Geçen yazımda virüsün ağız ve burun
yoluyla bulaşmasından dolayı sorunun ağız ve burnumuzdan kaynaklandığını, bu
yüzden maske ile kapattığımıza işaret ederek burnumla ilgili sorunlara
değinmiş, ağzıma sıra gelmemişti. Çünkü problem olma yönünden ağzım da burnumu
aratmaz. Zaten biri üstte diğeri altta olmak üzere ikisi muhteşem ikili. Zaman
zaman paslaşırlar. Bu yazımda da ağzımın problem olduğunu ele almaya
çalışacağım:
*İster boşboğaz, ister çenesiz deyin.
Gevezelikte üstüme yoktur. Sessizliği pek değil, hiç sevmem. Olur-olmaz
konuşurum. Hatta bazen başkasının ağzından lafını alırım. “Söz gümüş ise sükut
altındır” sözü gereğince altını severim ama bahtıma hep gümüş çıkar. Bu açıdan
kanaatkar sayılırım. Çoğu zaman ağzımdan çıkanı kulağım duymaz.
*Yerli yersiz her şeye karışırım. Bu
yüzden ağzımın payını veren eksik olmaz. Yerime oturur kalır, tozarırım. (Siz
buna Konyalı tabirle doşşarmak deyin) Bir anda dut yemiş bülbüle dönerim ve
kendim ettim, kendim buldum derim içimden.
*Yemek yerken bile konuşmayı ihmal etmem.
Bu da bazen nahoş durumlara yol açabiliyor. Çünkü yol kazasına uğrayabiliyor.
*Sır saklamam. Zira ağzımda bakla
ıslanmaz. Verilen bir sırrı gider hemen bir başkasına aktarıveririm. Söylemezsem
çatlar ölürüm sanki.
*Her konuda fikrimi söylerim, sanki soran
var gibi. Biraz da başkası fikrini söylesin, demem. Sanırsın ki allameyi cihanım.
Halbuki bildiğim bir şey yok. Sadece bildiğini sanan bir zavallıyım.
*Yemek yerken sanki bal-börek yiyor gibi
ağzımı şapırdatırım. Başkası rahatsız olurmuş, hiç umurumda olmaz. Önemli olan
kendi rahatım. Zira rahatsız olan çekip gitsin. Onları yanımda tutan mı var
sanki?
*Zandan kaçınmam. Başlarım hemen bana
göre demeye. Sanki dünyanın merkeziyim.
*Ölmüş kardeşimin etini yemeyi pek severim.
Üzerine, şu anda gıybet yapıyorum ama diyorum bir de.
*Öyle bir aciz ağzım var ki birinin
ağzına bir parmak bal bile çalamaz.
*Hak eden bazılarının ağzına tükürmeyi
çok istedim ama bugüne kadar gerçekleştiremedim. Zira beceriksizim.
*Konuşurken konuşmama aşık olmama rağmen bugüne
kadar kimseyi ağzıma baktıramadım, kimsenin de ağzına bakakalmadım.
*Kendimce mizah yapmaya çalışırım. Onu da
ağzıma yüzüme bulaştırırım.
*İçimden geçeni karşı taraf üzülür,
içimde tutayım demez. Ağzım geldiği gibi çıkarır. Bazı zaman lafım karşı tarafa
ok gibi saplanır. Zira dilimin kemiği olmadığı gibi ağzımın da perhizi yok.
*Kendi ağız kokum kendime yettiği için ağzım
ayrıca başkasının ağzının kokusunu çekmeye gerek duymaz.
*Ağzımı kapatıp susmamın konuşmamdan daha
beter olduğu söylenir. Bilenler, sen ne olursun, konuş. Zira susman hiç
çekilmiyor, der.
*Müthiş önyargılıyım. Bazıları ağzıyla
kuş tutsa Allah bir dediğinden başkasına inanmam. Bunu da içten söylemedi diye
niyetini okurum.
*Dobra gibi görünsem de bazı zamanlarda
lafı ağzımda geveler dururum.
*Kendimi akıllı belki de dünyanın en
akıllı insanlarından biri olarak görmeme rağmen birileri gelir, beni kandırır.
Zira ağzımdan girer, burnumdan çıkar.
*Öfkelendiğim zaman ağzımı açar, gözümü
yumarım. Allah ne verdiyse, kelime dağarcığım ne kadarsa boşaltırım. Arkasından
söylediklerimden dolayı pişmanlık duyarım. Halbuki laf ok gibidir. Çıktı mı
girer mi?
*Bazı zamanlarda ağzımı bozduğum olur.
*Şeytan ve nefsim bana bazen fısıldar ve
şeytan diyor ki derim. Sağ olsun dostlarım, ağzını hayra aç, der.
Gördüğünüz gibi burnumdan sonra ağzım da
sorun. Ağzımın bu sorunları da saymakla bitmez. Ne edersiniz ki benden bir
parça. Ben onunla, o benimle birlikte yaşamaya mahkumuz. Ağzım bu kadar kötü
ama haksızlık yapmayayım. Ne kadar kötü olursa olsun bugüne kadar bazılarımızın
yaptığı gibi bir başkasının ağzına pislemeye kalkmadı. Ne zaman “Senin ağzına s…”
diyen biri olsa, şunun pisleyeceği yere bak. Acaba bunu nasıl becerecek? Bu da
ayrı bir zevk olsa derim. Şükür ki sizin ağzınız, benim ağzım gibi değil…
*12/06/2020 tarihinde Anadolu'da Bugün gazetesinde yayımlanmıştır.
*12/06/2020 tarihinde Anadolu'da Bugün gazetesinde yayımlanmıştır.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder