Ana içeriğe atla

Cemaatle Kılınan Namazlarda Saf Düzeni (1) ***


Cemaatle namaz kılınırken kametle beraber cemaat saf düzenine geçtiğinde imamın, "Safları sık ve düzgün tutun" uyarısını işitmeyeniniz yoktur. İmamlarımız bu uyarıyı, saflar çok düzgün olsa dahi yapıyorlar.

Safları sık ve düzgün tutmanın dini hükmü nedir bilmiyorum ama bu konuda değişik hadis kitaplarında, safları sık ve düzgün tutmamız ile ilgili değişik cümlelerle geçen çok sayıda hadisi şerif var. Bu hadislere göre safları sık ve düzgün tutmak -herhalde- sünnet olsa gerek.

Camilerdeki saf düzeninde sorun yok. Cemaat, bir uyarıya gerek duymadan ip gibi düzgün bir şekilde saf tutuyor. Çünkü camilerdeki yeni halılar desenli. Bir seccadeyi andırıyor. Herkes ayağını nereye koyacağını, başının secdede nereye geleceğini biliyor. Sorun, safların sık tutulmasında. Cemaatten bazıları hadislerde belirtildiği gibi omuzlar omuza, ayaklar ayağa değecek şekilde saf tutmaya, bunun için araya girmeye, yanına birini almaya çalışırken bazıları da safların bu kadar sıkı tutulmasından hal ve hareketleriyle rahatsızlıklarını belli etmektedirler. Hatta bazıları yanına kimseyi almamak için baya bir çaba sarf ediyor ya da burayı doldur diyenin davetine icabet etmemek için epey bir uğraşıyor.

Safların düzgünlüğünü anlarım. Çünkü peygamberimiz, oğlu İbrahim'in mezarını düzgün kazmayan mezar kazılarına mezarı niçin düzgün kazmadıklarını sorar. Aldığı cevap "Nasılsa az sonra kapanmayacak mı" olur. Bunun üzerine peygamberimiz "Allah güzeldir, güzel olanı sever" demek suretiyle işlerin düzgün yapılması gerektiğini belirtmiştir. Safların sık tutulmasına gelince, peygamberimiz zamanında bildiğim kadarıyla Mescidi Nebi'ye gelen Müslümanların sayısı, cami almayacak şekilde çok değildi. Peygamberimizin safların sık tutulmasıyla ilgili sözlerini bu durumda nasıl anlamak gerek? Bu konuyu anlamak için o günkü sosyal dokuya bir bakmak gerekecek. Peygamberimiz Medine'ye geldiğinde ilk yaptığı işlerden bir tanesi de şehirdeki sosyal barışı sağlayacak adımlar atmak olmuştu. Çünkü şehrin yerlisi Evs ve Hazreç kabileleri birbirlerine husumet halinde idi. Şehre Mekke'den gelen evi, barkı olmayan muhacirler vardı. Yaptığı çalışma ile peygamberimiz Evs ve Hazreç kabileleri arasındaki husumeti kaldırmış, muhacir ile ensarı kardeş ilan etmişti. Peygamberimiz, şehirdeki insanların kardeşçe yaşamaları için çaba sarf etse de zaman zaman aralarında anlaşmazlık ve tartışmalar çıkıyor olmalı ki eski alışkanlıklarına dönmesinler, birbirlerine kenetlensinler, Müslüman potasında erisinler, kardeş gibi olsunlar diye saf konusunda sık sık uyarma gereği duymuş olabilir. Çünkü şehir küçük bir kasaba o gün için. Herkes birbirini tanıyor, kimin kiminle husumeti ve kırgınlığı olduğu biliniyor. Safların sık tutulması ile ilgili tüm sözleri ben böyle anlıyorum. Zaten Müslim’de geçen şu hadis, safların sık ve düzgün olmasıyla ilgili diğer hadisleri, özellikle son cümle açıklar nitelikte: ‘Râcih(değerli) akıl sahibi dirayetlileriniz hemen arkamda, onlardan sonra gelenler daha arkada, daha sonra gelenler daha arkada durunuz! Sizleri çarşı pazar çekişmelerinden sakındırırım!’ buyurdu.” Safla ilgili bazı hadislerde geçen “Aranıza şeytan girmesin” şeklindeki uyarıları da sahabenin işin ciddiyetine varmasını sağlamak olarak değerlendiriyorum. (Bu konuya devam edeceğim.)

***04/06/2020 tarihinde Pusula Haber gazetesinde Barbaros ULU adıyla yayımlanmıştır.



Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hutbelerde Okunan "Fîmâ kâl ev kemâ kâl" Kısmı

Cuma ve bayram namazlarına gidenlerimiz bilir. Hatip hutbeye çıkınca arada Türkçe hutbe olmak üzere başta ve sonda Arapça hutbe irat eder. Hatip ilk yani giriş kısmında içinde Allah'a hamd, peygamberimiz salavat ve kelimeyi şehadet getirir. Ardından "Ey Allah'ın kulları! Allah'tan korkun ve ona itaat edin. Şüphesiz Allah müttekiler ve işini iyi yapanları sever" der Arapça olarak. Sonra okunacak Türkçe kısma/metne temel olmak üzere Kur'an'dan ilgili bir ayet okur. Ayeti "Allah doğru söylemiştir" demek suretiyle tastikler. Akabinde bir hadis okur. Hadisi de "Rasulullah doğru söylemiştir" diyerek bitirir. Buraya kadar sorun yok. Esas sorun buradan sonra başlıyor. Sen sanırsın ki bundan sonra imam, Türkçe metni okumaya geçecek. Bizim imam, "Ve netaka habîbullâh, fîmâ kâl ev kemâ kâl" okumaya devam ediyor. Yani Allah'ın sevgili kulu bu konuda şöyle veya şunun gibi demiştir." diyor. Böyle okuyan birinden aynı konuda

Kıvrak Eğitim

— -Oğlum, niye erken geldin okuldan? — Bugün kıvrak eğitim yaptık. - — Ö ğretmenler hızlı hızlı mı ders işlediler? — Hayır, baba. Kıvrak o değil. Bir günde işlenecek dersin yarısını işlemek demektir. — Niye yarısını işliyorsunuz ki? Önemli bir durum mu var? — Öğretmenler toplantısı varmış. — Niye şimdi toplanıyorlar ki? — Çalışma  programında bugünmüş. — Oğlum daha iki gün oldu okul açılalı. Başlamışken biraz devam edilseydi de daha sonra yapsalardı, bu dediğin kıvrak eğitimi. Herkes mi böyle yapacak bugün? — Hayır, sadece ikili öğretim yapan okullar. Ama iyi oldu. Yedi saat ders işleyecektik, böylece üç ders işlendi. — -Bu toplantıyı başka zaman yapsalar olmaz mıydı? Mesela siz 15 tatili yaparken öğretmenler o yaptığı şeyi yapsalardı olmaz mıydı? — Baba, tatil o zaman. Tatilde toplantı yapılır mı? — İyi de yavrum! Size tatil. Öğretmenlere değil ki. Haydi, öğretmenler de sizin gibi yoruldular diyelim. Bir hafta tatil yapsınlar, ikinci hafta siz tatile devam eder

Kırgınlık ve dargınlık

Türkçemiz zengin dillerdendir. Bakmayın siz iki-üç yüz kelimeyle konuştuğumuza. Okuyup kelime hazinemizi geliştirmediğimizden işin kolayına kaçıyoruz. Tembelliğimizin cezasını güzel Türkçemiz çekiyor vesselam. İnce ve derin kelimelerimizin sayısı hiç az değildir. Kırgınlık ve dargınlık bunlardan biridir. Aralarında nüanslar vardır. Arasındaki farkı görmek için sözlüğe bakma ihtiyacı da hissetmeyiz. Çoğu zaman birbirinin yerine kullanırız. Siyak ve sibaktan anlarız neyi kastettiğini. Kırgın, "Bir kimseye gücenmiş, gönlü kırılmış olan" demektir. Dargın ise, "Darılmış olan, küskün" demektir. Gördüğümüz gibi iki kelime farklı anlamlara gelmektedir. Kırgınlıkta dargınlığın aksine küsme yoktur, incinme vardır. İnsan kime kırgın olur? Sevdiğine. Kırgın gibi olduğuna, geri durduğuna, mesafeli olduğuna bakmayın siz. Gözü her yerde o dostunu arar. Başına bir şey geldi mi hemen imdadına koşar. Çünkü bunlar ölümüne dosttur. Dargınlıkta ise küslük vardır. Herhangi bir yerde