Ana içeriğe atla

Değerli Babalar! **

Kiminiz darı bekaya göçtü, her geçen yıl giden ömründen bir yıl daha deviriyor, kiminiz de köşesinde gideceği günü bekliyor.

Gittiyseniz de gidişi bekliyor idiyseniz de size şunu söylemek isterim:  Ne ölüme terk edildiniz ne de öldükten sonra unutuldunuz. Zira geride sizi çok seven, hep hasretinizi çeken, size özlem duyan, yokluğunuzu her daim özellikle Babalar Gününde ve ölüm yıl dönümlerinizde sizi anan evlatlarınız var. 

Sosyal medya sizi ananlarla dolu… Kimi anmakla da kalmamış, duygularını yazıya dökmüş. Tabir yerindeyse döşenmiş. Sanırsın ki benim çocuk şair ve yazarmış da haberim yokmuş. Öyle yazmışlar ki görüp okusanız "Bu ben miyim" dersiniz. "Evet" cevabı alınca da "Ooo, ben  neymişim de haberim yokmuş" der, duygulanmakla da kalmaz, babalar ağlamaz demeyip hüngür hüngür ağlarsınız. O yüzden içiniz rahat olsun, gözünüz ve gönlünüz arkada kalmasın. Siz görmüyor olsanız da ben buna şahidim. Bu yazdıklarımı "Yok ya, o kadar da değil. Zira ben kendimi de çocuğumu biliyorum, abartıyorsun derseniz, daha bu yazdıklarım buz dağının görünen yüzü. Gelip görmenizi isterdim. Üstelik yazı ile tam anlatamıyorum. Zira anlatma sorunum var. Ayrıca benim size gelmem yakındır. Gelince evlatlarınızın bitmez tükenmez sevgisini bir güzel anlatırım. Çünkü dil ile anlatımım  daha iyi. Zaten orada zamanımız da bol. Üstelik yapacak iş de yok. Durmadan geride bıraktığınız evlatlarınızı konuşuruz.

İçinizden bazılarınız, bana olan bu sevgisini hayatımda ben yaşarken ve ahir ömrümde niçin göstermedi benim evlatlarım? Şimdi neye yarar derseniz, orasını bilemem. Belki size olan sevgisini gizlemiş, size açılamamış olabilir. Belki de siz, Türk erkeği biraz sert olur, yumuşak olursam çocuğum şımarır düşüncesiyle çocuğunuza olan sevginizi göstermediniz. Çocuğunuz da size olan sevgisini korkusundan gösterememiş, sağlığınızda iken açılamamış, gıyabınızda size açılmış olabilir. Belki de sağlığınızda iken varlığının kıymetini bilemediğinin üzüntüsünü yaşıyordur. Zaten varken kıymet bilinmez bizde. Ancak yoklukta bilinir ve takdir edilir. 

Çocuklarınızın, ardınızdan sizi hayırla yad etmesine bu kadar açıklamamdan sonra hala inanmakta zorlanıyor, mümkün değil, benim çocuk böyle yapmaz, beni anmaz, o ne badem gözlüdür diyorsanız, biliniz ki size yalan söyleyecek halim yok. Ben sosyal medyanın yalancısıyım. Ben oradan gördüğümü okuyorum ve okuduğumu böyle anlıyorum.  Ayrıca yazdıklarında çocuklarınızın ne kadar samimi olduklarını bilemem. Zira niyet okuyucusu değilim. Ben ancak zahire göre hüküm veririm. 

Değerli babalar! Size en son şunu söyleyebilirim. Sosyal medya bildiğiniz gibi değil. Bu alem öyle bir alemdir ki herkesin içini döktüğü, şair ve yazar kesildiği bir yer. Sizin zamanınızda sosyal medya olsaydı çocuğunuz, yüzünüze karşı gösteremediği sevgisini siz daha ölmeden bu alemde iken gösterebilirdi. Dahası, taziye üç gün iken evladınız, vefatınızın her yıl dönümünde sizin vefatınızı paylaşarak her yıl sizin  adınıza bu alemde taziyelerinizi sanal olarak kabul etmektedir. Yani durum bu minvalde. Yavrum! Ardımdan benim adıma bu kadar üzülmene dayanamam. Rab Teâlâ izin verdi. Bana bir oda, bir de mükellef bir sofra hazırla, geri geliyorum deseniz, sonuç nasıl olur bilemem. O sizinle çocuğunuz arasında bir şey. Şöyle olur, böyle olur diyerek baba ile evlat arasına giremem. Rab Teâlâ izin verse de ayrıca böyle bir şey yapmaya kalkmazsınız, umarım. Çünkü onlar için yaşadınız. Geri gelip rahatsız etmek olmaz. Siz en iyisi benden duyduğunuz sosyal medya paylaşımları ile yetinin.

