Ana içeriğe atla

Kim yapar bu müdürün yaptığını - 2-

Meslek hayatının büyük bir çoğunluğunu yöneticilik olarak ifa  eden müdür zede öğretmen, geçen gün yine duygulandı. Kendiliğinden konuşmaya başladı. Başından geçen bir hatırasını anlattı. Takdire şayan buldum. Bu güzel davranışın kayda alınması gerekir,  zira söz uçar gider dedim. Öyle zannediyorum, siz de bu harekete şapka çıkartılır diyeceksiniz.

"Ramazan Bey! Pansiyondan sorumlu müdür yardımcısıyım. O akşam yurtta nöbetçiyim. Gecenin 03.00'ü. Bir uyandım. Oda soğuk. Peteklere dokundum, buz gibi. Hizmetlinin odasına vardım, mışıl mışıl uyuyordu. Gündüz okula gelen iki kamyon kömürü içeri çekmişti. Yorgunluktan uyuyakalmış dedim. Kaldırmaya kıyamadım. Çocuklar üşüyecek, ne yapmak lazım derken iş başa düştü, ceketi çıkarıp kolları sıvadım. İndim kömürlüğe. Bir kaç çuval kömür attım. Ellerim simsiyah oldu. Bir kulak kabarttım. Koridorda tak tak bir ayak sesi duydum. Yukarı çıktım. gelen Konya Valisi Rahmetli Kemal KATITAŞ idi. "Buyurun sayın valim" dedim. "Beni nereden biliyorsun" dedi. "Bir valiyi kim bilmez" dedim. "Ne yapıyorsun burada" dedi. "Kömür attım efendim" dedim. Okulda bir yetkili yok mu" dedi. "Efendim, ben varım, ben okulun pansiyondan sorumlu müdür yardımcısıyım dedim. Hizmetlin yok mu" dedi. "Var da uyuyakalmış" dedim. Niçin uyuyakaldığını da açıkladım. "Tebrik ederim evladım" dedi. Elini uzattı. "Elim kirli" deyince, "Ne demek kirli, bu eller öpülür" dedi. Kömür karası elimi sıktı ve ayrıldı.

Rahmetlinin tebdili kıyafetle dolaştığı çok olurdu. başına şapka giyip traktöre binerek çok denetime çıkmışlığı vardı. Ertesi gün müdüre gece okula vali geldi dedim ise de inandıramadım. "O saatte valinin ne işi var dedi" bana. Az sonra müdür odasına çağırdı: "Dediğinin aslı var sanırım, valilik özel kaleminden aradılar. Seninle görüşecekmiş dedi. tekrar telefon gelmesini bekledim müdür odasında. Çünkü o zamanlar da telefon sadece müdür odasında var idi. özel kalem müdürü az sonra aradı: "Vali Bey akşam pansiyona öğrencilerle, belletici öğretmenlerle beraber yemeğe gelecek, yemekte sizin de bulunmanızı istiyor, haberiniz olsun" dedi, telefonu kapattı.

Vali Bey akşam yemeğine geldi. Yanında da 8-10 tepsi baklava getirdi. Hep beraber yedik. Yemekten sonra vali ayrılmadan önce beni yanına çağırdı, sonra ayağa kalktı: "Çocuklar, dün gece okulunuza geldim. Bu sağımdaki sizin müdür yardımcınızı elleri simsiyah bir şekilde buldum. Sizi üşütmemek için kalorifer kazanına kömür attı. Kıymetini bilin. Bunu kimse yapmaz" dedi ve müsaade alarak gitti."

Bu olayın geçtiği yıl 85-86 yılları olsa gerek. Çünkü sayın vali Konya'da 1984-1987 yılları arasında görev yaptı. Ben o zamanlar lise 11 veya 12.sınıf öğrencisiydim. Şimdiki Meram Kaymakamlığının olduğu yer valilik konağı idi. Annesi (babası da olabilir) vefat ettiği zaman şimdiki konağına 8-10 kadar arkadaşımla beraber Kur'an-ı Kerim okumak için gitmiştik.

Kömür atan müdür yardımcısını takdir ettim, valiyi de. Bu yönünü bilmiyordum. Her ikisine de helal olsun.

