Ana içeriğe atla

Açık Lise Sınavları*

Milli Eğitim Bakanlığının bütçesi birçok bakanlığın bütçesinden daha fazladır.  Okumak isteyene devlet her türlü imkanı sunmaktadır. İster örgün olsun, ister yaygın.

Son yıllarda eğitimini açık lise vasıtasıyla yapmak isteyenlerin sayısı epeyce arttı. Kimi 12 yıllık eğitimin zorlaması, kimi   imkansızlıklar dolayısıyla, kiminin hedefi olmadığından, kiminin de hedefi olduğundan daha fazla çalışma imkanı elde etmek için açık liseyi tercih etmektedir. Devlet bu konuda da  kesenin ağzını açtı. Burada devletin eğitim alanında yaptığı diğer harcamalar üzerinde durmayacağım.

Açık liseye kayıt yaptıran her öğrenci bir yılda kayıt yaptırma  ücreti olarak 50 TL para yatırmaktadır. Bunun karşılığında devlet ders kitapları bastırmakta, yılda 3 defa sınav yapmaktadır. Her sınav 81 vilayette, ilçelerinde yapılmaktadır. Sınavı yapmak için Bakanlık sınav komisyonu oluşturup soru hazırlatmakta, soruları ve cevap kağıtlarını matbaaya bastırmakta. Her il ve ilçede yeterince sınav merkezi belirlemekte, soruların sınav merkezlerine götürülmesi için kurye ve nakliye bulma, her il ve ilçede yukarıdan sınav merkezine gelinceye kadar sınav komisyonları oluşturma, salon başkanı, gözetmen, hizmetli, polis vb görevlendirmeler  yapmaktadır.  Görev alan ve verilen herkese görev ücreti ödemektedir. Miktarını ve yekününü bilmeye gerek yoktur. Çünkü çok maliyetli sınavlardır bunlar. Devlet değil mi masraf yapacak diyebilirsiniz. Sonra eğitim ve öğretime verilen para geleceğimiz olan nesillerin yetişmesi içindir diyebilirsiniz. Benim de buna itirazım yok, elbette masraf ve maliyetler olacaktır ve olmalıdır da. Fakat atılan taş kurbağayı ürkütüyor mu? Sınav ciddiye alınıyor mu? Esas bunun üzerinde durmak gerekir. Derdimi tam anlatabilmek için konuyu  hafta sonu yapılan sınavla açıklamak istiyorum.

Bu hafta sonu bilindiği üzere açık lise sınavları yapıldı. 15 derslikli bir okulda 1.ve 2.oturumda görev alan bir dostum şu açıklamaları yaptı:

1.Sabah ve öğlenki sınavlarda 20’şer kişilik sınıflardan  ortalama 6-8 öğrenci sınava girmemiştir. Bu, sınava giren her  üç öğrenciden  biri girmemiş demektir.
2.Sınavın süresi 180 dakika. İlk yarım saat öğrenci çıkamıyor. İlk yarım saat bitince sınıfın yarısı sınavı bitirerek salonu terk etmiştir. Her biri, cevap kağıdına ayrı ayrı desen çizmişlerdir. Kimi “S”, kimi “Z”, kimi “elektrik direği, kimi “abcd,bcda,cdab” vb şekilde desen ya da atma yöntemi uygulamıştır.
3.Salon görevlileri geriye kalan 6-7 öğrenciye gözetmenlik yapmıştır.

Dostumun gözetmenlik yaptığı okuldaki durum üç aşağı, beş yukarı tüm Türkiye’deki sınav durumunu yansıtmaktadır. Devletin o kadar masrafla yaptığı sınava gereken ilgi ve ciddiyet gösterilmediği görülmektedir. Sınava girmeyenler için bir maliyet var mı? Hayır. Sınavdan erkenden çıkanların çizdikleri desenlerin bir maliyeti var mı? Hayır. Geriye her sınıfta ciddi olarak sınava asılan 6-7 öğrenci kalmaktadır. Yeni ücretlerle birlikte en düşük görevlinin ücreti 103.00 TL olduğunu düşünürsek sınavın maliyeti hakkında bilgi sahibi olabiliriz. Sınava girmeyen, hemen yapıp çıkmak için değişik desenler çizip çıkanlar tekrar tekrar sınav ve sınavlara girecektir.

