Bir
ülke düşünün ki üzücü bir olay, bir sevinç ya da ciddi bir mesele, olduğu gibi
enine boyuna araştırılmaz, konuşulup karara bağlanmaz. Ya yok kabul edilir ya
pireyi deve yaparcasına abartılır ya olduğundan fazla ümit verilir ya insanın,
içinden çıkmayacak şekilde korkular salınır ya da meseleyi lehe çevirmek için
algılar oluşturulur. Bu da olayı, amacından saptırmak ve asıl mecrasından
çıkarmak demektir. Tüm bunlar ve daha fazlası, hangi ülkede görülür diye size
bir soru sorulsa hiç düşünmeden Türkiye deyin. Çünkü bunlar ancak bu ülkede
görülür.
Tezimi
ispatlamak için vereceğim örneklerde çok öteye gitmeyeceğim. Koronavirüsü
küçümsemiyorum ama olduğundan fazla abartarak fazlasıyla korkular saldık.
Korunmak için öyle tedbirler alındı, bilim kurulu üyelerinden ve bazı
uzmanlardan hala öyle tavsiye ve uyarılar yapılıyor ki yaydıkları endişe
korkunç. İşte bir örnek: Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi Çocuk
Enfeksiyon Hastalıkları Ana Bilim Dalı Başkanı Prof. Mehmet Ceyhan, kafe
ve restoranlarda servis edilen içecek ve yiyeceklerden koronavirüs bulaşan kişiler
olduğunu belirterek, "Çay, kahve içecekseniz, çok emin değilseniz,
yanınızda bir kolonyalı mendil ya da dezenfektanla ıslatılmış kağıt mendil ile
ağzınıza gelecek yeri silmek gerek" ifadelerini kullandı. Sayın Ceyhan'a
sormak gerek. Sadece ağza gelecek yeri silmek yeterli mi, tüm bardağı silse
daha garanti olmaz mı? Çünkü eli bardağa temas ettikten sonra muhabbet
esnasında elini yıkamadan ağzına götürebilir. Hatta çay, kahve yerine kolonya
içilse nasıl olur. Paranoya noktasında bir tedbir bu… Sayın Ceyhan'ın ekonominin
akıbetiyle ilgili bir derdi yok anlaşılan. Esnaf kan ağlıyormuş, ona vız gelir.
Ona göre mücadele için hayatın tamamen durması gerek. O zaman sormazlar mı
adama, kontrollü normalleşme adımlarına niçin izin verildi diye.
Yine
koronavirüsle ilgili maske takma ve takmama konusunda aşırı uçlarda
geziniyoruz. Sosyal mesafeye riayet edelim, maske takalım, temizlik ve hijyene
özen gösterelim. Tüm bunlara eyvallah! Aynı zamanda sosyal hayat ve iş-güç de
devam etsin. Maske nerede takılsın? Kapalı ve kalabalık yerlerde takılması en
makul olanı değil mi? İşte bununla ilgili de size birkaç örnek:
Maskesi
boynunda, etrafında kimse olmadığı halde açık havada kendi halinde yürüyen
birine, haberci mikrofonu uzatıyor. Beyefendi, maskenizi niçin doğru takmıyorsunuz,
diyor. Pes doğrusu! Tamam market ve işyerlerinde ağız ve burnu görünecek
şekilde maskesini aksesuar olarak takanlara maskenizi niçin doğru takmıyorsunuz
diyelim, hatta onlara tepki gösterelim. Müsaade edin de etrafında kimse yokken
adam maskesini indirsin. Bunlara kalırsa evlerde hatta yatak odalarında bile
maskeyle duracaksınız diye maskeyi dayatacaklar.
Şu
bayanın yaptığına ne diyelim? Yürüyüş parkurunda 20-22 yaşlarında tek başına yürüyüş
yapan bir hanımefendi hem yürüyor hem de biriyle telefonda konuşuyor: “Şu anda
yürüyüş parkurundayım. Yürüyüş yapan 30 kişi var, 25 tanesinin maskesi yok. Maskeli
sadece 5 kişi var. 18 yaşın altındaki çocuklar hep parklarda. Bunlar hep virüs
taşıyıcısı. Niye saldılar, bilmiyorum. Bunları evlere kapamak lazım”. Yanından geçerken
bu hassasiyeti gösteren kızımızın yüzünde, usulüne uygun takılmış maske var mı
diye baktım. Bereket maskeliydi. Daha ne konuştu bilmiyorum. Hızlı adımlarla
yürüyüşüme devam ettim. Parkuru turladım, aynı hanımefendi ile tekrar
karşılaştım. O önümde ben ardındayım. Yanından geçerken bakalım bu sefer
maskesi var mı diye yan gözle baktım. Ne göreyim! Az önceki turda, kimse
maskesini takmıyor diye dert yanan kızımız, burnu görünecek şekilde maskesini
indirmiş. Bana göre yürüyüş parkurunda yürüyen kişiler, sosyal mesafeye riayet
ederek kimseye temas etmeden seri adımlarla yürüyüşlerini yapıyorlar. Kimse yekdiğerine
temas etmiyor. Önündeki yavaş yürüyorsa gerekirse parkurdan çıkıp çimlerin
üzerine basarak ön tarafa geçiyor. Bu kızımızın da maskesini çıkarmasında bir
sakınca yok. Ama az önce maskesizlerden dert yanan birinin, az sonra maskesini
indirmesi tam bir çelişki. Aşırı da olsa bir hassasiyet gösterene bir yere
kadar saygım olur ama kendi içinde tenakuza düşene asla saygı duymam.
Bu
arada kalabalık ve kapalı ortamlarda dahi maskesini takmamakta inat eden vurdumduymazları
zaten biliyorsunuz. Bunlar da aşırı uç olmaya devam ediyorlar.
Hasılı
ülke olarak her konuda olduğu gibi maske takıp takmama konusunda da ifrat ve tefriti
yaşıyoruz. Bir türlü normali yakalayamadık ve normal olamadık. Bu gidişle de her
türlü aşırılığı terk edip bir gün normal olacağımıza dair maalesef bir ümit taşımıyorum.
Bu, bana nasip olmadı ve olmayacak. İnşallah size nasip olur. Zira bu ülkenin
her yönüyle normalleşmeye çok ihtiyacı var.
*24/06/2020 tarihinde Anadolu'da Bugün gazetesinde yayımlanmıştır.
*24/06/2020 tarihinde Anadolu'da Bugün gazetesinde yayımlanmıştır.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder