Ana içeriğe atla

Bu Ne Yaman Çelişki Böyle! *

Tüm devlet memurları, işçiler, özel sektörde çalışanlar maaşlarını kamu veya özel bankalardan veya finans kurumlarından almak zorunda. Bunun için kurum, kuruluş ve özel sektör, kurum içinden üç kişilik bir komisyon oluşturarak ilgili komisyon banka veya finans kurumlarından en uygun teklif ve ödeme şartlarını alır. Teklifler komisyon marifetiyle masaya yatırılır. Şartları en uygun olan banka veya finans kurumunu üst amire teklif eder. Amir de uygun görürse karşılıklı imzalar atılarak maaş anlaşması yapılır. Banka ya da özel finans kurumlarıyla anlaşma genelde bir, iki, üç yıllık yapılır. Diyanet İşleri Başkanlığı da personelinin maaş anlaşması için bir finans kurumuyla anlaşmış. Buraya kadar bir sorun yok. Zira maaş anlaşmasında olması gereken bu. 
Sorun, bu maaş anlaşmasını 18 Haziran tarihli tweetiyle personeline duyuran Diyanet İşleri Başkanının açıklamasında. Başkanın bu paylaşımını okumadı iseniz ilgili tweeti buraya alıyorum: "İslam’ın haram kıldığı ve haksız kazanca yol açarak büyük bir sömürü aracı olan faizle mücadele noktasında, Diyanet İşleri Başkanlığı olarak personelimizin maaşlarını faizsiz finans kurumları aracılığıyla ödemeye başladık. Ülkemize, milletimize hayırlı olsun." 
Başkanın bu açıklaması baltayı taşa vurma cinsinden. Zira tartışmalara sebebiyet verecek bir açıklama. Niçin böyle olduğunu fazla detaya gitmeden madde madde açıklamaya çalışayım:
1.Sayın Erbaş, Diyanet personelinin üst yöneticisi olmakla beraber temsil ettiği görev gereği bu ülkede yaşayan tüm Müslümanların başkanıdır.
2.Başkan bu açıklamasıyla kendi personelini faize bulaşmaması için koruduğunu ifade ediyor. Bu ülkede faizle muamele yapan resmi veya özel bankalardan maaş alan milyonlar var. Eğer bir hassasiyet gösterilecek ve bir mücadele başlatılacak ise bu, topyekûn olması gerekmiyor mu? Bu anlayış "Ben personelimi koruyorum, diğerlerinin canı cehenneme" demektir. Buna ben kendine Müslüman olmak derim.
3.Bankalardan maaş almak dinen sorunlu ise Başkan bunu umuma duyurmalı. Aynı zamanda bağlı bulunduğu atamaya yetkili amirine bu endişesini dile getirmeli değil mi?
4.Bankalardan yapılan anlaşma gereği maaşı bankadan almak sorun ise Başkanlığına bağlı Din İşleri Yüksek Kurulunun birkaç ay önce "Toplu konut projesi çerçevesinde kamu bankalarından kredi çekmenin caiz olduğu" yönünde verdiği fetvaya ne demeli? Bankadan bu çerçevede kredi çekmek bankaya/faize destek anlamına gelmiyor mu? Sayın Başkan, bu fetvaya onay veriyor, maaşı devlet bankasından almaya sıcak bakmıyorsa buna bu ne perhiz, bu ne lahana turşusu denmez mi?
5.Başkanın "Personelimizin maaşlarının ödenmesi için şu özel finans kurumunun sunduğu teklifler daha uygun görülmüş ve ilgili finans kurumuyla anlaşma sağlanmıştır. Personelimize hayırlı olsun" demesi daha şık olmaz mıydı?
6.Özel finans kurumlarının faizsiz olduğu konusunda kesin bir bilgiye sahip mi yoksa onlar da mı bankacılık sistemine göre işlem yapıyor? Zira kamuoyunda özel finans kurumlarının da bu sistem içinde diğer bankalardan çok farkı olmadığı yönünde bir kanaat var.
7.Kendisine bağlı olan DİB personeli ve kendisi bugüne kadar hangi bankalardan maaş almıştır? Kendisi 2017'de başkanlığa atandığına göre o zaman bu hassasiyeti niçin göstermemiştir? Zira açıklamasından, personelin maaşlarının daha önce faizsiz finans kurumundan alınmadığı anlaşılmaktadır. 