Sınavlar yapılsın yapılmasına. Fakat belirli bir sürede bitiremeyenlere maliyetin bir kısmı yansıtılması gerekir. Ya da mazeretsiz sınava girmeyen öğrenci/velisine bir maliyet olmalıdır. Başka türlü biz bu işin ciddiyetini kavrayamayacağız. Biz parasız hiçbir şeyin kıymetini ve değerini bilmiyoruz. Kıymet bilinsin ve ciddiye alınsın istiyorsak vatandaş olarak cebimizi yakması gerekiyor. 02/01/2016

* Bu yazı Ocak 2016 da yapılan sınavın akabinde kaleme alınmıştır.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hutbelerde Okunan "Fîmâ kâl ev kemâ kâl" Kısmı

Cuma ve bayram namazlarına gidenlerimiz bilir. Hatip hutbeye çıkınca arada Türkçe hutbe olmak üzere başta ve sonda Arapça hutbe irat eder. Hatip ilk yani giriş kısmında içinde Allah'a hamd, peygamberimiz salavat ve kelimeyi şehadet getirir. Ardından "Ey Allah'ın kulları! Allah'tan korkun ve ona itaat edin. Şüphesiz Allah müttekiler ve işini iyi yapanları sever" der Arapça olarak. Sonra okunacak Türkçe kısma/metne temel olmak üzere Kur'an'dan ilgili bir ayet okur. Ayeti "Allah doğru söylemiştir" demek suretiyle tastikler. Akabinde bir hadis okur. Hadisi de "Rasulullah doğru söylemiştir" diyerek bitirir. Buraya kadar sorun yok. Esas sorun buradan sonra başlıyor. Sen sanırsın ki bundan sonra imam, Türkçe metni okumaya geçecek. Bizim imam, "Ve netaka habîbullâh, fîmâ kâl ev kemâ kâl" okumaya devam ediyor. Yani Allah'ın sevgili kulu bu konuda şöyle veya şunun gibi demiştir." diyor. Böyle okuyan birinden aynı konuda

Kıvrak Eğitim

— -Oğlum, niye erken geldin okuldan? — Bugün kıvrak eğitim yaptık. - — Ö ğretmenler hızlı hızlı mı ders işlediler? — Hayır, baba. Kıvrak o değil. Bir günde işlenecek dersin yarısını işlemek demektir. — Niye yarısını işliyorsunuz ki? Önemli bir durum mu var? — Öğretmenler toplantısı varmış. — Niye şimdi toplanıyorlar ki? — Çalışma  programında bugünmüş. — Oğlum daha iki gün oldu okul açılalı. Başlamışken biraz devam edilseydi de daha sonra yapsalardı, bu dediğin kıvrak eğitimi. Herkes mi böyle yapacak bugün? — Hayır, sadece ikili öğretim yapan okullar. Ama iyi oldu. Yedi saat ders işleyecektik, böylece üç ders işlendi. — -Bu toplantıyı başka zaman yapsalar olmaz mıydı? Mesela siz 15 tatili yaparken öğretmenler o yaptığı şeyi yapsalardı olmaz mıydı? — Baba, tatil o zaman. Tatilde toplantı yapılır mı? — İyi de yavrum! Size tatil. Öğretmenlere değil ki. Haydi, öğretmenler de sizin gibi yoruldular diyelim. Bir hafta tatil yapsınlar, ikinci hafta siz tatile devam eder

Kırgınlık ve dargınlık

Türkçemiz zengin dillerdendir. Bakmayın siz iki-üç yüz kelimeyle konuştuğumuza. Okuyup kelime hazinemizi geliştirmediğimizden işin kolayına kaçıyoruz. Tembelliğimizin cezasını güzel Türkçemiz çekiyor vesselam. İnce ve derin kelimelerimizin sayısı hiç az değildir. Kırgınlık ve dargınlık bunlardan biridir. Aralarında nüanslar vardır. Arasındaki farkı görmek için sözlüğe bakma ihtiyacı da hissetmeyiz. Çoğu zaman birbirinin yerine kullanırız. Siyak ve sibaktan anlarız neyi kastettiğini. Kırgın, "Bir kimseye gücenmiş, gönlü kırılmış olan" demektir. Dargın ise, "Darılmış olan, küskün" demektir. Gördüğümüz gibi iki kelime farklı anlamlara gelmektedir. Kırgınlıkta dargınlığın aksine küsme yoktur, incinme vardır. İnsan kime kırgın olur? Sevdiğine. Kırgın gibi olduğuna, geri durduğuna, mesafeli olduğuna bakmayın siz. Gözü her yerde o dostunu arar. Başına bir şey geldi mi hemen imdadına koşar. Çünkü bunlar ölümüne dosttur. Dargınlıkta ise küslük vardır. Herhangi bir yerde