Her yıl 2,5 milyona
yakın gencimizin iyi bir üniversitenin gelecek vadeden bölümlerini kazanmak
için ter döktüğü ÖSYM tarafından yapılan sınavlar, hem sınav öncesi hem sınav anı
hem de sınav sonrası adından sıkça söz ettiriyor. ÖSYM bu konuda zirveyi
kimseye bırakmıyor, daima tartışmanın odağı oluyor ve her sınavda tahammül
sınırını aşacak şekilde sınırları biraz daha zorluyor.
Sınavın güvenliği açısından
koyduğu kuralların bir kısmı mantıklı olmakla beraber “Askerliğin başladığı yerde mantık biter”
misali koyduğu kriterlerin çoğu, gereksiz ve sınırları zorlayan kurallar. Öyle
kriterler var ki öğrenciler sınava neredeyse anadan üryan girmiş oluyorlar ve
her kural da acımasız bir şekilde uygulanmaktadır. Özellikle sınav başlamadan,
sınav kapılarının 15 dakika önce kapanması kuralından az öğrencinin canı
yanmadı. (Biz “falan öğrenciyi emniyet müdürü sınavına yetiştirdi” diye
seviniyoruz. Hiç ÖSYM’yi sorgulamıyoruz. Emniyet müdürünü bulamayan öğrenciler
ne yapacak?)
Sınavın geçerliliği ile
ilgili her ne olursa olsun sınav esnasında öğrencinin asla salon dışına
çıkamaması kuralı ise ayrı bir garabet. Sınav heyecanı ve stresi dolayısıyla
kazara öğrenci lavaboya gitmek istese ya da rahatsızlansa bu demektir ki 4
yıllık emeği boşa gidecek demektir. Çünkü sınavı iptal oluyor. İki tane öğrenci
sınavın ilk 40 dakikasında lavaboya gitmek durumunda kaldıklarını gördüm.
Sınavları iptal olan bu öğrenciler, sınavın bitmesine 75 dakika kalıncaya kadar
sınav merkezinden de ayrılamadılar. Çünkü kural böyle. Arkadaşları,
salonlarında sınavlarını olurken bu iki çocuk, bu süre zarfında için için
ağlayıp durdular. Yazık gerçekten! Tamam, sınav salonundan öğrenci “Lavaboya
gidebilir miyim” diye zırt pırt çıkmasın. Üç saatlik bir sınavda da lavaboya
ihtiyacı olan bir öğrenci, gözetmen nezaretinde lavaboya gidebilsin. Adaylara, isteyen
lavaboya gidebilir dense bile çoğu genç salonu terk etmez. Çünkü zamanla
yarışıyorlar. Bu kuralı koyan ÖSYM şunu mu istiyor: Her öğrenci, sınava
müracaat öncesi bir doktor bulup “Şu rahatsızlığından dolayı lavaboya gidebilir”
raporu almalı.
Sınavın içeriğine
gelince öyle sorulara yer veriliyor ki soruyu çözmeye çalışan çocuk, Türkçe
bunun neresinde diyor çoğu zaman. Sorular felsefe sorusu mu yoksa Türkçe mi tartışılır.
Özellikle TYT Türkçe soruları öğrencilerin moralini bozdu. Sınava giren öğrencilerin
şu yorumlarına bakar mısınız?
“Sınav sorularını
Thales hazırlamış diye haberler var”. (Thales, Batı felsefesinin kurucusu
sayılan bir filozof.) “Türkçe, full felsefe gibiydi. Ayıp olmasın diye iki tane
dilbilgisi koymuşlar…”. “Türkçe sorularının felsefe sorusu gibi oluşu yüzünden
45 soru, felsefe çözmüşüm gibi hissediyorum”.)
“Türkçe paragrafları
kısa olmuş kanka. Keşke roman falan koysaydın”. ”Türkçe yetişmedi”. (Yeni nesil
sorular maalesef böyle. Sorunun uzunluğunu gören çocuğun, daha başta morali
bozuluyor. Bu sınavın en olumlu yönü sınav süresinin artırılması olmuştur.
Sanırım süre yine de yeterli gelmedi.)
“Türkçe
çok çok fenaydı. Bir tek bana zor gelmemiş. Arkadaşlarımla da konuştum. Hepsi
Türkçeden yakınıyor”. (Öğrenciler elensin diye Türkçe soruları alabildiğine
zorlaştırılmış. Bu soruları gören Türkçemizden nefret eder maalesef. Zorluğundan
geçtim. Mantığı zorlayan mantık ötesi sorular... Parçayı anladıktan sonra
soruyu soranın mantığını kavramak için öğrencilerin epey bir terlemesi
gerekiyor.)
TYT
Türkçenin tuzu biberi sorusu Mabel Matiz ile ilgili sorulan iki soruydu.
Tepkilerin bir kısmına yer veriyorum: (“Lan Mabel Matiz'in Türkçe sorularında
ne işi vaaarrrrr”. “Türkçe sorularından birini kadraj magazin hazırladı
herhalde Mabel Matiz ne alaka”. “Mabel Matizin maya adlı albümünün geçmişini ve
tarihini de öğrenmiş olduk”. “Mabel Matiz dinlemedim diye iki Türkçe sorusu
gitti”.)
Özellikle
Mabel Matiz ile ilgili sorulan sorulara, sadece öğrenciler değil; yaşantısı,
paylaşımları ve düşünceleri dolayısıyla sanatçıya kamuoyunun genelinde de tepki
var. Bu derece tartışma konusu olan birine, sınavlarda özellikle ismiyle yer
verilmemeliydi diye düşünüyorum. Maalesef soruları hazırlayan uzmanlar, bu
konuda bir hassasiyet göstermemişler ve halkın değerlerini hiçe saymışlardır.
Verdiğim
örneklerle yazımı uzattım. Kısaca şunu söyleyeyim. ÖSYM, milyonlarca öğrenciyi
nasıl elerim, onları nasıl başarısız gösteririm diye Türkçenin üzerinden elini
çekmesi lazım. Zorluk derecesi soruyu başka hangi dersten sorarsa sorsun,
öğrencileri nasıl elerse elesin ama gençlerimizi Türkçemizden soğutmasın. Bir
diğer husus, sınav güvenliği açısından aldığı tedbirleri ÖSYM’nin yeniden
gözden geçirmesinde fayda var. Bazı anlamsız kriterlerini esnetmekle bu işe başlayabilir.
*01/07/2020 tarihinde Anadolu'da Bugün gazetesinde yayımlanmıştır.
*01/07/2020 tarihinde Anadolu'da Bugün gazetesinde yayımlanmıştır.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder