Çıkmaz sokak
Bu Pazar yapılan YGS sınavına giren tüm adaylarda beklendiği
gibi bir heyecan vardı. Ben de bu sınava kaç öğrenci girdi diye merak ettim.
Karşıma 2.178.563 aday çıktı. Geleceğimizin teminatı olacak olan gençlerimiz
adına hayıflandım. Niçin derseniz?
Sınava giren öğrencilerin ilk 200 bine gireni mezun olduğunda bir iş bulabiliyor genelde. YGS, LYS adı altında yapılan tüm sınavlarda tüm yarış ilk 200 bine girmek. Haydi girdik diyelim. Geriye kalan 1.978.214 öğrenciyi ne yapacağız. Çünkü 2-4-5 yıl sonra mezun olduğunda kolay kolay bir iş bulamayacak ve vasıflı-vasıfsız işsizler ordusuna katılacak. Belki de içlerinden en şanslıları her yıl ortalama 40-50 bin arasında puanı hesaplanmayan ya da sıfır çeken öğrenciler olacak. Sıfır çekince daha yaşı ilerlemeden belki bir meslek öğrenmeye ya da hayatına bir yön çizmeye yönelebilir. 4-5 yıllık bir yıllık bir fakülteyi bitirip yaşı 23-24 olduğunda ne yapacak bu gençler. Ancak okudukları bölüme uygun bir işte çalışabilir ya da verimli olabilirler. Ya böyle bir iş sahası yoksa...
Bildiğiniz gibi bizim ülkemizde bir iş bulmak amacıyla okunur. Diplomalar bu yüzden alınır. Yarışlar, mücadeleler bunun için yapılır. Biz daha gençliğe adım atan çocuklarımızı daha işin başında iken umutsuzluğa sevk ediyoruz. Bu gençler sonu olmayan okullarda ayakları geri geri giderek ölümüne okuyacaklar ve yıllarca "Acaba ben mezun olunca ne iş yapacağım" diye düşünecekler. Diyeceğim işin başında umutları yok ediyoruz, gençliği ve ebeveynlerini karamsarlığa itiyoruz.
İlk 200 bine giren çocuklarımız diğer akranlarına göre
biraz şanslı gibi gözükebilirler. Bu tip öğrencileri de şöyle bir
gözlemlediğimde onları sosyal hayattan kopuk, hayatın cenderesinden geçmemiş,
sanki bir laboratuarda yaşıyorlar. Anne-baba, okul ve etüt merkezi üçgeninde 18
yaşını dolduruyorlar. Ailenin sağladığı imkan neticesinde belki de eve ekmek
bile almamışlardır. Hiç sorumluluk verilmemiş ya da üstlenmemişlerdir. Fakülteyi
bitirip iş hayatına atıldıklarında işe adapte, toplumun içerisine girme
konusunda zorlanacaklarını düşünüyorum.
Sınav sistemimiz ise gençlerimizin tüm geleceğini
etkileyecek şekilde 160 dakikayla sınırlandırılmış. 160 dakikada 160 soruyu
yaptı yaptı; yapamadı, heyecanlandı, hastalandı hiçbir mazereti yok. İstenen
puanı alamadıysa birkaç yıl daha hazırlanma yoluna gidiyor. Bu aşamada ailenin
maddi olarak sunduğu ya da sunmak zorunda olduğu paranın hattı hesabı yoktur.
YGS sınavında, 160 dakika başını kaldırmadan soruları
yapmak, zamanla yarışmak için terleyen gençlerimize bir göz attım. Çoğu Fen
Bilimleri ve Temel Matematik’te yoklar. Varsa yoksa Türkçe ve Sosyal konularını
yapmaya çalışıyorlar. Çocuklarımızın çoğu sayısal zeka olmamasına rağmen iyi
bölümler sayısal alanda olduğu için çocuklarımızı zorla sayısalcı yapmaya
çalışıyoruz. Maalesef sevdikleri ve yeteneklerine uygun bölümler de seçilmiyor.
Çünkü en iyi iş, mezun olduğun zaman bulabileceğin iştir bu ülkede.
Sınav sistemi, sorumluluk alınmadan sosyal hayattan kopuk bir eğitim sistemi çıkmaz yoldur.
Biz yıllardır 2 milyonu aşkın çocuğumuzu bu çıkmaz sokaktan geçirmeye çalışıyoruz.
Sınav isimlerini, sistemi değiştiriyoruz. Sonuç : Bir çıkmaz sokaktan yeni çıkmaz yola girmek.
İşin garibi sanayide meslek öğrenecek, zanaat öğrenecek bir nesil de çıkmayacak bu sistemle.
Çünkü 18 yaşını bitirmiş bir çocuğa meslek öğretilemeyeceği gibi üniversiteyi okuyup da 23-24 yaşında
, alanında iş bulamayan bir gencin yeni meslek öğrenmesi maalesef mümkün gözükmüyor.
Yazımı, -konumuza uygun- Aşık Veysel’in şiirinin ilk kıtasıyla bitirelim:
“Uzun ince bir yoldayım/Gidiyorum gündüz gece/Bilmiyorum ne haldayım/Gidiyorum gündüz gece”
Teminatımız olacak olan gençlerin umutlarını, geleceklerini yok etmeyelim. Yeni sistemler bulalım.
Rabbim gençlerimize yardım etsin. Hayırlar getire…
Yorumlar
Yorum Gönder