Tüketim asrı
15 Mart “Dünya Tüketiciler Günü” dünyanın
gündemine 1962”li yıllarda Kennedy'inin konuşmasıyla girmiştir. BM, 1985
yılında aldığı bir kararla bugünü “Tüketici Hakları Günü” olarak belirlemiş.
Bizde ise 1995 yılında çıkan kanunla ülke gündemine girmiştir.
Tüketicilerin korunması her ne kadar
bizde 1995 yılında çıkarılan kanunla önem kazansa da, aslında bizdeki tarihi
eskidir. Selçuklu ve Osmanlı'daki Ahilik ve Lonca Teşkilatı tam da tüketiciyi
korumaya yöneliktir. Ecdadımız bu işi sistemleştirmiş, esnaflar arasında bir iç
denetim meydana getirmişti. Ahilikte her mesleğin bir pîri ve pîr
çevresinde toplanan meslek sahipleri bulunurdu. Bu meslek sahiplerinin güven,
doğruluk, tövbe ve hidayet gibi kurallara uyma zorunluluğu vardı… Anlaşılan biz
devam ettirememişiz ecdadımızın bu hassasiyetini…
Her ne kadar bugün, tüketiciyi
koruma ve bilinçlendirme adına konmuş ise de tüketici kelimesini
sevmiyorum. Bana; yiyici, kazanmadan yiyen, başkasının sırtından geçinen gibi
anlamları çağrıştırıyor. Aslında her birimiz birer zorunlu tüketiciyiz, istesek
de istemesek de. Fazla malın üretildiği bir dünyada üretilen malın ihtiyaç olsa
da olmasa da pazarlanması gerekiyor. Ayıplı mala karşı bilinçleniyorsak da
tüketmede, harcamada toplum olarak çılgınlığa gidiyoruz. Herhalde ileride bu
asra “Tüketim asrı” adı verilir. Malın piyasaya arzı ile birlikte yapılan
vurgulu reklamlar, taksit imkanı, kredi kartları, moda rüzgarları, tüketici
kredileri, sezonluk indirimler adı altında oluşturulan hava, bizi
harcamaya sürüklemektedir. Hem de eski malın kullanım miadı dolmadan yenisine
koşuyoruz. (Modeline ve özelliğine göre alınan/yenilenen cep telefonları bile
meramımı anlatmaya yeter...) Bir tutku oldu artık bizde. Almazsak,
harcamazsak, borçlanmazsak huzursuz olacağız gibi. Bir yarıştır bizdeki.
Etrafımızdaki aç, susuz, sefil bir hayat yaşayanlara aldırmadan. Tasarruf yok artık
lügatımızda. Eskiden
ihtiyaç olduğu için alıyorduk bir malı. Şimdilerde ise amaç haline geldi
tüketmek. (Tek takdire şayan olan yeni nesil kızlarımızın yırtık
olmasına rağmen eski kotları(!) giymeye devam
etmeleridir.) "Paydası tüketim olan bütün aktiviteler insanları
sadece ve sadece huzursuz eder. Huzursuzluk üzerinden bitkinlik verir. Yaşamın
coşkusunu alır gider." Der
F. Barbarosoğlu.
Bir yerde üretim olacaksa elbette
tüketim de olacaktır. Tüketime karşı değilim. Benim derdim aşırı tüketimdir.
Alırken ve tüketirken elimizi biraz da vicdanımıza koyalım diyorum. Zorunlu
ihtiyaçlarını alamayan fukarayı da düşünelim. Malı üretip pazarlayanların
kumpasına da düşmeyelim.
Eskiden alışverişlerde sıkıntılar
olabiliyordu. Hatta bir çok küçük esnafın dükkanında herkesin görebileceği
şekilde girişte büyük puntolarla yazılı bir yazı dikkatimizi çekerdi: “Satılan
mal geri alınmaz, değiştirilmez” şeklinde. Hele şükür şimdilerde yok denecek
kadar azaldı böylesi yazılar. Birçok firma özellikle büyük firmalar
malını geri alabildiği gibi, değiştirebiliyor da. Olur ya bir sıkıntı
olmuşsa her il ve ilçede Tüketici Hakem Heyeti” adı altında hak arama
birimleri de oluşturuldu. Geçmişe
oranla tüketici haklarında epey mesafe katedildi. Malın iadesi, değişimi, hakem
heyetleri güzel gelişme. Elektronik eşya, dayanıklı mal vb ürünlerdeki
hassasiyetin sürekli tükettiğimiz ve tüketmek zorunda kaldığımız gıda, sebze ve
meyvelere de gösterilmesini istiyorum. Organik, inorganik adı altında hep
yiyoruz ama ne yiyoruz gerçekten. Kullandığımıza gösterdiğimiz itina ve özeni
yediğimiz ve içtiğimize de gösterelim. Bunun için de iyi bir inceleme, iç ve
dış denetim gerekiyor galiba…
Bakarsın bir gün, her mesleğin her
sektörün uygulayabileceği bir düstur olur Ahilik kuralları yeniden… Yine
gereksiz tüketimden tasarruf dönemlerine döneriz… Kim bilir?
** 14/03/2916 günü Kahta Söz gazetesinde yayınlanmıştır.
Yorumlar
Yorum Gönder