Ana içeriğe atla

Kaldırımlarla Aranız Nasıl? ***

Mecbur kalmadıkça arabaya binmem. Fırsat buldukça yürürüm. Yürümeyi seviyorum. 
Yollara paralel bir şekilde taş, kilitli taş, mermer gibi şeylerle hafif yüksekçe yapılmış yaya yolu dediğimiz kaldırımlar, araç trafiğinin yoğun olmadığı tenha yollar, mahalle araları ve bazı parklarda bulunan yürüyüş parkurları yürüyüş için ilk akla gelen yerlerdir.
Çarşı merkezlerinde bulunan kaldırımlar insan yoğunluğu bakımından kalabalık olduğu için seri yürümeye çok müsait değil. Her yerde yürüyüş parkuru yok. Geriye mahalle aralarında bulunan sokak ve caddeler kalıyor. Sokak kaldırımları, buraya kaldırım yaptık anlamında öylesine yapılmış süs kaldırımlardır. Üzerinde yürünmez. Çünkü daracıktır. Geniş kaldırım yapılmaya kalkılsa orta yerde zaten yol kalmaz. Yürümek için geriye mahalle aralarından geçen alternatif yolların kaldırımları kalıyor. Çünkü bu yolların kenarına yapılmış kaldırımlar biraz daha geniş. Öyle ya! Yollar araçlarınsa kaldırımlar da yayaların. 
Yayalara ait bu geniş kaldırımlara rağmen kaldırımlarda yürümek maharet ister. Yürümek için bol zigzag çizmek zorundasın. Çünkü kaldırımlarda yürüyen yayanın dışında ne ararsan var: Aynı hizada olmayan ağaçlar, özel mülkün bahçesinden sarkan ağacın dalları, yönlendirici ve bilgilendirici trafik levhaları, beton direk, demir direk, ağaç direk, elektrik ve telefon kutuları, kaldırımın tam ortasına gömülmüş çöp konteynırları, kaldırıma araç konmasının önüne geçmek için kaldırım üzerine sabitlenen demir dubalar, yönlendirici okul levhaları, reklam panoları, otobüs durakları, kaldırımda bisiklet sürenler vs. Birkaç sene öncesine kadar esnafın kaldırım üzerine teşhirlik ürün koyma modası vardı. Belediyelerin sıkı denetim ve uyarıları sayesinde bereket şimdi kaldırımlara teşhirlik ürün konmuyor. Kaldırım üzerinde tüm bunları görmeye alıştık. Bu yüzden kaldırıma çıkınca dümdüz gitmen mümkün değil. Sürekli sağa, sola sapman gerekecek. Hafif bir dikkatsizlik kaldırım üzerindekilerden birine çarpman demektir. Hepsine dikkat etsen bile sağdan gitmeyip sana çarpacak gibi tersinden gelen, hiç istifini bozmayan tipler çıkıyor karşına. Bu cinslere yol vermek için araçların seyrettiği yola inmen gerek. Zaman zaman çökmüş kaldırımlar, taşı çıkmış veya taşı oynayan kaldırımlar da eksik değil. 
Yaya yolu diye bildiğimiz kaldırımları bizim milletimiz bir başka amaçla daha kullanıyor: Kaldırımlara aracını park ediyor. Kimi enlemesine, kimi boylamasına aracını koyuyor. Bu, diğer yürümeye engel kaldırım işgallerine rahmet okutan cinsten. Çünkü geçemezsin. Bu durumda yapacağın tek şey yürümeye devam için yola inmek. Yolun kenarına inmek de yeterli değil. Ta yolun ortasına, araçların vızır vızır geçtiği yere kadar kendini tehlikeye atarcasına inip yürümelisin. Çünkü yolun kenarında da park edilmiş diğer araçlar var. Tüm bunları yaparken yani geçip giderken hem kaldırım üzerindeki hem de kaldırıma paralel park edilmiş araçlara azami gayret göstermek gerek. Çünkü araçlar pahalı ve önemli. Bir yaya olarak ben kimim ki... Kaldırımlar ve yol kenarları işgal altında olduğundan dolayı yürümek için önden ve arkadan araç çarpsa ne olur. Önemli olan araçların zarar görmemesidir. 
Hasılı bu ülkede yürümek zor mu zor, mesele mi mesele. Bu yüzden yayaların yürümesine engel olacak şekilde kaldırımlar bu şekilde amacı dışında kullanılıyor ve buna engel olunamıyorsa en iyisi kaldırımları kaldırmak. Başka da aklıma bir şey gelmiyor.

***20/06/2020 tarihinde Pusula haber gazetesinde Barbaros ULU adıyla yayımlanmıştır.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hutbelerde Okunan "Fîmâ kâl ev kemâ kâl" Kısmı

Cuma ve bayram namazlarına gidenlerimiz bilir. Hatip hutbeye çıkınca arada Türkçe hutbe olmak üzere başta ve sonda Arapça hutbe irat eder. Hatip ilk yani giriş kısmında içinde Allah'a hamd, peygamberimiz salavat ve kelimeyi şehadet getirir. Ardından "Ey Allah'ın kulları! Allah'tan korkun ve ona itaat edin. Şüphesiz Allah müttekiler ve işini iyi yapanları sever" der Arapça olarak. Sonra okunacak Türkçe kısma/metne temel olmak üzere Kur'an'dan ilgili bir ayet okur. Ayeti "Allah doğru söylemiştir" demek suretiyle tastikler. Akabinde bir hadis okur. Hadisi de "Rasulullah doğru söylemiştir" diyerek bitirir. Buraya kadar sorun yok. Esas sorun buradan sonra başlıyor. Sen sanırsın ki bundan sonra imam, Türkçe metni okumaya geçecek. Bizim imam, "Ve netaka habîbullâh, fîmâ kâl ev kemâ kâl" okumaya devam ediyor. Yani Allah'ın sevgili kulu bu konuda şöyle veya şunun gibi demiştir." diyor. Böyle okuyan birinden aynı konuda

Kıvrak Eğitim

— -Oğlum, niye erken geldin okuldan? — Bugün kıvrak eğitim yaptık. - — Ö ğretmenler hızlı hızlı mı ders işlediler? — Hayır, baba. Kıvrak o değil. Bir günde işlenecek dersin yarısını işlemek demektir. — Niye yarısını işliyorsunuz ki? Önemli bir durum mu var? — Öğretmenler toplantısı varmış. — Niye şimdi toplanıyorlar ki? — Çalışma  programında bugünmüş. — Oğlum daha iki gün oldu okul açılalı. Başlamışken biraz devam edilseydi de daha sonra yapsalardı, bu dediğin kıvrak eğitimi. Herkes mi böyle yapacak bugün? — Hayır, sadece ikili öğretim yapan okullar. Ama iyi oldu. Yedi saat ders işleyecektik, böylece üç ders işlendi. — -Bu toplantıyı başka zaman yapsalar olmaz mıydı? Mesela siz 15 tatili yaparken öğretmenler o yaptığı şeyi yapsalardı olmaz mıydı? — Baba, tatil o zaman. Tatilde toplantı yapılır mı? — İyi de yavrum! Size tatil. Öğretmenlere değil ki. Haydi, öğretmenler de sizin gibi yoruldular diyelim. Bir hafta tatil yapsınlar, ikinci hafta siz tatile devam eder

Kırgınlık ve dargınlık

Türkçemiz zengin dillerdendir. Bakmayın siz iki-üç yüz kelimeyle konuştuğumuza. Okuyup kelime hazinemizi geliştirmediğimizden işin kolayına kaçıyoruz. Tembelliğimizin cezasını güzel Türkçemiz çekiyor vesselam. İnce ve derin kelimelerimizin sayısı hiç az değildir. Kırgınlık ve dargınlık bunlardan biridir. Aralarında nüanslar vardır. Arasındaki farkı görmek için sözlüğe bakma ihtiyacı da hissetmeyiz. Çoğu zaman birbirinin yerine kullanırız. Siyak ve sibaktan anlarız neyi kastettiğini. Kırgın, "Bir kimseye gücenmiş, gönlü kırılmış olan" demektir. Dargın ise, "Darılmış olan, küskün" demektir. Gördüğümüz gibi iki kelime farklı anlamlara gelmektedir. Kırgınlıkta dargınlığın aksine küsme yoktur, incinme vardır. İnsan kime kırgın olur? Sevdiğine. Kırgın gibi olduğuna, geri durduğuna, mesafeli olduğuna bakmayın siz. Gözü her yerde o dostunu arar. Başına bir şey geldi mi hemen imdadına koşar. Çünkü bunlar ölümüne dosttur. Dargınlıkta ise küslük vardır. Herhangi bir yerde