Ana içeriğe atla

Başka Ne Bekleniyordu? *

Bir ara 800 sayılarının altına gerileyen vaka sayısı, 1 Hazirandan itibaren normalleşme adımları çerçevesinde kontrollü hayata merhaba dedikten sonra sosyal mesafeye yeterince riayet edilmediğinden daha haziranın ikinci haftasına girerken on beş gün içinde tespit edilen vaka sayısı 1500’lü rakamlara doğru koşuyor. Belki de bu kötü gidişat iyi günlerimiz. Böyle giderse bizi daha kötü günler bekliyor.

Şaşırdım mı bu duruma? Hayır. Zira perşembenin gelişi çarşambadan belli olmuştu. Olayın ciddiyetini kavrayamayıp sorumsuzca davrananlardan bahsetmiyorum. Vaka sayısının arttığı endişesini dile getiren ve insanları eleştiren nice insan gördüm. Kendileri kurallara uymuyor. Alın size bir örnek: Kaç aydır ötelediğimiz bir meseleyi konuşmak üzere bir dostumla beraber yanımızda da bir delikanlı olduğu halde aramızda sosyal mesafeye riayet ederek çay içtik. Mevzuumuzu konuştuk. Konumuz uzayınca mecburen bir lokantaya gittik. Bir masaya oturur oturmaz lokanta sahibi geldi. Arkadaşın tanıdığı imiş. Hayat normalmiş gibi elini arkadaşa uzattı, toklaştılar. Garipsedim bu durumu. Bunlar ne yapıyorlar böyle derken ayıpladığım başıma geldi. Sonra elini bana uzattı. Ben de ne yapacağımı şaşırdım, gafil avlandım ve elimi uzattım. Yanımızdaki delikanlı da bu tokalaşmadan nasibini aldı. Arkadaş lokanta sahibiyle konuşmaya devam ederken vakit geçirmeden homurdana homurdana soluğu lavaboda aldım. Elimi bir güzel yıkadım. Benimle beraber peşimden gelen genç de yıkadı. Tanımadığım, etmediğim adam bana elini uzatıyor. Üstelik bu adam esnaf. Akşama kadar gelen müşterilerinin elini böyle sıkıyorsa ortaya çıkabilecek vaka sayısını varın siz düşünün. (Bu arada her zaman gafil avlanan biri değilim. Biri bana para getirmişti. Parayı vermeden elini uzattı. Lütfen, tokalaşmayalım, dedim.)

Bizimle az önce tokalaşan bu adam yemek yerken de yanımızdan ayrılmadı. Şuradan buradan derken “Vaka sayısı artıyormuş, insanlar kurallara riayet etmiyor, çoğu lokanta bu gidişle tekrar kapanır” demez mi? Fesübhanallah! Ölür müsün, öldürür müsün? Mübarek! Sağda solda ne kural tanımayanı arıyorsun? Bu işin elebaşı sensin. Zira kuralları hiçe sayan sensin dedim. Tabii içimden. Ne var bunda demeyin. Ben virüs çıktı çıkalı bırakın başkasıyla tokalaşmayı, aynı evi paylaşmadığım çocuklarımla dahi tokalaşmadım. Uzun süre görüntülü görüştük. Yeni yeni gelmeye başladılar. Hala tokalaşmıyoruz. Otururken de sosyal mesafeye riayet ederek ve maskeleri takarak terasta açık havada oturuyoruz. Daha önce biraderimde (öğretmen birader değil) kalan annemi yanıma getireli beri daha annemin elini öpmedim. Biz aynı evde kurallara böyle uymaya çalışalım. Adam marifetmiş gibi müşterileriyle tokalaşıyor.

Başıma gelen bu olaydan başka yürürken parklara da uğruyorum: Parkta buluşup sarmaş dolaş olanları mı ararsın, parkta arkadaşının arkasına geçip gözünü kapatmak suretiyle sürpriz yapanları mı ararsın, birbirinin omzuna elini atanları mı ararsın, olmadı sarmaş dolaş olanları mı ararsın… sürüyle. Yanı başımda her perşembe Konya’nın öbür ucundan gelerek kapalı bir yerde sesli zikir çekmeye devam edenleri de ekleyeyim bu sürünün içine. İçlerine girmedim ama belki şişli zikir de yapıyorlardır.  Devlet de bu işin şakası yok, kurallara uyun diye çırpınıp dursun. Hasılı kurallar, çiğnenmek için vardır sözü gereği kuralı çiğneme adına ne ararsan var.

Tüm bu olup bitenlerden benim anladığım, bir gün koronavirüs, benden bu kadar, alacağımı aldım deyip dünyadan çekip giderse bu kafa bizde olduğu müddetçe koronavirüs bu ülkede dalgalanmaya devam eder, rekor üzerine rekor kırar. Koronavirüs de bunu biliyor olmalı ki nasılsa bu ülkeden ben çok ekmek çıkarırım, önce diğer tarafları bir dolaşayım diyerek bizi en son yokladı. Laftan sözden anlamayan bu insan azmanları olduğu müddetçe da zaten gideceğe benzemiyor.

