Ana içeriğe atla

Cami Tuvaletlerinin Ahvali *

Mecbur kalmadıkça umum tuvaletlere pek girmem. Özellikle de bir görevlisi yoksa. Büyükşehir belediyelerine ait tuvaletler, başında temizliğini yapan bir görevlisi olduğu için temiz ve hijyen. Diğer tuvaletlerin çoğunun durumu işler acısı.

Yürüyüşe çıktığım ve evimden uzaklaştığım esnada tuvalet ihtiyacım geldi. Mahallede ancak mahalle camilerinin tuvaleti olur. Şuna mı gireyim yoksa buna mı derken birkaç cami geçtim. Dış görünüşü ve bahçe düzenlemesiyle güzel ve tertipli görünen bir caminin tuvaletine girmiş bulundum. Girerken bile girme der gibiydi caminin WC'si. Kokudan bahsetmiyorum. Ne de olsa tuvalet. Bakımsız olduğu her halinden belli tuvaletin. Sanırım aylardır bir insan eli değmemiş, süpürge ve su yüzü görmemiş. Bu haliyle bile biri, bir zaman gelmiş, içecek yer bulamamış gibi sigarasını zıkkımlanmış, buraya ben geldim, bu da geldiğimin izi dercesine izmaritini tuvaletin bir köşesine atmış. Demek ki burada içmenin zevki bir başka oluyor bazıları için. Maşrapa demeye bin şahit lazım, zira yüzüne bakılmaz. Dokunsan koronavirüsten beter mikroplara duçar kalırsın. WC kapısı açık olduğu için dışarıdan giren tozu-toprağı ve lavabosunu anlatmaya gerek yok. Fırça görmemiş hiç. Sıvı sabun ara ki bulasın. Hasılı pislik ve mikroba dair her şey var, temizliğe dair hiçbir şey yok,

Cami kapalı mı? Hayır. Camide namaz kılınıyor mu? Evet. Bu caminin görevlisi var mı? Var. Yan tarafta lojmanda ikamet eden görevli ve cami cemaati, belki de hiç uğramıyor bu tuvalete. Evleri yakın nasılsa. Metruk haldeki tuvalet sadece “camimizin tuvaleti var” demek için olsa gerek. Ancak gelip geçerken üzerine sıkışan girer. Giren de bir daha girersem iki olsun pişmanlığını duyar. 

Merak ettiğim, bu caminin imamı ve bu caminin cemaati ne iş yapar? Görevleri sadece namaz vakti gelip namaz kılıp gitmekten mi ibaret? Tamam ellerine süpürge, hortum alıp temizlik yapmasınlar. Ki gerekirse yapmaları lazım. Çünkü tuvalet bir caminin yüz akıdır. Bir caminin temizliği ve oradaki görevlinin temizlik anlayışı tuvaletinden belli olur. Öyle, ben nasılsa girmiyorum, kullanan düşünsün demekle olmaz bu iş. Cami tuvaletinin temiz olması ve temiz kalması görevlinin maharetine bağlı. Ya mahallesindeki ihtiyaç sahibi birini, cami cemaatinin katkısıyla cami ve WC temizliği için görevlendirecek ya cemaate dönüşümlü temizlik yaptıracak ya belediyeyi çağırıp en az haftada bir temizletecek ya görevli birini bulup temizlemesi karşılığında WC'ye girenlerden ücret alacak ya da iş başa düştü deyip eline hortumu, süpürgeyi veya fırçayı alıp temizleyecek. Bu iş benim işim değil derse, kapısına bir kilit vurup WC'yi kapatacak. Herhalde zor olmasa gerek. İnan kıldırdığı namazdan daha fazla sevap alır. Saydığım seçeneklerden birini yapmazsa Diyanet'in yılda en az bir kez gönderdiği temizlik konusundaki hutbeyi "Ben burada bahsedilen temizlik konusunda sınıfta kaldım, camimin tuvaletini bilmem ne götürüyor, yapmadığım şeyi söyleyemem" deyip okumamasıdır. 

Haydi cami görevlileri, tuvaletleri es geçti. Bağlı bulundukları müftüler ne iş yapar? Aylık yaptığı toplantılarda "Aman arkadaşlar, temizliğe özellikle tuvalet ve şadırvan temizliklerine dikkat edin, tertemiz olsunlar. Zira temizlik imandandır" demezler mi? Haydi gerekli uyarıyı yaptı. Görevliler ihmal etti diyelim. Biraz protokol takılmayı ve koltuklarında oturmayı bırakıp camileri, müştemilâtlarıyla birlikte denetlemeye/ziyarete niçin gitmezler? Haydi yoğunlar. Yardımcılarını, vaizlerini, murakıplarını da mı gönderemezler? Hiçbir şey yapamıyorlarsa bari "tuvaletsiz camiler" projesi geliştirerek camilerin mevcut WC'lerinin kapısına kilit vurdurabilirler. Kimse de camilerin tuvaletleri olur demez, gider ihtiyacını başka yerde halleder. 

