya kadar sorun yok. Esas sorun buradan sonra başlıyor. Sen sanırsın ki bundan sonra imam, Türkçe metni okumaya geçecek. Bizim imam, "Ve netaka habîbullâh, fîmâ kâl ev kemâ kâl" okumaya devam ediyor. Yani Allah'ın sevgili kulu bu konuda şöyle veya şunun gibi demiştir." diyor. Böyle okuyan birinden aynı konuda

Kıvrak Eğitim

— -Oğlum, niye erken geldin okuldan? — Bugün kıvrak eğitim yaptık. - — Ö ğretmenler hızlı hızlı mı ders işlediler? — Hayır, baba. Kıvrak o değil. Bir günde işlenecek dersin yarısını işlemek demektir. — Niye yarısını işliyorsunuz ki? Önemli bir durum mu var? — Öğretmenler toplantısı varmış. — Niye şimdi toplanıyorlar ki? — Çalışma  programında bugünmüş. — Oğlum daha iki gün oldu okul açılalı. Başlamışken biraz devam edilseydi de daha sonra yapsalardı, bu dediğin kıvrak eğitimi. Herkes mi böyle yapacak bugün? — Hayır, sadece ikili öğretim yapan okullar. Ama iyi oldu. Yedi saat ders işleyecektik, böylece üç ders işlendi. — -Bu toplantıyı başka zaman yapsalar olmaz mıydı? Mesela siz 15 tatili yaparken öğretmenler o yaptığı şeyi yapsalardı olmaz mıydı? — Baba, tatil o zaman. Tatilde toplantı yapılır mı? — İyi de yavrum! Size tatil. Öğretmenlere değil ki. Haydi, öğretmenler de sizin gibi yoruldular diyelim. Bir hafta tatil yapsınlar, ikinci hafta siz tatile devam eder

Kırgınlık ve dargınlık

Türkçemiz zengin dillerdendir. Bakmayın siz iki-üç yüz kelimeyle konuştuğumuza. Okuyup kelime hazinemizi geliştirmediğimizden işin kolayına kaçıyoruz. Tembelliğimizin cezasını güzel Türkçemiz çekiyor vesselam. İnce ve derin kelimelerimizin sayısı hiç az değildir. Kırgınlık ve dargınlık bunlardan biridir. Aralarında nüanslar vardır. Arasındaki farkı görmek için sözlüğe bakma ihtiyacı da hissetmeyiz. Çoğu zaman birbirinin yerine kullanırız. Siyak ve sibaktan anlarız neyi kastettiğini. Kırgın, "Bir kimseye gücenmiş, gönlü kırılmış olan" demektir. Dargın ise, "Darılmış olan, küskün" demektir. Gördüğümüz gibi iki kelime farklı anlamlara gelmektedir. Kırgınlıkta dargınlığın aksine küsme yoktur, incinme vardır. İnsan kime kırgın olur? Sevdiğine. Kırgın gibi olduğuna, geri durduğuna, mesafeli olduğuna bakmayın siz. Gözü her yerde o dostunu arar. Başına bir şey geldi mi hemen imdadına koşar. Çünkü bunlar ölümüne dosttur. Dargınlıkta ise küslük vardır. Herhangi bir yerde