Ne yapılabilir bu aşamadan sonra? Bilim Kurulu tekrar sokağa çıkma yasağı önermiş. Bence sokağa çıkma yasağı falan bir daha bu ülkenin gündemine gelmemeli. Zira bu tipler sokağa çıkma yasağını da delerek normal yaşantılarından ödün vermiyorlar. Bu durumda yapılacak şey, geri kalan koronavirüslü günlerimizi, sürü bağışıklığı sistemi ile götürmek. Temenni etmem ama giden gitsin, kalan sağlar bizim olsun. Zira bu ülkenin ekonomisi tekrar evlere kapanmayı kaldıramaz. Biz ekonomide üretime dayalı yeni bir seferberlik başlatmaz, kepenk kapattığımız günleri/ayları telafi etmez, çalışmaya yeniden ara verirsek koronavirüsün öldüremediği geri kalanı da gittikçe kötüye giden mali durumumuz götürür: 70 sente muhtaç oluruz. Allah muhafaza!

*15/06/2020 tarihinde Anadolu'da Bugün gazetesinde yayımlanmıştır.


Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hutbelerde Okunan "Fîmâ kâl ev kemâ kâl" Kısmı

Cuma ve bayram namazlarına gidenlerimiz bilir. Hatip hutbeye çıkınca arada Türkçe hutbe olmak üzere başta ve sonda Arapça hutbe irat eder. Hatip ilk yani giriş kısmında içinde Allah'a hamd, peygamberimiz salavat ve kelimeyi şehadet getirir. Ardından "Ey Allah'ın kulları! Allah'tan korkun ve ona itaat edin. Şüphesiz Allah müttekiler ve işini iyi yapanları sever" der Arapça olarak. Sonra okunacak Türkçe kısma/metne temel olmak üzere Kur'an'dan ilgili bir ayet okur. Ayeti "Allah doğru söylemiştir" demek suretiyle tastikler. Akabinde bir hadis okur. Hadisi de "Rasulullah doğru söylemiştir" diyerek bitirir. Buraya kadar sorun yok. Esas sorun buradan sonra başlıyor. Sen sanırsın ki bundan sonra imam, Türkçe metni okumaya geçecek. Bizim imam, "Ve netaka habîbullâh, fîmâ kâl ev kemâ kâl" okumaya devam ediyor. Yani Allah'ın sevgili kulu bu konuda şöyle veya şunun gibi demiştir." diyor. Böyle okuyan birinden aynı konuda

Kıvrak Eğitim

— -Oğlum, niye erken geldin okuldan? — Bugün kıvrak eğitim yaptık. - — Ö ğretmenler hızlı hızlı mı ders işlediler? — Hayır, baba. Kıvrak o değil. Bir günde işlenecek dersin yarısını işlemek demektir. — Niye yarısını işliyorsunuz ki? Önemli bir durum mu var? — Öğretmenler toplantısı varmış. — Niye şimdi toplanıyorlar ki? — Çalışma  programında bugünmüş. — Oğlum daha iki gün oldu okul açılalı. Başlamışken biraz devam edilseydi de daha sonra yapsalardı, bu dediğin kıvrak eğitimi. Herkes mi böyle yapacak bugün? — Hayır, sadece ikili öğretim yapan okullar. Ama iyi oldu. Yedi saat ders işleyecektik, böylece üç ders işlendi. — -Bu toplantıyı başka zaman yapsalar olmaz mıydı? Mesela siz 15 tatili yaparken öğretmenler o yaptığı şeyi yapsalardı olmaz mıydı? — Baba, tatil o zaman. Tatilde toplantı yapılır mı? — İyi de yavrum! Size tatil. Öğretmenlere değil ki. Haydi, öğretmenler de sizin gibi yoruldular diyelim. Bir hafta tatil yapsınlar, ikinci hafta siz tatile devam eder

Kırgınlık ve dargınlık

Türkçemiz zengin dillerdendir. Bakmayın siz iki-üç yüz kelimeyle konuştuğumuza. Okuyup kelime hazinemizi geliştirmediğimizden işin kolayına kaçıyoruz. Tembelliğimizin cezasını güzel Türkçemiz çekiyor vesselam. İnce ve derin kelimelerimizin sayısı hiç az değildir. Kırgınlık ve dargınlık bunlardan biridir. Aralarında nüanslar vardır. Arasındaki farkı görmek için sözlüğe bakma ihtiyacı da hissetmeyiz. Çoğu zaman birbirinin yerine kullanırız. Siyak ve sibaktan anlarız neyi kastettiğini. Kırgın, "Bir kimseye gücenmiş, gönlü kırılmış olan" demektir. Dargın ise, "Darılmış olan, küskün" demektir. Gördüğümüz gibi iki kelime farklı anlamlara gelmektedir. Kırgınlıkta dargınlığın aksine küsme yoktur, incinme vardır. İnsan kime kırgın olur? Sevdiğine. Kırgın gibi olduğuna, geri durduğuna, mesafeli olduğuna bakmayın siz. Gözü her yerde o dostunu arar. Başına bir şey geldi mi hemen imdadına koşar. Çünkü bunlar ölümüne dosttur. Dargınlıkta ise küslük vardır. Herhangi bir yerde