Müdürlükten elenip öğretmenliğe döndürülen bu eski yönetici değerim yokmuş hiç diye düşünmesin. Vali gibi kadir kıymetini bilenler de var. Halık zaten biliyor. Allah Kemal  KATITAŞ'a rahmet eylesin, bu farklı müdüre de sağlıklı, uzun ömürler versin. 15/11/2016

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hutbelerde Okunan "Fîmâ kâl ev kemâ kâl" Kısmı

Cuma ve bayram namazlarına gidenlerimiz bilir. Hatip hutbeye çıkınca arada Türkçe hutbe olmak üzere başta ve sonda Arapça hutbe irat eder. Hatip ilk yani giriş kısmında içinde Allah'a hamd, peygamberimiz salavat ve kelimeyi şehadet getirir. Ardından "Ey Allah'ın kulları! Allah'tan korkun ve ona itaat edin. Şüphesiz Allah müttekiler ve işini iyi yapanları sever" der Arapça olarak. Sonra okunacak Türkçe kısma/metne temel olmak üzere Kur'an'dan ilgili bir ayet okur. Ayeti "Allah doğru söylemiştir" demek suretiyle tastikler. Akabinde bir hadis okur. Hadisi de "Rasulullah doğru söylemiştir" diyerek bitirir. Buraya kadar sorun yok. Esas sorun buradan sonra başlıyor. Sen sanırsın ki bundan sonra imam, Türkçe metni okumaya geçecek. Bizim imam, "Ve netaka habîbullâh, fîmâ kâl ev kemâ kâl" okumaya devam ediyor. Yani Allah'ın sevgili kulu bu konuda şöyle veya şunun gibi demiştir." diyor. Böyle okuyan birinden aynı konuda

Kıvrak Eğitim

— -Oğlum, niye erken geldin okuldan? — Bugün kıvrak eğitim yaptık. - — Ö ğretmenler hızlı hızlı mı ders işlediler? — Hayır, baba. Kıvrak o değil. Bir günde işlenecek dersin yarısını işlemek demektir. — Niye yarısını işliyorsunuz ki? Önemli bir durum mu var? — Öğretmenler toplantısı varmış. — Niye şimdi toplanıyorlar ki? — Çalışma  programında bugünmüş. — Oğlum daha iki gün oldu okul açılalı. Başlamışken biraz devam edilseydi de daha sonra yapsalardı, bu dediğin kıvrak eğitimi. Herkes mi böyle yapacak bugün? — Hayır, sadece ikili öğretim yapan okullar. Ama iyi oldu. Yedi saat ders işleyecektik, böylece üç ders işlendi. — -Bu toplantıyı başka zaman yapsalar olmaz mıydı? Mesela siz 15 tatili yaparken öğretmenler o yaptığı şeyi yapsalardı olmaz mıydı? — Baba, tatil o zaman. Tatilde toplantı yapılır mı? — İyi de yavrum! Size tatil. Öğretmenlere değil ki. Haydi, öğretmenler de sizin gibi yoruldular diyelim. Bir hafta tatil yapsınlar, ikinci hafta siz tatile devam eder

Kırgınlık ve dargınlık

Türkçemiz zengin dillerdendir. Bakmayın siz iki-üç yüz kelimeyle konuştuğumuza. Okuyup kelime hazinemizi geliştirmediğimizden işin kolayına kaçıyoruz. Tembelliğimizin cezasını güzel Türkçemiz çekiyor vesselam. İnce ve derin kelimelerimizin sayısı hiç az değildir. Kırgınlık ve dargınlık bunlardan biridir. Aralarında nüanslar vardır. Arasındaki farkı görmek için sözlüğe bakma ihtiyacı da hissetmeyiz. Çoğu zaman birbirinin yerine kullanırız. Siyak ve sibaktan anlarız neyi kastettiğini. Kırgın, "Bir kimseye gücenmiş, gönlü kırılmış olan" demektir. Dargın ise, "Darılmış olan, küskün" demektir. Gördüğümüz gibi iki kelime farklı anlamlara gelmektedir. Kırgınlıkta dargınlığın aksine küsme yoktur, incinme vardır. İnsan kime kırgın olur? Sevdiğine. Kırgın gibi olduğuna, geri durduğuna, mesafeli olduğuna bakmayın siz. Gözü her yerde o dostunu arar. Başına bir şey geldi mi hemen imdadına koşar. Çünkü bunlar ölümüne dosttur. Dargınlıkta ise küslük vardır. Herhangi bir yerde