Biliyorum, çocuklarınız, ardınızdan sizin için yaptıklarını, size anlattığımdan dolayı keşke anlatmasaydın deyip bana kızacaklar ama duramadım. Zira şom ağızlıyım, vesselam.

Bu arada sizin ardınızdan eşiniz hala yaşıyor, haberiniz olsun. Konu sizin gününüz dolayısıyla çocuklarınızdan açılınca eşlerinizi de kısa da olsa bu şekilde anmış olalım.

Ne diyorsun, şu günde ne yazdığının farkında mısın deyip bana kızarsanız, kızmayın. Zira benim Babalar Günü kutlamam böyledir. Ayrıca istisnalar kaideyi bozmaz.

**21/06/2020 tarihinde Kahta Söz'de yayımlanmıştır.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hutbelerde Okunan "Fîmâ kâl ev kemâ kâl" Kısmı

Cuma ve bayram namazlarına gidenlerimiz bilir. Hatip hutbeye çıkınca arada Türkçe hutbe olmak üzere başta ve sonda Arapça hutbe irat eder. Hatip ilk yani giriş kısmında içinde Allah'a hamd, peygamberimiz salavat ve kelimeyi şehadet getirir. Ardından "Ey Allah'ın kulları! Allah'tan korkun ve ona itaat edin. Şüphesiz Allah müttekiler ve işini iyi yapanları sever" der Arapça olarak. Sonra okunacak Türkçe kısma/metne temel olmak üzere Kur'an'dan ilgili bir ayet okur. Ayeti "Allah doğru söylemiştir" demek suretiyle tastikler. Akabinde bir hadis okur. Hadisi de "Rasulullah doğru söylemiştir" diyerek bitirir. Buraya kadar sorun yok. Esas sorun buradan sonra başlıyor. Sen sanırsın ki bundan sonra imam, Türkçe metni okumaya geçecek. Bizim imam, "Ve netaka habîbullâh, fîmâ kâl ev kemâ kâl" okumaya devam ediyor. Yani Allah'ın sevgili kulu bu konuda şöyle veya şunun gibi demiştir." diyor. Böyle okuyan birinden aynı konuda

Kıvrak Eğitim

— -Oğlum, niye erken geldin okuldan? — Bugün kıvrak eğitim yaptık. - — Ö ğretmenler hızlı hızlı mı ders işlediler? — Hayır, baba. Kıvrak o değil. Bir günde işlenecek dersin yarısını işlemek demektir. — Niye yarısını işliyorsunuz ki? Önemli bir durum mu var? — Öğretmenler toplantısı varmış. — Niye şimdi toplanıyorlar ki? — Çalışma  programında bugünmüş. — Oğlum daha iki gün oldu okul açılalı. Başlamışken biraz devam edilseydi de daha sonra yapsalardı, bu dediğin kıvrak eğitimi. Herkes mi böyle yapacak bugün? — Hayır, sadece ikili öğretim yapan okullar. Ama iyi oldu. Yedi saat ders işleyecektik, böylece üç ders işlendi. — -Bu toplantıyı başka zaman yapsalar olmaz mıydı? Mesela siz 15 tatili yaparken öğretmenler o yaptığı şeyi yapsalardı olmaz mıydı? — Baba, tatil o zaman. Tatilde toplantı yapılır mı? — İyi de yavrum! Size tatil. Öğretmenlere değil ki. Haydi, öğretmenler de sizin gibi yoruldular diyelim. Bir hafta tatil yapsınlar, ikinci hafta siz tatile devam eder

Kırgınlık ve dargınlık

Türkçemiz zengin dillerdendir. Bakmayın siz iki-üç yüz kelimeyle konuştuğumuza. Okuyup kelime hazinemizi geliştirmediğimizden işin kolayına kaçıyoruz. Tembelliğimizin cezasını güzel Türkçemiz çekiyor vesselam. İnce ve derin kelimelerimizin sayısı hiç az değildir. Kırgınlık ve dargınlık bunlardan biridir. Aralarında nüanslar vardır. Arasındaki farkı görmek için sözlüğe bakma ihtiyacı da hissetmeyiz. Çoğu zaman birbirinin yerine kullanırız. Siyak ve sibaktan anlarız neyi kastettiğini. Kırgın, "Bir kimseye gücenmiş, gönlü kırılmış olan" demektir. Dargın ise, "Darılmış olan, küskün" demektir. Gördüğümüz gibi iki kelime farklı anlamlara gelmektedir. Kırgınlıkta dargınlığın aksine küsme yoktur, incinme vardır. İnsan kime kırgın olur? Sevdiğine. Kırgın gibi olduğuna, geri durduğuna, mesafeli olduğuna bakmayın siz. Gözü her yerde o dostunu arar. Başına bir şey geldi mi hemen imdadına koşar. Çünkü bunlar ölümüne dosttur. Dargınlıkta ise küslük vardır. Herhangi bir yerde