Hasılı, Başkanın bu açıklaması nereden tutarsanız elinizde kalır. Çünkü kendi içinde ne yaman çelişkiler barındırıyor. Keşke hassasiyetinden dolayı tercihini özel finans kurumlarından yana kullansaydı da bu açıklamayı yapmasaydı, çok daha iyi olurdu. 

*22/06/2020 tarihinde Anadolu'da Bugün gazetesinde yayımlanmıştır.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hutbelerde Okunan "Fîmâ kâl ev kemâ kâl" Kısmı

Cuma ve bayram namazlarına gidenlerimiz bilir. Hatip hutbeye çıkınca arada Türkçe hutbe olmak üzere başta ve sonda Arapça hutbe irat eder. Hatip ilk yani giriş kısmında içinde Allah'a hamd, peygamberimiz salavat ve kelimeyi şehadet getirir. Ardından "Ey Allah'ın kulları! Allah'tan korkun ve ona itaat edin. Şüphesiz Allah müttekiler ve işini iyi yapanları sever" der Arapça olarak. Sonra okunacak Türkçe kısma/metne temel olmak üzere Kur'an'dan ilgili bir ayet okur. Ayeti "Allah doğru söylemiştir" demek suretiyle tastikler. Akabinde bir hadis okur. Hadisi de "Rasulullah doğru söylemiştir" diyerek bitirir. Buraya kadar sorun yok. Esas sorun buradan sonra başlıyor. Sen sanırsın ki bundan sonra imam, Türkçe metni okumaya geçecek. Bizim imam, "Ve netaka habîbullâh, fîmâ kâl ev kemâ kâl" okumaya devam ediyor. Yani Allah'ın sevgili kulu bu konuda şöyle veya şunun gibi demiştir." diyor. Böyle okuyan birinden aynı konuda

Kıvrak Eğitim

— -Oğlum, niye erken geldin okuldan? — Bugün kıvrak eğitim yaptık. - — Ö ğretmenler hızlı hızlı mı ders işlediler? — Hayır, baba. Kıvrak o değil. Bir günde işlenecek dersin yarısını işlemek demektir. — Niye yarısını işliyorsunuz ki? Önemli bir durum mu var? — Öğretmenler toplantısı varmış. — Niye şimdi toplanıyorlar ki? — Çalışma  programında bugünmüş. — Oğlum daha iki gün oldu okul açılalı. Başlamışken biraz devam edilseydi de daha sonra yapsalardı, bu dediğin kıvrak eğitimi. Herkes mi böyle yapacak bugün? — Hayır, sadece ikili öğretim yapan okullar. Ama iyi oldu. Yedi saat ders işleyecektik, böylece üç ders işlendi. — -Bu toplantıyı başka zaman yapsalar olmaz mıydı? Mesela siz 15 tatili yaparken öğretmenler o yaptığı şeyi yapsalardı olmaz mıydı? — Baba, tatil o zaman. Tatilde toplantı yapılır mı? — İyi de yavrum! Size tatil. Öğretmenlere değil ki. Haydi, öğretmenler de sizin gibi yoruldular diyelim. Bir hafta tatil yapsınlar, ikinci hafta siz tatile devam eder

Kırgınlık ve dargınlık

Türkçemiz zengin dillerdendir. Bakmayın siz iki-üç yüz kelimeyle konuştuğumuza. Okuyup kelime hazinemizi geliştirmediğimizden işin kolayına kaçıyoruz. Tembelliğimizin cezasını güzel Türkçemiz çekiyor vesselam. İnce ve derin kelimelerimizin sayısı hiç az değildir. Kırgınlık ve dargınlık bunlardan biridir. Aralarında nüanslar vardır. Arasındaki farkı görmek için sözlüğe bakma ihtiyacı da hissetmeyiz. Çoğu zaman birbirinin yerine kullanırız. Siyak ve sibaktan anlarız neyi kastettiğini. Kırgın, "Bir kimseye gücenmiş, gönlü kırılmış olan" demektir. Dargın ise, "Darılmış olan, küskün" demektir. Gördüğümüz gibi iki kelime farklı anlamlara gelmektedir. Kırgınlıkta dargınlığın aksine küsme yoktur, incinme vardır. İnsan kime kırgın olur? Sevdiğine. Kırgın gibi olduğuna, geri durduğuna, mesafeli olduğuna bakmayın siz. Gözü her yerde o dostunu arar. Başına bir şey geldi mi hemen imdadına koşar. Çünkü bunlar ölümüne dosttur. Dargınlıkta ise küslük vardır. Herhangi bir yerde