Not: Yazımda umum özellikle cami tuvaletleriyle ilgili görevlilere vicdani sorumluluk çerçevesinde serzenişte bulunmaya çalıştım. Yazım uzamasın diye bu tür WC’leri kullananlara işaret etmedim. Tuvaletlerin bu durumda olmasında maalesef biz kullanıcıların da payı büyüktür. Nasıl bulmak istiyorsan öyle bırak sözünü bir türlü içselleştiremedik. Biri nasılsa temizler demeyip pekala gelip geçenler de eline hortumu, süpürgeyi alıp tuvaleti temizleyebilir. Zira buralar bu milletin ortak malıdır.

*06/06/2020 tarihinde Anadolu'da Bugün gazetesinde yayımlanmıştır.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hutbelerde Okunan "Fîmâ kâl ev kemâ kâl" Kısmı

Cuma ve bayram namazlarına gidenlerimiz bilir. Hatip hutbeye çıkınca arada Türkçe hutbe olmak üzere başta ve sonda Arapça hutbe irat eder. Hatip ilk yani giriş kısmında içinde Allah'a hamd, peygamberimiz salavat ve kelimeyi şehadet getirir. Ardından "Ey Allah'ın kulları! Allah'tan korkun ve ona itaat edin. Şüphesiz Allah müttekiler ve işini iyi yapanları sever" der Arapça olarak. Sonra okunacak Türkçe kısma/metne temel olmak üzere Kur'an'dan ilgili bir ayet okur. Ayeti "Allah doğru söylemiştir" demek suretiyle tastikler. Akabinde bir hadis okur. Hadisi de "Rasulullah doğru söylemiştir" diyerek bitirir. Buraya kadar sorun yok. Esas sorun buradan sonra başlıyor. Sen sanırsın ki bundan sonra imam, Türkçe metni okumaya geçecek. Bizim imam, "Ve netaka habîbullâh, fîmâ kâl ev kemâ kâl" okumaya devam ediyor. Yani Allah'ın sevgili kulu bu konuda şöyle veya şunun gibi demiştir." diyor. Böyle okuyan birinden aynı konuda

Kıvrak Eğitim

— -Oğlum, niye erken geldin okuldan? — Bugün kıvrak eğitim yaptık. - — Ö ğretmenler hızlı hızlı mı ders işlediler? — Hayır, baba. Kıvrak o değil. Bir günde işlenecek dersin yarısını işlemek demektir. — Niye yarısını işliyorsunuz ki? Önemli bir durum mu var? — Öğretmenler toplantısı varmış. — Niye şimdi toplanıyorlar ki? — Çalışma  programında bugünmüş. — Oğlum daha iki gün oldu okul açılalı. Başlamışken biraz devam edilseydi de daha sonra yapsalardı, bu dediğin kıvrak eğitimi. Herkes mi böyle yapacak bugün? — Hayır, sadece ikili öğretim yapan okullar. Ama iyi oldu. Yedi saat ders işleyecektik, böylece üç ders işlendi. — -Bu toplantıyı başka zaman yapsalar olmaz mıydı? Mesela siz 15 tatili yaparken öğretmenler o yaptığı şeyi yapsalardı olmaz mıydı? — Baba, tatil o zaman. Tatilde toplantı yapılır mı? — İyi de yavrum! Size tatil. Öğretmenlere değil ki. Haydi, öğretmenler de sizin gibi yoruldular diyelim. Bir hafta tatil yapsınlar, ikinci hafta siz tatile devam eder

Kırgınlık ve dargınlık

Türkçemiz zengin dillerdendir. Bakmayın siz iki-üç yüz kelimeyle konuştuğumuza. Okuyup kelime hazinemizi geliştirmediğimizden işin kolayına kaçıyoruz. Tembelliğimizin cezasını güzel Türkçemiz çekiyor vesselam. İnce ve derin kelimelerimizin sayısı hiç az değildir. Kırgınlık ve dargınlık bunlardan biridir. Aralarında nüanslar vardır. Arasındaki farkı görmek için sözlüğe bakma ihtiyacı da hissetmeyiz. Çoğu zaman birbirinin yerine kullanırız. Siyak ve sibaktan anlarız neyi kastettiğini. Kırgın, "Bir kimseye gücenmiş, gönlü kırılmış olan" demektir. Dargın ise, "Darılmış olan, küskün" demektir. Gördüğümüz gibi iki kelime farklı anlamlara gelmektedir. Kırgınlıkta dargınlığın aksine küsme yoktur, incinme vardır. İnsan kime kırgın olur? Sevdiğine. Kırgın gibi olduğuna, geri durduğuna, mesafeli olduğuna bakmayın siz. Gözü her yerde o dostunu arar. Başına bir şey geldi mi hemen imdadına koşar. Çünkü bunlar ölümüne dosttur. Dargınlıkta ise küslük vardır. Herhangi bir yerde