Bir
kesere sap olmak, ardından yüksek bir makama gelmek özlemini duydum içimde hep.
Çoğu zaman da içimde durdurmadım, cümle aleme ilan ettim bu özlemimi.
Olmayacak, durumuma razı olayım, olduğum olacağım bu, dediğim anda, ne zaman ki
ilgi alanıma girsin veya girmesin bir koltuk boşalsa, teklif beklercesine
içimdeki bu özlem yeniden depreşir.
Ben
bu haleti ruhiye içerisinde ömrümü tamamlamayı beklerken Adana’daki 5.katta
oturmamın haricinde hiç yüksek katta oturmadım. Hep zemin katlarda oturdum.
Hala da öyleyim. Evin yükseği de ev, alçağı da ev. Ne fark eder, sonra yüksek
kat ile yüksek makam ne alaka demeyin. Yüksek katlı bir evin balkonuna çıkıp
etrafı kuşbakışı temaşa etmenin zevki bir başka. Ayrıca yüksek bir katta
bulunmak benim için yüksek bir makamda oturmak gibi bir şey. Çünkü
bu hayatta tek muradım, hep yükseklerde olmaktır. Böylece yükseklerden bakarak
makam özlemimi bir nebze de olsa gideriyorum. Bu arada yükseklik korkum falan
yok. Asansör arızaya geçtiği zaman gerekirse yürüyerek çıkarım. Bu bedeli
ödemeye razıyım. Yeter ki hep yükseklerde olayım.
Kendim,
zemin katlardan kurtulup yüksek katlarda oturamasam da eş, dostun ve
misafirliğe gittiğim kimselerin balkonuna bir vesile çıkıyor, oh be diyorum.
Bugün yine öyle bir gündü. Üstelik ev sahibi de yoktu evinde. Tatile
giderlerken evimize bakarak olun diye evinin anahtarını bize teslim eden bir
yakınımın evine, bir kahve içimi kadar girmek durumunda kaldım. Eve girilir de
balkona çıkılmaz mı? Benim için hobi gibi bir şey. Üstelik 10.katta
oturuyorlar.
Onuncu
katın balkonundan Konya’ya şöyle bir temaşa ettim. Zira Konya ayağımın altındaydı.
Uçsuz bucaksız şehri sağdan sola, soldan sağa, yakından uzağa doğru bir güzel
süzdüm. O koca koca binalar bana küçücük geldi. Bir ara acaba bu
gördüklerim benim olabilir mi diye bir de alıcı gözle baktım. Alamam. Zira
alacak gücüm yok. O zaman ne diye satın almaya kalkıyorsun, demeyin.
Hayallerime de ket vuramam ya. Daha içimden neler geçiyor neler... Bir vadi
dolusu altınım olsa ikinciyi bile isterim.
Balkon sefam devam ediyor. Ardından bir de aşağıdan gelip geçenlere nazar ettim. Karınca misali küçücükler. Bense yukarıda dağları ben yarattım dercesine büyükçe duruyorum ve onlara tepeden bakıyorum. Şimdi anladım insanlara tepeden bakmanın bazı makam sahiplerine nasıl bir zevk verdiğini. Bu, ayrı bir duygu olsa gerek. Bir de böylelerine amma da kibirliler diye kızardım. Adamlar boşuna kibirlenmiyorlarmış demek ki... Onları tepeden bakmaya iten ya da onları kibirli yapan, oturdukları yüksek koltuklarmış meğer. Benim de bir koltuğum olsaydı aynı duruma ben de düşecektim belki.
Ben böyle düşünceler içerisinde iken ayrılık vakti gelip çattı. Zira yolcu yolunda gerek. Zaten durduğum balkon da ev gibi emanet. İstemeye istemeye koltuktan pardon balkondan ayrıldım. Asansöre geçtim. Düğmeye bir bastım. Az sonra yukarıdan/tepeden karınca gibi gördüğüm insanlar arasına iniverdim. Balkon sefam böylece birden sona eriverdi. Az önce herkese, her yere zirveden bakıyordum halbuki. Şimdi zirvenin dibindeyim. Hemencecik böyle düşeceğimi hiç hesaba katmamıştım. Ne idim ne oldum. Ne olduğumu değil, ne olacağımı hesaba katmam gerekiyormuş. Hasılı düşmek zormuş zor! Düşmez kalkmaz bir Allah. Zira o hep zirvede. Gerçek makam sahibi de o.
Siz
siz olun, benim gibi yükseğe çıktım diye kibirlenmeyin. Zira aynı akıbete duçar
olursunuz.
*19/06/2020 tarihinde Anadolu'da Bugün gazetesinde yayımlanmıştır.
*19/06/2020 tarihinde Anadolu'da Bugün gazetesinde yayımlanmıştır.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder